Kore ve Japonya'da düzenlenen 2002 Dünya Kupası'nı unutmak mümkün değil pek tabii... 2002 öncesinde ilk hatırladığım kupa 1998'di ve Brezilya'ya şu anda hiç sevmememe rağmen sempati duymuştum. 2002'de bizim üçüncülüğümüz bir yana yine Ronaldo (şimdi dişlek ve şişman olan) beni büyülemişti... Ronaldinho'nun o zamanlarını, Seamen'ın üzerinden attığı golü, hırsını hala özlerim... 2006'da Fransızların çok şanslı olmaları canımı sıksa da Angola'nın Portekiz'i yenebilmesi gibi ihtimaller beni kupaya kitlemişti. Ama ya 2010? İşte benim (şimdilik) kupam bu turnuva...
Hayalimin finali demiştim maçtan önce. Kupa başlamamıştı daha, ben aylar öncesinden 'Şampiyon Kim olsun?' sorusuna İspanya, 'Peki final ne olur?' sorusuna 'belki zor' diyordum ama hiç çekinmeden 'İspanya - Hollanda'yı istiyorum' diyordum... Aklım ve duygularım bir arada işlemeyi başarıyordu. Euro 2008'den sonra gelecek bir Dünya Şampiyonluğu ne kadar tatlı bir duygu olurdu... Bana Franco lakabını uygun görenlere rağmen desteğimi de hiç esirgemedim. Benim görmek istediğim sahada olacak olan iki ruhtu. Yılların acısını çıkartmak isteyen İspanyol ruhu ile 1974 ve 1978'de büyük acılar yaşayan Hollandalıların ruhu... Ve yeni bir şampiyona 'Merhaba' demekti tüm amacım. Futbol Dindi, biz dört yılda bir otuz gün boyunca oruç tutuyorduk ve Afirka'da en güzel finalimi yaşayacaktım... Hayalimin finali gerçekleştiğinde ne Ömer Üründül kaldı benim için, ne vuvuzela, ne de Jabulani. Turnuvanın başındaki kötü oyunu, Fransa'nın tüm Dünya'ya rezil olması ve elenmesininin, Güney Afrika'nın her golünde İrlandalı kardeşlerimin pizza yiyip tadını çıkartmalarının verdiği zevk bile uçup gitti final öncesi... Ramos'un bindirmelerine, Villa'nın yoklamalarına, Xavi'nin akıl almaz sihirbazlıklarına hazırdım...
Çok fazla taktik analizden anlamam... Benim için futbol hayattır... Dostlarımla buluşup güzel futblu çok fazla takmadan hayalimi izlemek istedim sadece. Ne Xabi Alonso'ya tekme atanlar bozabildi moralimi ne de Total Futbolun adının Total Rezalet olması... (Evet Total futbol öleli zaten yıllar oldu biliyorum). Çok büyük bir şölen beklentisi içinde değildim. İspanya atkımı doladım boynuma ve izledim maçımı... İspanya'yı görmek istiyordum şampiyon olarak ancak Hollanda'nın sert, antipatik ve J. Cryuff'u oturduğu yerde ağlatan futboluna rağmen kazanması halinde de üzülmeyeceltim gerçek anlamda... (Uzatılan elleri geri çeviren Van Bommel'e de selam olsun...) Robben'in, değişik bir isim olan 'Köyt' ün, Sneijder'in ve arkadaşlarının gözlerinin 'evet! Hollanda artık şanssız değil!' der gibi bakmaları buruk ta olsa sevindirecekti beni... Ancak Robben'in İker'e takılması kırılma anıydı. Hollanda şampiyonluğu veriyordu böylece...
Kavga, vurdu, kırdı ile geçen ilk yarının arasında maçın uzatmaya ve penaltılara gideceğini hissetmiştim. Hollanda zaten bunu istiyordu. Fakat benim hesap etmediğim İniesta'nın Chelsea'yi yıktığı gibi Hollanda'yı da yıkacak oluşuydu... Busquets'in bir türlü oyundan çıkmamasına isyan ederken, golün gelmediğine üzülürken, tam atkımı bırakacakken İniesta çıktı sahneye ve önce attığı golü Cennetteki arkadaşına gönderdi, sonra şampiyonluk kutlamalarına ön ayak oldu... Madrid'i sokaklara döktü, benim de ülkemden yoksun izlediğim bu turnuvayı güzel bitirmemi sağladı...
Sneijder'in gözlerindeki buğuyu görünce üzüldüm, sonra aklıma tekrar sahada bir kaç isim dışında berbat olan Hollanda milli takımı geldi ve İker'e, Puyol'a, Ramos'a odaklandım kupayı kaldırırlarken. Avrupa Şampiyonluğu'ndan sonra Casillas'ın elindeki kupa değişmişti, sevinenler aynıydı, fotoğraf kareleri aynıydı, Madrid'de sokağa dökülenler aynıydı... Saniyeler içinde bir an daha dört yıl olduğunu düşünüp üzüldüm önce, Daha turnuvanın ilk maçı olan Güney Afrika - Meksika karşılaşmasında tekme tokat girişmiştik bu kupaya. Bunlardan biri de bendim fakat kupa Casillas'ın ellerinde yükselirken üzülüyordum bir yandan. Sonra aynı duyguları 2006'da Cannavaro kupayı kaldırırken de yaşadığımı hatırladım ve teselli buldum. Zaman çabuk geçiyordu...
Kupa töreninde tek yıldızlı formalarını giyen İspanyollar şampiyon oldular, maceracı romantik bir adamım ben... Hala en güzel ikincim olan Hollanda'nın 2014'te Brezilya'da kupayı kaldırmasını çok istiyorum. İspanya kırdı şeytanın bacağını, artık sıra Hollanda'da...
Son olarak Van Bronckhorst'a, Müller'e, Özil'e, madenci Löw'e, tek sevdiğim Brezilyalı Kaka'ya, Forlan'a, Gyan'a, Tüm Şili'ye, Maradona'ya, Ravshan İrmatov'a, Hollandalı Elia'nın 10 dakikaya sığdırdığı çalımlarına, hatta Eskişehir Los Amigos'a, hatta kasadaki hatuna dahi (abartma!) selam olsun... Benim için İspanya'nın şampiyonluğu dışında diğer güzellikler de onlardı çünkü...
Viva laN Espana!...
0 YORUM:
Yorum Gönder