Alex'in transferi epey sancılı olmuştu. Ha geldi, ha gelecek derken o zamanlar "sadece" Brezilya vatandaşı olan Marcio Nobre çalmıştı Kadıköy'ün kapısını. Ardından, Fatih Altaylı'nın efsane köşe yazısı geldi ve nihayet, Belçika'dan gelen gurbetçi Önder Turacı ile birlikte İstanbul'a indi Brezilyalı 10 numara.
Son zamanlarda Fenerbahçe, ne Alex'le oluyor, ne de Alex'siz. İşler kötü gittiği an, "Alex modern futbola uymuyor" sanrıları başlıyor. Galibiyetler geldiği zamansa Alex'e "futbol tanrısı" muamelesi yapılıyor. Bu işin ortasını bulmak hayli güç. Gerçi, ülkemizde neyin ortasını bulabildik ki!
Beşiktaş maçından önce Manisaspor karşılaşmasından bahsetmekte yarar var. Fenerbahçe, ilk maçı 2-0 kazanmış ve ciddi rahatlık sağlamıştı. Manisa'da gördük ki bu sonucun tesiriyle sahada yalnızca yürüyen futbolcular var. Bu rehaveti değerlendiren Manisaspor, skoru 1-0'a getirdi. Herkes yeni bir Bursaspor stresi mi yaşanacak derken sahneye Alex çıktı ve olmayacak bir pozisyonda topu filelere göndererek takımını finale taşıdı.
Derbide ise 2. dakikada sahne aldı. Geri kalan 88 dakikada göze batan bir futbol sergilemedi ama 2 dakikalık performansı 88 dakikaya yetti. Zaten skorbord da bu durumu fazlasıyla doğruluyor.
Arsene Wenger'in dediği gibi-ya da her kim söylemişse- 1 Brezilyalı yarar, 2 Brezilyalı karar, 3 Brezilyalı zarar. Tartışılmayacak bir gerçek daha, Fenerbahçe'deki üçüncü Brezilyalı muhakkak ki Bilica.
0 YORUM:
Yorum Gönder