Kore'nin bilinmeyen yakası Kuzeyi... Brezilya ile oynadıkları grup maçında onlara karşı sempati beslemek kadar doğal birşey yok. Fakat herşeyden bağımsız. Ne liderleri Kim Jong-II'yi, nede halkı açlıktan kıvranırken füzelere, silahlara para veren hükümetini düşünerek. Maçtan önce açılan pankart herşeyi özetliyor esasında: " Forget politics for 90 mins" . Sadece 90 dakika. Maç boyunca herşeyi bir kenara bırakıp futbola odaklanalım istiyorlar hepsi bu... Fakat futbolu hayata her daim fazlası ile bağdaştıran ben maç seramonisinde kendi milli marşı çalarken Kuzey Kore'li oyuncu Jong Tae Se'yi ağlarken görüyorum ve başlıyorum düşünmeye...
Jong Tae neden ağlıyordu? Tribünlerde az önce bahsettiğimiz pankartı gördüğü için mi? Yoksa en kaba tabirle ülkesinin kaderine mi ağlıyordu? Ya da tıpkı Türk milli takımının 2002'de yaptığı gibi yıllar sonra Dünya Kupası'na katıldıkları için mi? Belki de kendi insanı için ağlamıştır... Çünkü onlar Brezilya karışısında mücadele ederlerken sahada ter döktüğü ülkesinin halkı onları izleyemeyecekler. Liderleri olan Kim Jong sadece takımın galibiyetlerinde ülkeye yayın yapacak. O da sansürlü... Evet, nereden bakılırsa bakılsın bir ağlama nedeni bu...
Maçtan önce bakıyorsun, dediğim gibi bu futbolcuların ülkesini yöneten adamları bir kenara bırakıyorsun ve bakıyorsun... Aynı tip kesilmiş saçları, Brezilya, Arjantin ya da İngiltere kadar havalı bir markaya yaptırılmamış formaları ile sahadaydılar... Sadece birkaç oyuncusu yurt dışına çıkabilmiş (Yurt dışından kasıt Japonya ve Rusya) bu takım İlk dakikalarda Brezilya karşısında, belki de iki üç yıl öncesine kadar sadece televizyondan (o bile zor olabilir) görebileceklerini düşündükleri oyunculara karşı afalladılar... Her Faulden sonra kesintisiz ellerini uzatıp yerdeki meslektaşını ayağa kaldıran bir Kuzey Kore'ydi sahadaki. Kısıtlı imkanlarına rağmen, acemiliklerine rağmen Brezilya'ya karşı hücum yaptıklarında bir anda etkili de olabiliyorlardı zaman zaman. Ancak onların ayakları Güney'deki komşuları kadar yetenekli değildi...
Uzakdoğu'nun en uzak köşesinde, içinde 23 milyon kişinin yaşadığı koskoca bir ev. Evin sahibi Kim Jong. Bütün perdeleri kapattı; kendisi herkese yetecek kadar parlaktı ona göre. Diğer devletlere, halkalara popüler hiçbirşeye gerek yoktu onun için... Fakat biz onlara rağmen sevdik Kuzey Kore'yi...
Güzel attı Maicon... Peki o pozisyonda Daniel Alves olsaydı?
Şili ve Honduras'a da teşekkür etmek gerek. Belki çok fazla gol sesi çıkmadı ama kupa boyunca en zevkli mücadeleyi izlettiler bizlere. Gol atmasına rağmen skora yatmayı aklından bile geçirmeyen Şili, o kadar baskıya rağmen kendini ezdirmeyen bir Honduras... Şili hakkında da pek birşey bilmiyorduk aslında. Alexis Sanchez çalımları bir bir atarken ve yüreğimize girerken bizlerde neredeyse ona oturduğumuz yerden İnti İllimani nameleri ile eşlik edecektik. Alexis Sanhez'in karşısında ciddi bir rakip yoktu geyiğine girmeye hiç gerek yok. Onu ve arkadaşlarını izlerken aldığım zevkin yarısını Arjantin-Nijerya maçında alamadım ne yazık ki... Hiç bir şeye girmeden, fazla derinlere dalmadan izlediğim takımın beni şaşırtmasına ve ekrana bağlamasına izin verdim sadece... Bana bugün heyecan vermeyen ama galibiyet alan uyuz İsviçre değil, heyecanlı Şili gibi takımlar gerek turnuva boyunca. Tabii ki aldığın sonuç güzel oyundan daha önemli. Fakat ikisi bir araya gelince inanılmaz bir tutku çıkıyor ortaya, biz de izliyoruz... Son olarak Şili'nin bize bir artısı da taraftarlarının tıpkı diğer Güney Amerikalılar Arjantin taraftarı gibi sesleri ile vuvuzelayı bastırmaları oldu... Şimdi Şili'den istekler İspanya'nın bir türlü açmayı başaramadığı İsviçre savunmasının kilidini açması yönünde.
Teşekkürler Doğusu ve Batısı olmayan ülke; Şili...
Taktiksel Bakış;
" Mart ayında teknik adam değişimine gidip turnuvaya Sven Goran Eriksonn ile gelen Fildişi Sahili'nin ne oynayacağını merak ediyordum. Eriksonn'un fazlasıyla kontrollü ve defansif sonuç oyunu ile öldürdüğü İngiltere'yi dikkatli seyretmiş biri olarak, geçen turnuvanın sempatik, basan, ısıran takımına neler yapabilir diye düşünüyordum. Açıkçası geçen turnuvada tecrübenin, kontrolsüzlüğün ve heyecanın cezasını çeken Fildişi Sahili çok daha olgun gözüktü. Atletik ve sert yapılarını biraz kontrol altına alan Eriksonn 4-3-3 biçiminde dizdi sahaya takımını. Kenarlarda Demel ve Tiene ile klasik savunma sertliğini sağlarken, dinamik orta 3'lüde göbeğe Yaya Toure'yi koyarak takımın hem futbol aklını, hem sertliğini arttırdı. Yanında Romaric yerine Eboue tercihi tartışılabilir ama, Eboue'nin sırıtmadığını söyleyebiliriz. Dindane-Gervinho-Kalou üçlüsünün sık yer değiştirmesi oyunun, 4-4-1-1 gibi de okunmasına neden oldu. Defansını orta sahaya kadar iten ve Portekiz'in topla oynamasına izin vermeyen yapıları rakibi maçın tamamına yakın bir bölümünde pasifize etti ama final paslarındaki beceriksizlikler nedeniyle sonuca gidemediler. "
Portekiz 0-0 Fildişi Sahilleri. " Drogba? O kol nasıl kaynadı bir haftada ?... "
Güney Afrika 0-3 Uruguay... Forlan'ın golü, Boliç'in ManU'ya 1999'da attığı golün yeşili...
Ve Gecenin Bonusu...
İspanya'nın İsviçre'ye yenildiği maça ayrıca değineceğiz...
2 YORUM:
Kuzey Kore yorumu çok taraflı olmuş... Sadece 90 dakika politika olmasın diyorsun, 90 dakikadan yola çıkarak politikanın allahını yapıyorsun. Bu bile kendi içinde çelişkişi bir durum.
Bir Amerikan gazetesini açıp okusak Kuzey Kore aleyhine belki bu kadar yoğun bir karalama yoktur. Atıp tutmanın, sallamanın da bir sınırı olmalı. Gerçi, elle tutulur bir bilgi vermiyorsun tamamen kendi kişisel görüşlerini yazmışsın, saçmalamakta serbestsin bu açıdan.
Jong Tae neden ağlıyordu? diyerek yazmaya başladığın demogoji soslu hikâyen, 'bir insanın ağlamasından neler neler çıkıyormuş lan' veya 'adama bak aq, olayı nasıl çözdü' dedirtebilir, bu açıdan hayâl gücün kuvvetliymiş. Yerseniz...
Sende hayal kurmak konusunda fena değilmişsin hani. Yersen.
Yorum Gönder