Salı günü Türkiye'nin karşılaşacağı 'tanıdık' rakibi Belçika, benim geleceğinde dişe dokunur işler yapmasını beklediğim ülke takımlarından bir tanesi. Özellikle son yıllarda yakaladığı yeni nesil buna ön ayak olacak gibi görünüyor, geçmişlerini çok özlemeleri de bunun diğer bir etkeni...
Belçika futbolunu en iyi şu söz anlatıyor aslında: ''Her zaman mükemmel ve kıvrak değil, hatta bazen biraz ağır; ama sempatik...''
Belçika Asterix mentalitesin sahip bir ülke. En önemli özelliklerini ruhları olarak gösteriyorlar ve gerçektende son dakikaya kadar mücadele ediyorlar. Belçikalı taraftarlar için bir oyuncunun daha basit oynamasının bir önemi yok. Eğer bir oyuncu ciğerlerini patlatana dek koşarsa bunun karşılığını en iyi şekilde veriyorlar. On milyon Belçikalının arasında futbol taraftarlarının agresif olmamalarının nedeni de belki budur. Büyük ölçüde sakin bir toplum. Asla büyük bir arbede olmadı. Flamanlar ve Wallonlar arasında siyasi çekişmleler futbol üzerinde bir rol oynamıyor. Aksine milli takım bi aiki milli azınlığı birbirine bağlayan sembol durumunda. 'Kırmızı şeytanlar' oynayınca herkes şeytan.
Belçika Dünya Kupası'na kaç kez katıldı? Fazlasıyla kişi doğru cevabı bilmiyor ve büyük ihtimal ile cevapları gerçek sayının altında olur. ''Kırmızı şeytanlar'' bu arenaya tam 12 defa katılmayı başardılar. Bununla beraber genellikle sadece ikinci kemanı çaldılar. 1986'daki yarı final en iyi dereceleri. Bu başarı Belçikalıların zihninde silinmeyecek şekilde yer etmiş durumda. Fakat onlar için Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonalarına sadece katılmak bile çok şey ifade ediyor. 2002 Dünya Kupası'nda komşuları Hollanda yokken onlar varlardı ve bu onlar için büyük bir onur kaynağıydı.
Durum Avrupa Şampiyonaları'nda nasıl peki Belçika için? En son 2000 yılında kendi ev sahibi oldukları turnuvada oynadılar. 2000 Avrupa Şampiyonası ve 2002 Dünya Kupası son boy gösterdikleri büyük turnuvalar. O yıllardaki kadrolarına baktığımızda bundan bir önceki neslin başarısını görmek mümkün. Peki o kadrolardan kimler kaldı Belçika'da? Kaleci De Wilde, Deflandre, Valgaeren, Clement, Wilmots, Goor, Strupar, Verheyen ve Van Kerckhoven artık yoklar. Son katıldıkları 2002 Dünya Kupası kadrolarından ise Timmy Simons, Wesley Sonck ve Van Buyten şimdiki kadrolarında 'abilik' yapan isimler. İşte Belçika'nın Euro 2012 ve gelecekteki başarısı tam da buradan başlıyor. Bu üç ismin üzerine kurulmuş olan yeni nesil genç ve dinamik Belçika milli takımı büyük umutlar besliyor ve bunda haklılar.
Eric Deflandre... Bir önceki nesil Belçika milli takımının temsilcisi...
Bu nesil ilk hedef olarak kendisine 2010 Dünya Kupası'nı koymuş olsa da içinde Türkiye'nin de bulunduğu eleme grubundan çıkmaları mümkün olmadı. Bosna Hersek ve İspanya karşısında istediklerini sahaya yansıtamasalarda, potansiyellerini göstermek oynadıkları iki Türkiye maçı ile oldu.
Şimdi yine Euro 2012 Eleme Gruplarında Türkiye, Almanya, Avusturya, Azerbaycan ve Kazakistan ile mücadele verecekler. Defanslarında oynayan Arsenal'li Thomas Vermaelen, City'li Vincent Kompany'nin gençlikleri ve artık yavaş yavaş büyük bir yıldız olmaya başlamaları defansın tecrübeli ve toparlayıcı diğer ismi Daniel Van Buyten ile buluşuyor. Arsene Wenger'in daha önce sürekli istediği ve geçtiğimiz sezon başında Arsenal'e katılan Vermaelen çoktan Arsenal defansının vazgeçilmezi de olmuş durumda. Geçen sezon 36 maça çıkan Thomas, hucüm yönünüde çok sağlam olması ile hemen dikkatleri çekmiş durumda. Geçen sezonun ardından EPL'de yılın onibirinde de kendine yer buldu Vermaelen. Vincent Kompany ise ismini ilk olarak ülkesinin takımı Anderlecht'te duyursa da dikkatleri ilk olarak Van Buyten'in Bayern Münih'e transferi sonrasında Hamburg takımının onun boşluğunu doldurmak için Kompany'i seçmesi ile çekmişti. Savunma oyuncusu aslında evet, fakat Hamburg'ta zaman zaman orta alanda oynaması ve bunun ağırlığını çok iyi kaldırıp şık paslar atmışlığı ve hatta şık bilek hareketleri ile çalımlar atmışlığı da var. Bu yetenekli arkadaş forvete koysan dahi oynayabilir aslında. FM ciler bilirler, kendisinin profilinde ileri çıkmaya ve gol aramaya meyilli olduğu uyarısı verilir. 2008-2009 sezonu başında Man City'ye geçmişti kendisi, sanıyorum bir oynamadığı mevki forvet kaldı...
Orta alanlarında tıpkı defansta abilik yapan Van Buyten gibi Timmy Simons'un önderliğinde toplanmış gençler gelecek için en büyük mevkinin bu bölge olmasını sağlıyor. Steven Defour, yaşı genç (22) olsa da artık 'olmuş' olan Everton'lı Marouane Fellaini ve Axel Witsel bu isimler. Forvet ve orta alanın solunda ve sağında oynayan yetenekli isim Eden Hazard'ı da bu gençlere ekleyebiliriz. Steven Defour, Standart Liege'de oynamaya devam ediyor fakat bu kulübünde daha fazla kalacağı kesin değil. Zira kendisi mükemmel bir vizyona sahip olmakla beraber, aynı zamanda çok da iyi bir pasör ve takımı için son derece çalışkan bir oyuncu. Tanıdık gelmesi için oyun tarzının Cesc Fabregas'a benzediğini söylemek mümkün... Alex Ferguson, Standard Liege'in Şampiyonlar Ligi'nde Arsenal'le oynayacağı açılış maçından 4 gün önce ayak tarak kemiğinden sakatlanan 21 yaşındaki Defour'a mektup göndermişti. Destek ve moral mektubuydu pek tabii. Bu mektup karşısında 'afalladığını' söyleyen Defour'un olası bir transfer savaşında hangi cephede saf tutacağını tahmin etmek pek de güç olmaz sanırım. Kendisi 2007 yılında Belçika’da yılın oyuncusu seçildi. Marouane Fellaini, tıpkı Defour gibi Liege'de parlamış ancak ondan önce daha büyük bir kulübe transfer olan arkadaşı... Yine Axel Witsel'de Liege'de parıl parıl parlayan genç bir adam... Onun için komple bir orta saha oyuncusu demek hiç te yanlış olmayacaktır. 2007'de Defour'un aldığı aynı ödülü alan bu kez de Witsel olmuştu. Fellaini'nin transferinden sonra sıra ona geldiği apaçık ortada.
Forvet ve kanat mevkiilerine doğru geçerken önce Eden Hazard için ayrı bir paragraf açmanın boş olmadığı kanaatindeyim. Onun ayak hakimiyeti, hızı ve tekniği en çok konuşulan özellikleri. Zaten kendisine basında çıkan Fenerbahçe haberleri ve yine Fenerbahçe - Lille maçlarından aşinalığımız var. Bu sezonda Lille'de kalmayı başardı kendisi. Fakat bu sezon sonunda iyi bir perfromans sergilemesi halinde Arsenal'e ya da Bavyera'ya doğru göz kırpıp öpücük göndermesi çok muhtemel görünüyor. Fransa liginin kesinlikle en yüksek profilli oyuncusu olan genç adam, 1991 doğumlu olmasına rağmen yıldız olmuş durumda... Royal Stade Brainois onun yetiştiği yer ve şimdi sayılı günlerinin kaldığı Lille kulübü ve özellikle Belçika fubolu oraya minnettar. Kendi mevkiisinde ve çevresinde Hazard'ın arkadaşları ise M. Dembele ve çok genç bir isim olan Romelu Lukaku. Özellikle Lukaku yaşından o kadar fazla potansiyele sahip bir oyuncu ki, henüz 16 yaşında olmasına rağmen Belçika u-21 takımında oynadığı 5 maçın hemen ardından A milli takıma davet edildi gelişimi yeterli görülüp. Gençlerbirliği'nde de bir dönem oynayan (hatırlayan var mı bilmiyorum) Roger Lukaku'nun oğludur aynı zamanda. Geçen sezon attığı 16 gol ile 16 yaşında gol kralı oldu kendisi. Daha da üstüne söylenecek pek bir şey kalmıyor zaten. Onun yaşını küçülttürmüş olabileceği iddiaları da bu yaşına rağmen sergilediği muhteşem performansa bağlanıyor. Son olarak Dembele'den bahsedip bitirelim. Benim kendisi ile tanışmam 2006-2007 sezonunda oynanan AZ Alkmaar - Fenerbahçe UEFA Kupası maçlarıyla olmuştu. AZ takımında dört yılda gösterdiği performansın karşılığını da Fulham'a transfer olacak aldı bu sezon başında. Onun için ödenen miktar ise Beş milyon Avro...
2010 Dünya Kupası eleme maçlarında Türk milli takımı karşısına çıkan Belçika milli takımının onbirinin yaş ortalaması 23.7'ydi, yine Salı gecesi oynayacakları Türkiye maçında da benzer bir ortalamayı yakalayacaklardır.
Özet geçip Belçika'nın gençlerini ve geleceğin başarılı bir Belçika'nın temellerini atan bu gençleri bir paragrafa sığdıralım; Vincent Kompany, Thomas Vermaelen, Steven Defour, Marouane Fellaini, Axel Witsel, Eden Hazard, Rumelu Lukaku, Moussa Dembélé.
Belçika yıllar sonra komşusu Hollanda'yı geçebilir...
0 YORUM:
Yorum Gönder