Sürekli 'tek kimlik' ten söz edilse de toplum içinde yerine göre uyum sağlayıp değiştiğimiz değişik kimliklerin sahibi oluruz. Bir insan aynı anda işyerinde otoriter bir patron, evinde sevecen bir baba, bakkalda hoş sohbet bir müşteri, apartmanında geçimsiz ev sahibi rollerini alabilir. Bu sadece toplum içinde aldığı kimliklerdir, hayatta kalabilmesini sağlar o kişinin. Bunun ışığında doğal olarak internet ortamında da kimlik sahibi oluyoruz ve bloglar bu kimliklerin iletişim ve paylaşma isteğini doyuran bir biçimi.
Ben bu kimliği aşık olduğum futbolu, onun kültürünü ve 'futbol asla sadece futbol değildir' sözünü özümseyerek seçtim, blogumda bu yolda ilerledi hep. Yazılanların çok okunması, az okunması, çok yorumlanması ya da az yorumlanması ayrı bir konu, zaten ben pek fazla takmıyorum bu durumu. Bir Blog lider de olsa, hiç okunmasa da ortada bir sanal kişilik ve paylaşım vardır, zaten önemli olan da budur benim için. Bu varolma biçimi bana göre alınan hitten daha önemli...
Peki Neden Yazıyoruz?
En ipe sapa gelmez konulardan, oturaklı düşünülmüş yazılara kadar en gizli konuları bile bu kadar rahat aktarabiliyor bu ortam içersinde insan. Enformasyon çağının, teknolojinin kıskacındaki insanın internet ortamında düşünelerini belirtmeden durmaktansa o ortamda yazı yazması daha mantıklı. İşte tam bu nokta da Skorates'in bir sözü belki de durumu yine farklı bir boyuttan bir kez daha özetliyor;
" Sende bir yumurta var, bende bir yumurta var.
Sen yumurtanı bana veriyorsun, ben yumurtamı sasna veriyorum.
Sende hala bir yumurta var, bende da bir yumurta var. Sende bir fikir var,
bende bir fikir var. Sen bana fikrini söylüyorsun, ben sana fikrimi söylüyorum.
Sende iki fikir var, bende de iki fikir var. "
Dediğim gibi ben futbolu ve kültürünü seçtim kendime. 'Boş iş bu' mantığı ise tamamen karşısında durduğum bir düşünce. Boş iş diyenlerin en büyük tezleride bu işten para kazananları göstermek. Evet, para kazanmayı herkes ister ama işte o 'amatör ruh' dedikleri şey tam burada devreye giriyor. Yazdığımız fikirler ve yazılar birileri tarafından okunuyor, hani şu parayla yazılan yazılardan bıkanlar, durup durup bizim yazılarımızı okuyabiliyorlar... Neden? Çünkü samimiyet arıyorlar, işte biz o samimiyetin dayanağıyız... Bu emeğin karşılığında sadece 'okunuyoruz'... Bu da yetiyor açıkçası.
Bloglar ona önem verip geliştirirsen o kadar sahiplenilen bir şey olup çıkıyor ki... Kendi açımdan söylerim hep. 'Blogum sanki çocouğum gibi bir hal aldı' diye... İnsanlar dünyalarını kuruyor bloglarında, ben dünyamı futbol üzerine kurdum... Kendimizi önemli hissettiğimiz oluyor, Blog sayesinde gazetelerde, dergilerde bile yazma fırsatını buluyorsun... Olsun tabi ne zararı var ki, şu üç günlük dünyada bende kendimi önemli hissedersem bundan kim ne kaybeder ?
Son olarak;
Kendimdeki gelişimi takip etme isteği, blog açma nedenlerimden en önemlisi. Zaten futbolu konuşuyorum, onun kültürü ile yaşıyorum...Bunu yaparken günlüğümün etrafındaki topluluğa feyz alacakları şeyler sunmak, onların geri beslemelerinden ise feyz alacak şeyler çıkarmak da beni yazmaya devam ettiren önemli bir dürtü. İşte bu yüzden Efes Pilsen Blog Yazarı ben olmalıyım...
0 YORUM:
Yorum Gönder