2 Nisan 2010 Cuma

Türk Futbolunun Kaleci ile İmtihanı

Bir ülke kaleci beğenileri olarak bu kadar yanlış tercihler içinde olamazdı diye düşünüyorum şahsen. Bakıyorum da ne kalecileri göndermişiz, ne kalecilere sahip çıkmışız. Çok enteresan ve Avrupa'da başarısızlığımızın üzerinde belki de doğrudan büyük bir etken. Biraz kurcalayalım yakın geçmişimizi...

70'lere uzanırsak Sabri Dino-Yasin Özdenak dilemması var. Bir rivayete göre İtalya maçında ben diyeyim 100, siz deyin 1000 gol kurtarmış olan Sabri Dino'nun yerine ertesi maç Yasin oynatılmış ve bir Galatasaraylı Coşkun Özarı'nın tercihi Yasin'den yanaymış hep. İzleyemediğimiz için sağlık bir yorumda bulunamayacağım ama Yasin'in Volkan gibi "fotoğraf çektiren" bir kaleci olduğu, Sabri'nin ise oturaklı olduğu söylenir şahit olduğum sohbetlerde.

Şimdi biraz daha yaklaşalım günümüze 90'lı yıllarda ülkede iyi bir kaleci bulmak zordu. Bir Engin çıkmıştı onu da Avusturya'dan ithâl etmiştik. Bacağı kırılınca ardından Rüştü geldi, başka kaleci çıkmadı. Onun devri de kısa sürdü. 96'dan 2000'e. 2002'de bir canlandı sonra daha da beter oldu. Hâlâ milli takımda vitamini ölmüş, posası kalmış ama arada zaman zaman üstü parlatatıp vitrine koyulan Rüştü oynasın mı diye tartışıyorsak ayıptır. Aynı yıllarda başka bir fenomen vardı ligimizde: Hayrettin! 90'ların sonuna kadar top oynadı adam. Yaptıklarını anlatmaya bu sayfalar yetmez. Ama 90'ların ilk yarısında "Hayrettin gibi kaleciyi kazanmamız lazım.", "Hayrettinler kolay yetişmiyor" başlıklarının gazetelerde atıldığını net hatırlıyorum. Milli takımda da oynardı zaman zaman. Aynı yıllarda Beşiktaş'ta başka bir felaket Zafer vardı. Altay'da Şanver efsanesi. Trabzon'da şizofren Metin Aktaş. Bunlar milli takım kalesi koruyanlar sadece. O kadar kötülerdi ki...


Bir de beğenmediklerimize bakalım: Beşiktaş'a gelen iki isimle başlayalım, biri Bayern'in kaptanlığını dahi yapmış Aumann'dı. Oldukça oturaklı bir kaleciydi. Şapkasıyla ünlenmişti. Yeri geldiğinde uçardı sadece. Ama bir Rosenborg maçıyla asıldı. Sonra daha da beteri oldu; Mrmiç geldi Hırvatistan'dan ve bence milli takımdaki ası Ladiç'ten kat be kat iyiydi. Mrmiç biraz daha uzun tutundu. Köşelerden top alır, ceza sahası içine gelen topları toplardı. O zamanlar "auta giden topa bile uçuyor, bıraksaydı da aut olaydı, vay efendim ya kornerden gol yersek "mantığıyla çok elelştirilirdi. Halbuki adam risk almıyor diye sevinmek gerekiyordu. Bir tane hatasını hatırlamıyorum ama gönderilmişti ikinci sezonda yanılmıyorsam. 90'ların başında Trabzon kalesini koruyan Victor iyiydi, eski Fenerbahçeli merhum Enke, ülkesinde iki kez yılın kalecisi seçildi zaten. Serdar'ın gönderilmesi, Volkan'ın abuk hatalarından bıkan Fenerbahçelilerin içinde uktedir hâlâ.

Bugüne kadar kaleci algımızı eleştirmedi kimse. Hep bol hata yapan ama artistik yanları olan kalecileri tuttuk ve takımda onlara yer verdik. Oturaklı kalecileri ise sevmedik hiç. Mondragon ve Taffarel gibi köşe kapatan kalecilerle başarıyı yakalayan Galatasaray haricinde son yıllarda doğru dürüst kaleciler izleyemedik, hep problem var kalelerde. Biz istiyoruz ki son ana kadar beklesin, sonra uçsun plonjonla topu alsın. Halbuki mâkulu köşesini kapatması ve sadece gerektiğinde uçmasıdır. Biz kedi kaleci arayışımıza devam edelim, o kaleciler de maç vermeye devam etsin, biz de onları kazanmaya çalışmaya devam edelim. Benim ömrüm bu paradoksu izlemekle ziyan olacak herhâlde.

2 YORUM:

Adsız dedi ki...

abi biliyorum genel örneklerle gitmişsin tabi sorgulamak yersiz muhakkak, dogru tespitler var. fakat bir oscar cordoba da geçmeliydi sanki metinde..

Dejan dedi ki...

Cordoba ilk geldiği sene iyiydi gayet, önünde Zago ve Ronaldo onların da önünde Giunti. Göbekten top sekmiyordu. Ama sonraki senelerde çok da iyi oynamadığını düşünüyorum, dengesizdi biraz. O yüzden aklıma gelmedi açıkçası.

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan