Tuhaf bir futbol ülkesi aslında Uruguay. Geçmiş Dünya Kupaları'nda iki kez şampiyonluğu yakalamış olmalarına rağmen bir türlü bir Arjantin ya da Brezilya olmayı başaramamışlardır ne yazık ki. İki Dünya Şampiyonluklarına rağmen çoğu turnuvada onlardan çok bir şey beklenmedi bugüne kadar. Kupa tarihinde bu başarıyı sadece bir kez elde etmiş olan İngilizlerin, hiç elde edememiş olan İspanyolların ya da Hollandalıların her turnuva da favori olmalarının yanında Uruguay'ın isminin dahi geçmemesi biraz düşünülmesi gereken bir durum...
Uruguay kupa ilerledikçe sempatikleşen bir ülke oldu bu turnuvada. Haziran ayının başında turnuva başlamadan önce kime sorarsanız sorun ortak kanı Uruguay'ın ikinci turu, belki çok küçük bir ihtimal ile çeyrek finali göreceği yönündeydi. Fakat Oscar Tabarez ve futbolcuları 2002'nin Türkiye'sine çok benzerlik taşıyan takımlarını yarı finale getirmeyi başardılar. Kimileri bu durumu şans dese de arka planda görmek için çok çaba sarf edilmesi gerekmeyen bir takım oyunu ve kenetlenme mevcut. Uruguay'da yıllar sonra nihayet geçmişinden esintiler görme olanağına sahip olduk... Turnuvanın beğeni kazanan ve içinde Forlan gibi hayatı roman olacak bir futbolcu barındırdıkları için onlara teşekkür etmek gerek. Devlet başkanları Jose Mujica'nın tek mal varlığının 1987 model “kaplumbağa” olarak bilinen Volkswagen aracı olması ve başkan olmasına rağmen çok mütevazi bir hayat sürmesi gibi gibi onlarda yıllar önceki kupaların varlığına rağmen mütevazi olarak boy göstermeye devam edecekler. Ancak ne var ki sempatimizi kazanan bu 'Boyalı Kuşlar Ülkesi' ne 'Turuncu' renkte atılan bir fırça darbesi onları finalden etse de destekleyenlerin gözünde klasik tabir ile 'Gönüllerin şampiyonu' olmayı başardı... Eklenmesi gereken ise bu fırça darbesi yapan ülkenin de Gönüllerin takımı Hollanda oluşu...
Büyük futbolcu Forlan... Ülkesi için yapması gereken ne varsa yaptı...
Uruguay'ın yıllar önce şampiyon olan ruhu ile kupaya odaklanması ile Hollanda'nın 1974 ve 1978'deki şanssızlıkları kırma isteği maçı itekleyen iki faktördü, üstün gelen taraf Hollanda'nın 32 yıl sonra finale çıkma isteği oldu. Aslında Hollanda'nın turnuva başından beri oynadığı oyun renkleri ve taraftarları kadar sempatik gelmese de bir şekilde finale kadar gelmeyi başarmaları yarım kalan bir işin tamamlanmasından önceki son adım... En son Euro 2008'de izleme şansını bulduğumuz hızlı ve tempolu futboldan çok uzak kalsalar da onları finale kadar getiren oyun tarzları oldu, kimse beğenmese de. Burada en güzel kelimeyi sevgili Ali Ece 'Total Futbol' yerine 'Total Kontrol' olarak söyledi... Doğal olarak Hollanda'yı destekleyenlerin Euro 2008'deki güzel oyun artı elenmeyi çok güzel olmayan oyunun yerine çok güzel olmayan ama final ya da şampiyonluk getirebilecek oyunu tercih etmeleri de doğal. Hayalimin finaline giden yolda ilk adımda Hollanda bir şekilde gerekeni yaptı, İspanya'da Puyol ülkesine altın kafası ile finali getirerek 1 ay önce istediğim finali getirdi.
Katalan, İspanyol, Real Madrid, Barcelona ayırt etmeden, sadece İspanya olduğu için ve tıpkı Hollanda gibi şanssızlıklarını kırmalarını için desteklediğim İspanya Puyol'un ülkesi adına attığı kafa golü ile tarihinde ilk kez finale yürüdü...
İspanya, İsviçre ile oynadığı ilk maçın ardından Euro 2008'de alıştığımız oyundan uzak bir görüntü sergilemesine rağmen toparlandı ve finale kadar geldi. Turnuvanın başında, son 16'da rezil futbol oynayan İngiltere karşısında ve kötü futbol oynayan Arjantin karşısında harikalar yaratan Almanya İspanya karşısında alınabilecek en iyi sonucu aldı aslında... İspanya'nın futbol tarzının Almanlara ters geleceği belliydi esasında. Aşırı pas trafiği Almanya'yı çok fazla yordu. Maç içinde ortaya çıkan kadro kalitesi farkından da söz edebiliriz. Turnuvanın başından bu yana futbol şansı çok fazla yanında olan Müller'in olmayışı Almanya'yı çok fazla etikiledi demek ne kadar doğru olur bilmiyorum ancak iki takım kadrolarından karma yapmaya giriştiğimiz de Almanya'dan sadece Busquets'in yerine (gereksiz adam) Bastian'ı alabileceğimizi söyleyebilirim.
Tabii beni en çok sevindiren İspanya'nın yıllar sonra nihayet hem finale çıkması hem de kupaya bu kadar yaklaşması oldu. Maradona'dan kaynaklı Arjantin sempatizanlığının (zaman zaman benimde bulaştığım!) fazla olması, İngiltere'nin 66 ruhunun çok tartışılması arasında son Avrupa Şampiyonu favoriler arasında gösterilse de zaman zaman unutuluyordu adeta. Kupayı kaldırdıkları gün farkına varılacak bir yapıya bürünmüştü İspanya ancak 1-0 kazanılan Almanya maçından sonra farkına varmış oldu herkes. Şimdi harika bir takımın ülkenin en büyük ikinci hedefi olan Avrupa Şampiyonluğu'nun hemen ardından birinci en büyük hedefi olan Dünya Şaampiyonluğu'na doğru yürüdüğünü görüyoruz. Bunun yanında 1974 ve 1978'in yaralarını sarmak isteyen Hollanda'nın finalin diğer bir ismi olması bu Dünya Kupası'nı benim için daha anlamlı kılan etkenlerden biri oluyor. Yaşanan olumsuzluklara (vuvuzela, hakemler, Jabulani) rağmen turnuvayı hayalimin finali ile bitirecek olmanın verdiği keyif harika...
Şimdi finalden önce gereken planların ardından, önce kahin ahtapot Paul'un tahmini ile bahis yapıp ardından ilk kez Dünya Şampiyonu olmak için oynayacak iki ülkenin finalini elimde biram zevkle izleyeceğim. Hollanda için her ne kadar geçmişi nedeniyle sempatik yaklaşsam da malum nedenler benim ibremi fazlasıyla İspanya'dan yana çeviriyor. Turnuva başında desteklediğim diğer bir takım olan Cezayir'in elenmesi ve beni hayal kırıklığına uğratmasından sonra (!) bu final benim için ayrı bir güzel geçecek... Bunun yanında ilk maçlarındaki iğrenç futbolun ve gol kısırlığının ardından fazlasıyla kızdığımız bu turnuvanın güzel bitmesi ancak bitmesiyle de bizi üzmesi muhtemel... 2006'dan sonra da büründüğüm 'daha 4 yıl var...' psikolojisi beni yine alıp götürecek olsa da sayılı yıl çabuk geçer mantığı ile teselli bulmaya çalışacağım... Şimdiden final maçına bu kadar girmek olmaz. Son olarak bencil ve adi Pedro'ya selam olsun buradan... Tebrikler İspanya ve Hollanda!
0 YORUM:
Yorum Gönder