22 Mayıs 2010 Cumartesi

Ajax Altyapısı ve Hollanda'nın Şahlanışı


Endüstriyel futbola biraz boyun eğmiş gibi görünse de Ajax'ın UEFA tarafından hâlâ Avrupa'nın en iyi altyapısına sahip kulüp olduğu tescilleniyor. Ajax 60'lı yılların başında Avrupa'nın futbolda geri kalmış ülkelerinden biri olan Hollanda'nın atılımı yapmasını sağlayan kulüp de aynı zamanda.

O zamanlar bizdeki gibi facialar yaşıyormuş Hollanda takımları Avrupa Kupaları'nda. Ajax, Tromso misali Frederikstad'a falan yenilmiş. İçte başarı az çok gelmiş ama dışta hep başarısızlık var. Hollanda futbolunun genelinde var o yıllarda bu başarısızlık. Sürekli bir kaos ortamı, sürekli değişen stiller. Vic Buckingham'ın gelişiyle daha yardımlaşmacı bir futbola geçmiş A takım. Bu rüzgarla beraber kalıcı bir stil yapılanmaya başlamış altyapıda.

Öncelikle takım nasıl oynamak istediğini belirlemiş. Kimse defansif oynamak istemez. Defansif oynamak ancak bir zorunluluk olabilir. Bu yüzden ofansif bir dizilişe, 4-3-3'e göre şekillendirmişler sistemlerini. 4-3-3, kolayca 4-5-1'e dönebileceğinden gayet değişken bir sistem olarak tercih edilmiş. O yıllardan günümüze değişmeyen bir şey var, o da Ajax'ın sürate dayalı ve tempolu oynuyor olması. Öncelikle Ajax oyuncu kalitesinin zaman içinde değişiklik gösterebileceğini ama üç aşağı beş yukarı takımın aynı stilde oynayabileceğini hesaplamış. 4-3-3 sisteminden vazgeçilmiyor. Bu zaman zaman çok ofansif, zaman zaman da biraz daha defansif olabiliyor tabi oyuncu kombinasyonuna göre. Ama yıllardan beri Ajax altyapılarında bu sistem oynanıyor. 12 yaşında bu futbola başlayan çocuk 20'sinda A Takıma çıktığında da aynı sistemle, aynı hareketleri yaparak oynuyor. Sisteme adaptasyon kolay. Buckingham'dan sonra Michels bunu daha da ileri götürmüş ve top yekün bir eğitimi savunmuş. Taktik öğretilmiş bacak kadar çocuklara. Biz de 20-22 yaşındaki adam taktik bilmiyor.

Değişim süreçlerindeki yetenek farkını kapatması için futbolcuların mental eğitimine önem verilmiş. Süper bir yetenek olmayabilirsiniz, ama doğru mentaliteye sahipseniz futbolda bir yeriniz olabilir. Gençlerin doğru düşünmelerini istemiş Ajax. Hem hayatlarında, hem de futbollarında. Cruijff gibi annesi kulüpte temizlikçilik yapan bir adamın, dünya futbolunu en çok değiştiren bir futbol filozofu ve özel hayatında da bir entellektüel olması boşuna değil. Peki Ajax için doğru mentalite nedir? Şüphesiz bir takım olmaktır. Kişiler değişir, takım baki kalır çünkü.

Bunun yanı sıra tamamen bir antrenmana yüklenmek yerine, her şeyden anlamalarını istemiş altyapı oyuncularından. Böylece bu şekilde defans yapan arkadaşımızın çektiği zorlukları da anlıyorduk diyor 70'lerin büyük yıldızı Johnny Rep, "birbirimize karşı daha bağlı ve hoşgörülü oluyorduk." Bu arada herkes kendi mevkisinde oynar kesinlikle lig ve antreman maçlarında. Ama bilmek zorundadırlar diğer şeyleri de.

Ajax'ta altyapı hocaların yapılmasını istediği başka bir uygulama var meselâ: Michels'in aklından çıkma tabiî ki bu. Altyapıdaki oyuncular lig maçlarında bildiğiniz gibi top toplayıcı olur. Bu oyuncular takımdaki mevkilerine göre sahanın o bölgesinde top toplayıcı olurlarmış. Bunun sebebi ise kendi mevkilerinde daha önceden aynı mentaliteyle eğitilmiş oyuncuları izleyip öğrenmeleri.

Altyapıda önemli şey oyuncunun "doğal sağlığının" ve azminin olması. Gerisi kazandırılabilir. Yatılı okul ise yasak. Aile ortamından koparılmıyor oyuncu. Ajax futbol okulu masrafları karşılıyor ama oyuncuya para ödemiyor. Kanunen yasak bu Hollanda'da. Böylece mental gelişime de katkıda bulunuyor okul. Batuhan gibi problemli yıldızlar yerine son derece profesyonel bireyler yetişiyor. Yurtdışından altyapıya katılan oyunculara Flemence öğretiliyor. Sadece onlara yatılı bir sistem var.

Ve hiçbir şey, hiçkimse sistemden üstün değildir Ajax'ta. Bazı kuralları vardır. Bir çoğu baskıcıdır. Şu an Ajax altyapısındaki oyunculara cep telefonu yasağı varmış meselâ. Ama uyan uyar, uymayan gider. Mutlu olacaksa, Ajax tarzında mutlu olmayı kabullenir altyapıdaki futbolcu adayı ve kendisini iyi yapanın bu olduğunu da anlar ve bu görüşleri tüm yaşamı boyunca benimser. Ajax için oyuncu takımın bir parçasıdır ve tek başına anlamsızdır.

60'lı yıllardan beri bunlar yapılıyor Ajax'ta. Sayısız oyuncu çıkmış altyapıdan. Cruijff, Neeskens, Rijkaard, Van Basten, Davids, Van der Sar ve daha niceleri. Adını saymadığımız bir ton büyük oyuncu. Minimum maaliyet ama bolca emek.

Ajax ne kazandıysa mental eğitimi iyi beceren altyapısı sayesinde kazanmıştır. 70'lerin başında üç kez üst üste Şampiyon Kulüpleri alan takım, Cruijff'un teknik adamlığı döneminde Kupa Galipleri Kupası, Van Gaal'in son Şampiyon Ajax'ı. Hepsi altyapının eseri. Şimdi bu sistemi Barça'ya adapte eden Cruijff aynı başarıyı Katalunya'ya getirmiştir. Yıllarca transfere büyük paralar döken Barcelona son üç-dört senede altyapıdan Messi (önce altyapıda oynamıştır bir transfer sayılabilecek olmasına rağmen), Krkic, Pedro, Jeffren ve daha bir çok oyuncunun sayesinde şu an Avrupa'nın en iyi takımı olarak görülmekte. Hem Ajax hem de Barcelona altyapısından kapatamadığı açıkları aynı stilde oyuncular transfer ederek kapatmakta. Ibrahimovic transferinin eleştirilmesi boşuna değil yani. Şimdi bu anlattıklarım, bir kulüp üzerinden ülke futbolunun da çağ atlaması üzerine. Ajax üzerinden Hollanda, Barcelona üzerinden İspanya. Bu milli takımlar bu takımların bu düşünce sistemleri olmasa başarılı olabilirler miydi? Diğer başarılı ülkelere bakalım bir de. Hollanda gibi Brezilya'nın, Arjantin'in ve hatta haz etmesem de İtalya'nın stili de yıllardır değişmiyor.

Bir de ufaktan bir günümüz çıkarımı yapayım. Ülke futbolunun mental eğitim eksikliği inanılmaz boyutta. Her gelen teknik adamın altyapıya karşımasına ve her sene değişen futbol stiline dur demeli. Aynı Aziz Yıldırım, pas oyunu oynatan Aragones'in ardından tamamen kondisyona dayalı oyunu oynatan Daum'u getiriyor. Tempolu oynatan Löw'den sonra ne oynattığı belli bile olmayan Lorant geliyor. Şimdi ise tekrar Löw gündemde ama diğer aday Parreira stili oynatan Aykut Kocaman. Anadolu takımlarına en çok kaynak sağlayan takımlardan biri Fenerbahçe ama A takımda bir tane bile altyapıdan çıkma oyuncu yok.

Galatasaray Saftig'in uyutucu oyununu görmüş bir takım. Daha sonra Terim'in kavgacı pres oyunundan, babacan Lucescu'nun faydacı oynuna, oradan Gerets'in mücadeleci oyununa, son olarak da henüz uygulamasa da Total Futbola geçiyor.

Beşiktaş'ın ne yaptığını anlamak mümkün bile değil. Milne'in dengeli ve sıkı takımı, Toshack'ın Liverpool vari takımı, Lucescu gibi güne göre oynatan bir teknik adam, ondan sonra Del Bosque'un pas oyunu, ardından geriyi sıkı tutan Rıza Çalımbay. Bunlar son 20 yılda sürekli gördüklerimiz.

Altyapılardan oyuncu çıkmıyor. Çıkanlar da Serdar Özkan, Arda, Batuhan, Barış Memiş ve Aydın. Hepsinin ortak özelliği ne? Safi yetenek olmaları ama taktik bilgilerinin ve futbolu okuyuşlarının çok zayıf olması. Artık takımlarımız başarı kadar, futbolun felsefik yanını da bir masaya yatırmak zorundalar. Biz seyirci olarak da yatırmak zorundayız. Yoksa bunların düşüneceği, bizim de iyi futbol izleyeceğimiz yok.

Ve son olarak İspanyol insanı ile Türk insanı benzer. Barcelona bu devrimi yaptıysa, bir ufak çaplısını da biz neden yapmayalım? Hani derler ya Akdeniz insanı profesyonel değildir diye o yüzden ekledim...

0 YORUM:

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan