30 Nisan 2009 Perşembe

Panini Card & Stickers Album


Birkaç senedir Panini kartlarını ve çıkartma albümlerini biriktiriyorum. Fotoğrafını paylaşmak istedim. Ve merak ettim bu işi ileri boyutlarda yada biraz ucundanda olsa yapan var mı diye?

Man Utd 1 - 0 Arsenal

Hemen söyleyeyim daha çok gol pozisyonu ve daha çok gol bekliyordum ben bu karşılaşmadan. Bu yönden hayal kırıklığı yaşadım. Takımlar maç boyunca özellikle Arsenal defans güvenliğini ataktan daha önemli görünce doğal olarak bu sonuç çıktı ortaya.

Manu'nun defansına zaten hayranım. Geri dörtlünün hiçbir şekilde bozulmaması, ortasaha dörtlüsünün disiplinli bir şekilde baskı kurması, Arsenal'e oynayacak yer bırakmaması Manu'nun artıları oldu maç boyunca. Rooney hem sağdan hem soldan çok etkili geldi. Ronaldo'yu bir şekilde defansın arkasına sarkıtmaya çalıştılar ama Arsenal buna ilk yarıda izin vermedi.



İlk yarı Arsenal çok silikti. Van Perise ve Arshavin olsa maç daha zevkli olurdu. Belki Arsenal’in gol atma şansı da olurdu. Hem Arshavin hem Van Persie olmayınca, Fabregas, Adebayor'un hemen arkasında oynamak zorunda kaldı ve etkili olabilmesi için iki ön liberonun topu ona ulaştırması gerekti. Dünkü maçın Arsenal için kritik noktasi bu bağlantının bir türlü kurulamayışıydı. Song ve Diaby'nin manu orta sahasına kaptırdığı toplarin hepsi pozisyon olarak geri döndü Arsenal kalesine. Adebayor'unda ileride yalnız kalması Arsenal'in üretkenliğini azalttı. Kalede ise Almunia Arsenal adına en iyi olan oyuncu oldu.



Man Utd, Arsenal üstün bir oyunla sürpriz yapmazsa finalde gibi. Emirates'de Manu mutlaka gol bulmak isteyecektir ve Arsenal'inde turu geçme çabasıda buna eklenince daha gollü bir maç izleyebiliriz. Diğer maçtan da Barca eğer turu geçerse istediğimiz finali izleme şansına sahip olacağız. Açık konuşmak gerekirse 2.kez bir ManU-Chelsea finali istemiyorum ben.

Sedat Balkanlı (1965-2009)



29 Nisan 2009 Çarşamba

Man. United - Arsenal - 29 Nisan 2009


Arsenal çok genç bir takım ve karar anı geldiğinde ısıramayan bir takım görüntüsünde. Bu akşam Arsenal'in mutlak orta sahası Nasri, Fabregas, Song, Denilson, Wallcott seklinde olacak ve Ferdinand, Giggs, Scholes, Berbatov gibi tecrübeli adamlara karşı oynamak zor olacaktır. Ancak ortada yükselen bir değer olarak adlandırılan bir Arsenal mevcut.


Arsenal'in Manu karşısında ne yapacağı şimdiden belli gibi aslında. Oyunun belli bölümlerinde ManU'yu kendi sahasında kabul edip meşhur hızlı ve bol paslı hücumlarını gerçekleştirecekler. Tek sıkıntı ileride Adebayor'un yalnız kalması olabilir onlar adına. Arshavin'de yok onuda belirtelim.



Manchaster United ise sanki Liverpool'a karşı alınan o meşhur farklı yenilgiden sonra inişli çıkışlı ya da tam anlamıyla güvenli güvensiz bir oyun ortaya koymaya başladı. Güveni sarsıldı diyebiliriz sanırım fakat yine de maçın favorisi Manu tabii ki. Bu akşam da maça hızlı başlayan taraf onlar olacaktır büyük ihtimal ile ve Arsenal onları 'oynayarak'durdurmaya çalışacaktır. Güzel bir maç bizleri bekliyor.

Mutlaka okuyun # 1

Blog'da benim okuduğum ve beğendiğim kitaplarıda ara ara tanıtmak istedim. İlk olarak Atatürk'ün yaşam öyküsünü konu alan bir kitaptan bahsedelim. Yazarı İngiliz Lord Kinross. Bu kitap Atatürk hakkında bilinmeyen birçok yönü ortaya çıkarıyor. Yazarın bir İngiliz olması da 'Acaba bir İngiliz nasıl yazmıştır Atatürk'ü?' sorusunu sordurtuyor.


Kinross, kitap boyunca objektifliğini korumuş ve harika bir biyagrafi ortaya çıkartmıştır. Ve Atatürk'ün yaşamını tüm ayrıntıları ve incelikleri ile size aktaracaktır bu kitap. O yüzden 'Mutlaka okuyun' diyoruz.

FK Partizan

Sırbistan Ligi'nde 27 Nisanda şampiyonluğunu ilan eden takım Partizan oldu. Bu onların 21.şampiyonluğu ve benim aslında hoşuma giden şey Partizan'ın alışılagelmiş şampiyonluğu değil, 21.Şampiyonluk anısına yaptırılan t-shirt'ler oldu.



Sessizlik. Barcelona 0 - 0 Chelsea

Şimdi Chelsea maç boyunca sadece defans yaparak oynadı, Çanakkale geçilmez diyip Barca'yı durdurabildi gibi söylemlerde bulunmak biraz yanlış olur bence. Dün akşam Chelsea'nin yaptığı sistemli bir oyun şeklidir.



Hiddink Barcelona'yı iyi analiz etmiş. Normalde Chelsea Barca karşısında çok atak oynayıp başa baş ta oynardı. Ama Barcelona'nın ilerideki Messi-Eto'o ve Henry üçlüsü Chelsea'nin bu başa baş oynama isteğini suya düşürürdü. Dün gece Chelsea'nin yaptığı Barca'daki ileri üçlüyü sistemli bir şekilde durdurmak oldu. Messi dün gece kötü oynadı diye yanlış bir kanı var. Bosingwa Messi'nin üst düzey oyununa onun koşu alanlarını tıkayıp dar alanda sıkıştırıp dur diyerek onun pasif görünmesine neden oldu. Bu da beceri isteyen bir iştir. Daha önce de daraltabilirdi başka ekipler Messi'yi ama olmadı.



Chelsea'nin Barcelona'ya göre bir avantajıda fizik güç olarak daha üstün olmasıydı. Zira Chelsea orta alanda daha diri göründü maç boyunca. Ballack Iniesta'yla, Obi Mikel de Xavi'yle adam adama oynadılar. Ve orta alandan da tehlike bulamadı Barcelona.



Özet olarak dün gece Müthiş bir sistem ve taktik disiplin ile Barcelona'yı durduran bir Chelsea izledik. Fakat şunu da unutmamak gerek; 0-0 riskli bir skor aslında. Barca eğer S.Bridge'de bir gol bulursa işler pek de iyi gitmeyecek çünkü. Herkesin isteği olan Barcelona-Man Utd finalini ben de çok istiyorum onu da belirteyim. Bu arada Chelsea'nin sarı forması da gerçekten çok güzel.



Barcelona: Valdes, Dani Alves, Marquez (Puyol 52), Pique, Abidal, Xavi, Toure Yaya, Iniesta, Messi, Eto'o (Bojan 82), Henry (Hleb 87).
Subs Not Used: Jorquera, Gudjohnsen, Keita, Sylvinho.

Booked: Toure Yaya, Puyol.

Chelsea: Cech, Ivanovic, Alex, Terry, Bosingwa, Mikel, Ballack (Anelka 90), Essien, Lampard (Belletti 71), Malouda, Drogba.
Subs Not Used: Hilario, Di Santo, Kalou, Mancienne, Stoch.

Booked: Alex, Ballack.

Att: 95,000.

Ref: Wolfgang Stark (Germany).

Domuz Gribi Futbolu bile vurdu


Boş Aztec tribünleri...

28 Nisan 2009 Salı

Balkan Futbolu #10

Balkan Futbolu yazı dizimizi biraz boşlamıştık. On numaralı yazıya on numara bir futbolcu ile devam ediyoruz.
Biz Futbolu çok seven insanlar her zaman belli oyuncu tiplerini sevmişizdir. Fakat her zaman aynı şekilde her futbolseverin seveceği bazı oyuncular bulunur. Savaşan, galibiyete hep inanan, son anlarda attığı goller ile takımını kurtaran oyunculardır bunlar. İşte saydığım bu özellikleri bünyesinde barındıran ve her futbolseverin zevkle izlediği bir oyuncuydu Hristo Stoichkov...



Hristo'nun annesi Penka, oğlu daha yeni yürümeye başladığında topa olan ilgisinden olacak ki hemen şu sözü söylüyordu: 'Ayaklarının arasında top ile doğdu'...Annesinin söylediği bu söz doğruydu çünkü daha 5 yaşındaki Hristo sahaların kokusunu çekmeye başlamıştı. Babasıda eski bir futbolcuydu. Hristo 10 yaşına geldiğinde Bulgaristan futbolunda genç yetenekleri önceden keşfetmesi ile nam salan Maritsa kulübünde oynamaya başladı. Burada kendisini yeterince gösterdikten sonra 1982 yılında Harmanli takımına geçiş yaptı genç adam.

O yılların önemli takımlarından ve güçlü ekiplerinden CSKA Sofia onu farketmekte geç kalmadı. Teknik direktör Manal Manolov onu mutlaka takımda görmek istiyordu. Öyle de oldu. Fakat takımda bazı problemler baş gösterdi. Hırsı ve ön planda olmayı seven karakteri nedeni ile bazı zorluklar yaşadı. Takımda yer bulamaması nedeniyle ve takım kaptanı Dimitrov ile bazı sorunlar yaşaması onu daha da hırslı yaptı. Birkaç ay içerisinde takımda yer bulmaya başladı hırsı ve azmi sayesinde.



1985'te olaylı L.Sofia final maçında baş aktörlerden biri oldu Hristo. Çok sert geçen ve CSKA'nın kazandığı maç sonrasında çıkan olaylar hekeme yapılan saldırılar nedeni ile bu olay Bulgaristan futbol tarihinde kara bir leke olarak görüldü. Verilen cezalarda çok ağır oldu ve Hristo'da bundan nasibini alarak yaşam boyu futboldan men cezası alarak sarsıldı. Hırsı ve mücadelesi ona bu sefer iyi şeyler getirmemişti. Bulgaristan'ı yöneten Komünist partinin verdiği bu karar bir yıldızın yok olmasına neden olacaktı belki de. Sonunda yapılan çalışmalar neticesinde futbolculara verilen cezalar kaldırıldı bir yılın sonunda.

Her geçen yıl sürekli yükselen performansı ile takımının kazandığı 8 kupada en büyük pay sahiplerinden biriydi Hristo. Sahadaki baskın yapısı ve yetenekleri sayesinde Bulgar futbolunun önemli bir futbolcusu olarak gösterilmeye başlanmıştı.



1990 yılında otuz maçta atmayı başardığı otuzsekiz gol ona altın ayakkabı ödülünü getiriyordu. Aynı yıl Barcelona ile yapılan bir maçtan sonra J.Cruyff'unda ilgisini çekiyordu. Barca yöneticileri hiç vakit kaybetmeden bu Bulgar yıldızın peşine düştüler. Dört milyon dolarlık bir teklif yaptılar CSKA'ya. Fakat komünist rejimin var olduğu bir ülkeden futbolcu çıkarmakta çok zor bir olaydı. Sonuda teklif kabul edildi. Devlet başkanı Todor Jivkov razı olmuştu çünkü bu duruma. Bu olaydan sonra Hristo Avrupa'nın en büyük kulüplerinden biri olan Barcelona'da çalışma fırsatını bulacaktı.



Esas şimdi yeni başlıyordu herşey onun için. Kazanacağı birçok başarı bekliyordu onu. Zaman ilerledikçe attığı goller ve ünlü olan hırsı sayesinde Barca'lı taraftarlar içinde bir ilah olmaya başlamıştı. Romariolu, Guardialo'lu kadro ile her türlü başarıyı kazandılar. Fakat eleştirilmekten yine de kurtulamadı. Oyununa ve attığı gollere kimse itiraz etmiyordu fakat eleştirdikleri tek yönü fazla hırsı ve bu hırsın itiraza ve kavgalara gönüşmesiydi. Sürekli rakip oyuncular ve hakemler hakkında yaptığı sivri dilli açıklamalardı bu eleştirilerin nedeni. Hatta bir söyleşide Hocası Cruyff hakkında şunları söyledi Hristo: 'Cruyff dünyanın en iyi hocası fakat çalıştığım en zor insanlardan biri oldu'... Stoichkov bu açıklamaları ile hocasını bir yandan övüp, bir yandan nazikçe eleştiriyordu. 1994 Dünya Kupası'na formunun zirvesinde gitti. Attığı goller ile takımını yarı finale kadar taşıdı. Bu goller ona Altın ayakkabıyı bir kez daha getiriyordu. Daha sonra hiç istemeden de olsa Cruyff'un aldığı takımı gençleştirme politikası nedeniyle onun yükselmesini sağlayan Barca'dan ayrılmak zorunda kaldı Hristo. Daha sonra kendisine gelen teklifleri değerlendiren Hristo, en uygun olanın Parma olduğunu düşündü.



Parma'da yaşadığı bazı sorunlar nedeni ile bir yıldan kısa bir süre kaldı kulübünde. Takım içi çekişmeler ve Zola önderliğinde bir kaç oyuncunun aldığı yüksek ücreti protesto etmesi oradan ayrılmak istemesine neden oldu. Sonrasında kalbini bıraktığı Barcelona'ya döndü Hristo. İki yıl burada oynadı fakat eskisi gibi olamadı. 1998 yılında ülkesine döndü. Daha sonra Japonya'da top koşturdu. 2000 yılında ABD'ye geçerek futbola yeni yeni ısınan bu ülkede gençlere örnek olamaya çalıştı.

2003 yılında jübilesini yapıp futbolu bıraktıktan sonra Bulgaristan teknik direktörü oldu Hristo. Fakat milli takımın aldığı başarısız sonuçlar ve oyuncular ile yaşadığı sorunlar onun eleştirilmesine neden oldu. Bazı oyuncular milli olmayı reddetti onun döneminde. Fakat geri adım atmadı. Takımı kendi felsefesi ile yönetmeye devam etti. 2008 Avrupa elemelerinde alınan kötü sonuçlardan sonra Milli takımı bırakıp Celta Vigo'nun başına geçti. ABD 94'te yakalanan başarının artık imkansız olduğunuda söylemeden edemedi.



Hristo Stoichkov Bulgarların yetiştirdiği en büyük futbolcu ve bu asla değişmeyecek. Yazıya onun bir sözü şle son verelim : 'İki İsa var; biri cennette, diğeri ise Barcelona'da...'

Ersun Yanal ve Trabzonspor


Ersun Yanal'ın istifa haberi geldi. Peki Trabzonspor bu noktaya nasıl ulaştı? Aslında cevabı çok kısa ve net. Büyük umutlar ve yaşanan hayal kırıklığı. Eğer birkaç sezon önce ligde orta sıralarda bulunan Trabzonspor'lu yöneticilere ve futbolculara 2009'da şampiyonluğa oynayacaksınız ama kaybedeceksiniz son anlarda deselerdi, sanırım bunu bile büyük başarı sayarlardı. Ligin başında Trabzonspor'u şampiyon ilan edenler Trabzonspor'un ligdeki şu durumunu çok başarısız gibi görünmesine neden oldular. Şimdi sorulması gereken soru Trabzonspor birdaha bu sezonun başında ve ortalarında yakaladığı havayı bir daha kiminle yakalar, ya da yakalayabilir mi? İşte artık o zor gibi. Ersun Yanal ile yakalanan bir misyon ve oturmuş bir oyun tarzı vardı. Şimdi bu sezon olmasa bile gelecekete Trabzonspor şampiyonluk yaşayabilirdi benim düşüncem. Ersun Yanal ile ulaşılabilecek en ileri seviye Trabzonspor'u izledik aslında bu sezon. Sonuç olarak Trabzonspor'da büyük beklentiler büyük hayal kırıklıkları doğurdu diyebiliriz sanırım.

27 Nisan 2009 Pazartesi

2010 renkli olacak şimdiden belli.



2010 Dünya Kupasının tanıtımı gerçkekleştirildi. Bizde 2 resim koyalım istedik tanıtımdan.

Ronaldinho'nun yeni işi

Sevdan Bir Ateş. Eskişehirspor-BJK

Bucaspor Bank Asya 1. Lig'de

Bucaspor İzmir’in güzide kulüplerinden birisi. Gelişen, koskoca bir üniversiteye ev sahipliği yapan, adeta bir kent büyüklüğünde bir ilçe ve futbol takımının bir üst lige terfi etmesini halk, esnaf ve futbolcular çok istiyorlardı.



Tam 16 sezon sonrasında şampiyonluk yaşayan Buca, doğru hoca, doğru futbolcular ve özverili mücadele ile bunu başardı. Mehmet Batdal, Yılmaz Özlem, Veli Kızılkaya, Erman Özcan gibi kaliteli ayakların kadro içinde bulunmasıda en büyük etken. Daha önce Es Es'ten bildiğimiz Kemal Kılıç'ıda unutmamak gerek bu başarıda. Kendisi zaten gittiği her takıma oynattığı güzel futbol ile biliniyor. Çalıştırdığı son dört takımı Bank Asya 1.Ligi’ne taşıyan Teknik Direktör Kemal Kılıç, dümenine geçtiği Bucaspor’a tüm bilgi birikimini aktarmaya ve takımı 16 yıl sonra bir üst lige çıkarmaya kararlı olduğunu her fırsatta dile getirmişti. Kemal Kılıç, şampiyon yapacağına inanmadığı bir kulüpte çalışmayan, ekibini iyi kuran bir teknik direktör. Ona göre süreklilik esas ve Bucaspor’da bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Ayrıca Kılıç’a göre “Şampiyon olamadık, ama bu seneyi iyi geçirdik” deme lüksü hiçbir zaman olmamalı.



İzmir takımlarına duyduğum sempati Bucaspor içinde geçerli. Bank Asya'da şuan için süren yarışın içerisinden en az bir İzmir takımını Süper Lig'de görmeyi çok istiyorum. Şimdi bu zorlu Ligde bir başka İzmir takımını Süper Lig için mücadele edecek olmasını görmek ayrı bir mutluluk verdi bana.

El Diablo, Raul, Capitán...



Real Madrid Sevilla karşınında yenik düşmesine rağmen El Diablo'nun gemisinin dümenini eline alması ile şaha kalktı. Sonuç Sevilla 2-4 Real Madrid... Raul'un 3 golü ise hala onun bir efsane olduğunun göstergesi. Barcelona'nın berabere kalması ve puan farkının 4 e inmesi gelecek haftayı ayrı bir önemli hale getirdi şimdi.





Raul'un 3 golünü Rapid'den indirmek isterseniz :
1
2
3

26 Nisan 2009 Pazar

Sparta Prag Ladies U-19


Sparta Prag'ın bayan takımı gözüme çarpmıştı geçenlerde. Bu arkadaşta Bayan U-19 takımından Zuzana Zedníková....

Valencia - Barcelona : 2-2



Şu Barca'da tek sırıtan taraf Kale. Bunu Valencia maçında bir kez daha gördük. Bir de en etkili isim Messi çok ileride oynayıp sıkışınca bu kez etkili olamadı. Guardiola biraz temkinli davranarak hücumdan bir kişi eksiltti. Henry girince oyuna Barca'nın normal olarak ilerisi daha hareketli olmaya başladı. Zaten Henry süper de bir gol attı. Barcelona'yı sıkan bir diğer etken ise Valencia'nın ileride çok etkili bir hücum hattına sahip olmasıydı. Tüm maç boyunca topla en çok oynayan taraf yine Barca oldu her maçında yaptığı gibi. Barcelona'nın bir puan kaybetmesi Real Madrid'i sevindirdi ama haftaya çok zor bir maç var gerçekten.


Valencia: César, Miguel (Moretti, m.77), Maduro, Albiol, Alexis, Marchena, Baraja (Michel, m.67), Pablo, Silva, Mata (Vicente, m.82) y Villa
Barcelona: Valdés, Dani Alves, Puyol, Piqué, Abidal, Busquets, Keita (Henry, m.63), Xavi (Gudjhonsen, m.76), Iniesta, Messi y Eto''o.
Gol: 0-1,m.24: Messi. 1-1,m.43: Maduro. 2-1,m.45: Pablo. 2-2, m.85: Henry


Fiorentina - Roma : 4-1


Süper bir maç oldu. Roma'nın Şampiyonlar Ligi için mutlak kazanması gereken bir maçtı ama Fiorentina daha çok istiyormuş demek ŞL'yi. Gilardino bana göre maçın yıldızıydı. Zaten oyunun geneline bakılınca üstün olan taraf menekşelerdi. Totti ise kaptanlığın verdiği sorumluluk ile maç boyunca mücadeleyi bırakmadı. Şimdi Roma Gelecek sezonun yeni Avrupa Ligi için planlarına başladı. Zira 4. ile puan farkı6 olmuş durumda. Benim gelecek sezon ŞL'ye katılmasını çok istediğim Genoa ile Roma arasında ki puan farkı ise 5.



Fiorentina-ROMA 4-1
Gol: Vargas (F) al 6′ p.t.; Gilardino (F) al 2′ e 22′, Gobbi (F) al 28′, Baptista (R) al 41′ s.t.
Fiorentina (4-2-3-1): Frey; Comotto, Gamberini, Dainelli, Pasqual; Donadel, Montolivo; Semioli, Jovetic (27′ s.t. Gobbi), Vargas (7′ s.t. Kuzmanovic); Gilardino (36′ s.t. Bonazzoli). (Storari, Zauri, Kroldrup, Almiron). All. Prandelli.
ROMA (4-2-3-1): Artur; Motta, Panucci, Cassetti (36′ s.t. Tonetto), Riise; De Rossi, Pizarro; Taddei (18′ s.t. D’Alessandro), Brighi, Baptista; Totti. (Bertagnoli, Loria, Diamoutene, Filipe, Brosco). All. Spalletti.

25 Nisan 2009 Cumartesi

Cinsiyeti belli oldu

2 avans...

Liverpool umutlandı Manu yenilirken ama 2 avans 5 te biter dedi Man Utd Tottenham karşısında.




Man Utd: Van der Sar, Rafael Da Silva (O'Shea 70), Ferdinand, Vidic, Evra, Ronaldo, Carrick, Fletcher (Scholes 61), Nani (Tevez 46), Berbatov, Rooney.
Subs Not Used: Foster, Anderson, Evans, Macheda.

Booked: Tevez, Scholes, Ronaldo.

Goals: Ronaldo 57 pen, Rooney 67, Ronaldo 68, Rooney 71, Berbatov 79.

Tottenham: Gomes, Corluka, Woodgate, King, Assou-Ekotto, Lennon, Palacios, Jenas, Modric (Bale 86), Keane (Huddlestone 87), Bent.
Subs Not Used: Cudicini, Hutton, Zokora, Bentley, Chimbonda.

Booked: Woodgate, Jenas, Gomes.

Goals: Bent 29, Modric 32.

Att: 75,458

Ref: Howard Webb (S Yorkshire).

Sivasspor 3-0 Trabzonspor



Evet... Bu hafta yenilir, şimdi puan kaybeder şu olur bu olur derken Sivas yine boş geçmedi. Şampiyonluğa adım adım nasıl yürünür göstermeye devam etti. Devrim örneği Anadolu'da. Eğer Sivasspor böyle devam ederse ki birşey kalmadı müthiş bir devrim yapmış olur. Sivasspor takım oyununun ve yardımlaşmanın canlı bir örneği TSL'de. Tüm oyuncular birbirlerini tamamlamasını biliyorlar. Defans sorunsuz, orta saha tıkır tıkır, forvet hattına hayranım zaten. Mehmet-Kamanan-Balili-Tum. Süper bir hücum hattı.



Şimdi Ligin ilk yarısında şampiyon ilan edilen Trabzonspor'da bazı şeyler tartışılıyor. Ersun Yanal kalmalı mı gitmeli mi, ilk tartışılacak bu olur sanırım. Trabzon'da ilerisi iyi hoşta forvet-defans hattı arasındaki köprü olayı bir türlü kurulamıyor sanki. Maçın bazı bölümlerinde Top daha çok Trabzon'un ayağında kalsada ileride Sivas defansı pozisyonlara izin vermedi. Trabzon'un gol umutları ileride yok olmuştu zaten.



Bir mucize emin adımlarla ilerliyor. Şarkılarla türkülerle yeni bir şampiyon geliyor gibi.
Sivasspor: 3 - Trabzonspor: 0
Stat: 4 Eylül
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Selçuk Kaya
Sivasspor: Petkoviç, Diallo, Bilica, Abdurrahman, Hayrettin, Ibrahim, Sezer (Dk. 73 Kamanan), Murat Erdoğan (Dk. 66 Mohammed Ali), Musa (Dk. 84 Faruk), Tum, Mehmet Yıldız
Trabzonspor: Sylva, Song, Egemen, Serkan (Dk. 52 Tayfun), Hüseyin, Selçuk, Colman, Cale, Alanzinho (Dk. 28 Umut), Yattara, Gökhan Ünal
Goller: Dk. 6 Musa, Dk. 20 Abdurrahman, Dk. 47 Hayrettin (Sivasspor) Sarı Kartlar: Dk. 32 Ibrahim (Sivasspor), Serkan (Devre Arası) (Trabzonspor)


Pepe


Pepe'nin defansif yetenekleri falan tartışılmaz zaten, hala benim en çok beğendiğim defans oyuncularındandır. Şimdi burada yaptıklarının yanlış olduğu gibi klasik şeyler yazmaya gerek yok, herkes biliyor zaten. Kasaplaşan adamımıza cezasıda kesilmiş bulunmakta. Haketti...

- casquero'ya yaptığı hareket için 4 maç,
- albin'e hareketinden dolayı 4 maç,
- kırmızı gördüğü için 1 maç,
- hakemlere saldırıda bulunduu için ise 1 maç toplamda ise 10 maç ceza almıştır.




Pepe'nin açıklamalarını da verelim:
"Çok kötü hissediyorum; futbol yaşantımda daha önce hiç böyle birşey yaşamamıştım. Taraftarlardan yalnızca beni affetmelerini dileyebiliyorum, yaptıklarım iyi değildi. Çoğu insan benim bu tür biri olmadığımı bilir, oldukça gergindim. Tüm oyuncular, aileleri, hakemler ve tüm futbol izleyicisinden beni affetmelerini istiyorum. Şu anda yalnız beklemek ve ne olacağını görmek zorundayım"

Güle Güle Adriano


''Ad Adriano l'abbraccio di tutta l'Inter per 8 anni e 74 gol vissuti insieme.'' Bu açıklama İnter kulübü tarafından resmi sitedem yapıldı. Türkçesi : "Adriano'ya bizimle geçirdiği 8 sene ve attığı 74 gol için teşekkür ederiz"
Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan