Ocak ayında Galatasaray'a katılan Neill'i, Rijkaard'ın Barcelona'nın başındayken de istediği bilinen bir gerçek. Peki onca defans oyuncusu dururken Barcelona gibi dünyaca ünlü bir takım neden İngiltere'nin orta sıra ekiplerinden olan Blackburn'den veya West Ham'dan bir oyuncu transfer etmek istesin ki? Mutlaka bir sebebi olmalı. Aslında bunun sebebini Barcelona'nın oyun yapısıyla açıklayabiliriz. Katalanlar, futbola da aynı dillerine, kültürlerine gösterdikleri özeni gösteriyorlar. Yani futbolu da kültürlerinin bir ögesi olarak görüyorlar ve bunun neticesinde oynadıkları futbol estetik, sanatsal bir kaygı taşır hale geliyor. Şüphesiz ki bu çok önemli bir tavırdır. Ancak bu tip hareketler eğer tabandan gelen bir bilinçle desteklenmezse ya da yaşanan bu dönüşüm yalnız bir alanda sınırlı kalırsa istenilen sonuç elde edilemez.Konunun dışına çıkıp örnekleyecek olursak,tarımda devrim yapamayan ülkeler alelacele bindikleri "sanayi devrimi treninde" de en havasız,en eski vagonlarda yolculuk etmeye devam edeceklerdir.Bugünün Barcelonası Cryuff'dan hatta Cryuff öncesinden beri sahada pozitif bir şeyler ortaya koymaktadır ama bu tavrı kesinlikle bir bilinçten yoksun olarak takındıklarını söyleyemeyiz.Yani,bugün Barcelona'da oyun Valdes'ten başlayıp Pedro'nun kadife ayağında noktalanıyorsa bu kesinlikle futbol tanrılarının bir hikmeti değildir.Bu koordineli pas ağının asayişle örülmesi için savunmanın dahi topu kullanabilen oyunculardan oluşturulması gereklidir. Böylesi bir amaç içinse sağ bek oynadığı halde takımın kornerlerini de kullanabilen(Neill-Blackburn) bir isimden daha uygunu olmayacaktır.
Yıllar Rijkaard'ı Galatasaray'a taşıdı ancak o inandığı felsefeyi ne yazık ki oyuncularına taşıyamadı. Sezona Servet-Gökhan tandemiyle başladı ancak böylesi bir ikilinin topu kanatlara dahi aktarırken zorlandığı görmek zor değildi. Genelde "yüreğiyle" oynamaya alışmış fubolcularn anavatanıydı sanki Türkiye ve Hollandalı bunun öğrenilebilecek belli tekniklerle çok olumlu sonuçlar vereceğine inanıyordu.Yalnız eminim ki Türklerin belli bir konu üstünde kafa yormaya bu kadar isteksiz olacaklarını düşünmemişti. Sevet-Gökhan ikilisinin öğrenmeme konusundaki inatlarına daha fazla dayanamayan Hollandalı,zamanla topu daha iyi kullanabildiğine inandığı Emre Güngör'ü o bölgeye çekti ve yanına Barcelona'dan göz ağrısı olan Neill'i koydu.Adı "total futbol" ya da neyse,oynanması gereken oyunun mevkileri flulaştırdığını,dolayısıyla sahadaki her futbolcunun topla arasının iyi olması gerektiğine inanıyordu.Ne var ki Emre Güngör de,ihtiyaç duyulan topu kullanabilme tekniği ya da oyunu okuyabilme ve yönlendirebilme gibi mental yetilerden yoksun olduğu için Rijkaard'ın ideal savunma anlayışı sahaya yansıtılamıyordu.İşte Hakan Balta böyle bir durumda Rijkaard'ın son çare olarak başvurduğu isim oluyordu,hem de savunmanın ortasında!
İdeal bir beki hem hücuma hem de savunmaya aynı özeni gösterebilen,bunu yaparken aynı zamanda süratini de kullanabilen kenar adamları olarak tanımlayacak olursak, Balta'nın kesinlikle bir Dani Alves olmadığını söyleyebiliriz.Ancak Belletti,Finnan,Corluka gibi beklerin de uzun yıllar üst düzey kulüp ve liglerde mücadele ettiğini biliyoruz.Bu isimler şüphesiz "modern" bekler değildir,ne var ki sade,gösterişsiz oyun yapıları ve topu doğru kullanabilme yetileriyle öne çıkmaktadırlar.Bu tip isimler kimi zaman takımın doğal inhibitörü olarak görev alırlar ki günümüz futbolunun yüksek tempolu,teknik becerilerin yanı sıra mental ögelerinde öne çıktığı yapısında "inhibitör" görevi görecek bir futbolcunun varlığına şüphesiz ki her takımın ihtiyacı olacaktır.Bu sebepten,Hakan'ın bir stil haline getirdiği sakin,soğukkanlı oyunun yanı sıra topu doğru kullanabilme becerisi onu Türkiye'de özel kılmaktadır.Rijkaard da bu sebeplerden dolayı,her ne kadar kesiciliği ve mücadele gücü eksik de olsa inandığı akışkan ve dinamik oyun anlayışnı sahaya yansıtabilmek için Balta'yı stoperde kullanmıştır.
Alpay Özalan,Bülent Korkmaz,Emre Aşık,Vedat İnceefe,Saffet Akbaş,Tolga Seyhan,Gökhan Zan,Servet Çetin ve Emre Güngör... Bu isimler Türk Milli Takımı'nda 1996'dan beri görev alan savunmacıları oluşturuyor. Hemen hepsi ulusal başarılara imza atmış,uluslararası turnuvalarda boy göstermiş isimler... Fakat bu özelliklerinin dışında belki de tek ortak özellikleri topu kullanmadaki zafiyetleri ve eksik yer hakimiyetleri.Bu zafiyetin kuşaklar değiştikçe de sürdüğü düşünülürse asıl meselenin Türk futbolcusunun gelişim sürecindeki eğitimsizlik olduğu kolayca görülecektir.Hem ayağına hakim, oyunu kurabilen hem de hava hakimiyeti olan,kesici özellikleriyle öne çıkan bir stoper Türk futbolu için neredeyse bir hayal olagelmiştir.Bu anlamda,Balta'nın stoper de oynayabilmesi -Rijkaard başka sebeplerle tercih etmiş olsa bile- savunma zihniyetimizi değiştirebilecek kadar önemli bir gelişmedir.Kabul,Balta her ne kadar soğukkanlı gözükse de hala ciddi bir özgüven problemi vardır.Kabul,fiziği yeterince uygun olsa da herhangi bir stopere göre mücadele düzeyi düşüktür.Ancak sadece ve sadece topu doğru kullanabildiği için bile üstünde ısrar edilmesi gerekn bir isimdir.
4 YORUM:
güzel bir analiz. yalnız hakan balta vestel manisa'da da çok zaman stoper oynamıştır, çapa olarak görev almıştır. o yüzden yadırgaması söz konusu değil fakat alışkanlık olsa gerek sol beke çok dayanıyor.
evet, hatta galatasaray balta'yı stoper olarak beğenip almıştır. Sol bek ikinci pozisyonuydu Balta'nın. Bir sol bek olmakta yetersiz, ama stoperde başarılı olacaktır bence.
Mehmet Topal denenebilir diye düşünmeykteyim lakin orta sahada alternatif olmadığından olsa gerek denemiyor.
evet balta stoper de oynamıştır ancak gerek 3 senelik galatasaray kariyeri gerek milli takım kariyeri göz önüne alarak sol bek olarak değerlendirdim.sanıyorum kendisi de esas mevkisinin sol bek olduğun söylemişti.
onun dışında ben de stoperde başarılı olabileceğine inanıyorum.
Yorum Gönder