20 Mayıs 2015 Çarşamba

Real Madrid için ters giden neydi?


Real Madrid için şapkayı öne koyup düşünme vakti! Los Galacticos için 2014-2015 sezonu çoktan bitti. Yaşanan bir dizi hayal kırıklığının ardından esas sezon şimdi başlıyor.

2013-2014 sezonunda Copa del Rey ve Şampiyonlar Ligi zaferlerini elde eden Real Madrid, 2014-2015 sezonuna olası bir üçleme (Şampiyonlar Ligi, Copa del Rey ve La Liga) hayali ile girdi. Ancak Mayıs ayına gelindiğinde elde hiçbiri yoktu…

Başkan Florentino Perez, “Hiçbir şey Real Madrid için yeterli olamaz…” derken aslında takımın ne yapması ve ne yapmaması gerektiğini de özetliyordu. Doğal olarak, hiçbir ikincilik Real Madrid için başarı sayılamazdı. Bu, kulübün doğasında olan bir şeydi.

Peki, Real Madrid için 2014-2015 sezonunda yanlış giden neydi?

Geçtiğimiz Ağustos ayında Sevilla karşısında Süper Kupa’yı kazanarak güzel bir giriş yapan Real Madrid için tehlike çanları, daha sezon başında çalmaya başlamıştı. Yine Ağustos ayında Atletico Madrid karşısında İspanya Süper Kupası’nı kaybeden Real Madrid, sezonun hemen başında ise Real Sociedad ve yine Atletico Madrid yenilgileri ile kabus gibi bir başlangıç yapmıştı.

Tüm bunlardan günler sonra başkan Florentino Perez, bir önceki sezonun flaş adamlarından Angel Di Maria’nın Manchester United’a gidişine göz yumdu. Takımı dengede tutan Xabi Alonso ise aynı görevi Bayern Münih’te üstlenmek üzere Pep Guardiola’nın yanına gitti.

Real Madrid, Xabi Alonso ve Di Maria ikilisi olmadan taşları yerine oturtmak için zamanı kullanmak zorunda kaldı. 2014 Dünya Kupası’nda parlayan James ve Alman panzeri Toni Kroos, Real Madrid’in yeni dengecileri oldular. Sezona kötü başlayan Real, yine de Ağustos’tan Ocak ayına kadar 13 maçlık bir seri yakalayarak Barcelona ile bir yarışa tutuştu.

Luka Modric’in Kasım ayında Milli formayla yaşadığı ağır sakatlık, Real Madrid için dönüm noktalarından bir tanesi oldu. Real Madrid, bu sakatlık dönemi içinde Atletico Madrid, Valencia, Bilbao ve çok kritik Barcelona maçlarından yenilgi ile ayrıldı. Şampiyonluk yarışının kırılma anları da aslında tam da bu maçlar oldu.

Modric, sahalara döndü dönmesine ancak sezonun ikinci yarısında ikinci şok bir sakatlık daha yaşadı. Hırvatistan Milli Takım doktorları, Modric’in yaşadığı ikinci şokta Carlo Ancelotti’nin tutumunu problemli bulduklarını açıkladılar. Özellikle Dr. Boris Nemec, Real Madrid’in Modric konusunda aceleci davrandığını basına yaptığı açıklamalarda dile getirdi.

Carlo Ancelotti, bu döneme tekabül eden günlerde Real Madrid’in problemlerini de itiraf etmekten geri kalmadı. Bay Ancelotti, kaybedilen Barça maçı sonrasında, “Tabii ki biten bir şey yok ve yolumuza devam edeceğiz. Fiziksel olmasa da, zihinsel olarak yorgun olduğumuz da çok açık…” demişti.

Carlo Ancelotti, takımın kırılan güvenini Manchester United’dan kiralanan Javier Hernandez ve sürpriz bir transfer olan Lucas Silva ile tamir etmeye çalışsa da kısa vadede istediklerini yine elde edemedi.

Modric’in yanısıra zaman zaman Bale, Karim Benzema ve James’in de içinde bulundukları sakatlıklar, Ancelotti’nin sistemini sekteye uğrattı. BBC’den (Bale, Benzema, Cristiano) düzenli olarak fayda alamayan Ancelotti, bu dönemde, “Ne 4-4-3, ne de 4-4-2… Hiçbiri önemli değil. Önemli olan takımın uyum içinde çalışması” açıklamasını yapsa da hedefi yine şaşırtamadı.

Bireysel anlamda gollerini sıralayan ve yine harika bir sezon geçiren Ronaldo, elbette tek başına Juventus ve Barcelona yenilgilerini önleyemedi. CR7 de Modric, James ve Benzema gibi isimlerin yanında zaman zaman dizindeki problem sebebiyle kırılma anları yaşadı. Üstün çalışma hırsı bu süreyi kısa tutsa da, motivasyonunun düştüğü bazı anlar takımı olumsuz yönde etkiledi.

Real Madrid’in mental yorgunluk ve sakatlıklar ile mücadele ettiği bu dönemde Barcelona’nın MSN’i (Messi, Suarez, Neymar) işlerini harıl harıl yapmaya devam etti. Barça, kritik galibiyetlerle La Liga zaferine yürürken, Şampiyonlar Ligi’nde de finale kalmayı başardı. Luis Enrique, kafalarda soru işaretleri ile gelse de Barça, Guardiola dönemi gibi istediklerini elde etmeye devam etti.

Takımın yaşadığı kaleci problemlerini de unutmamak gerek…

Real Madrid, Iker Casillas’in içinde bulunduğu ve Madridistalar tarafından kabullenmilmesi oldukça zor bir problem ile karşı karşıya kaldı.

Kariyeri boyunca sadece Real Madrid'e hizmet eden 33 yaşındaki file bekçisi, son olarak Getafe maçındaki 3-0'lık skorun ardından toplam galibiyet sayısını 450'ye çıkardı. Real Madrid forması altında tarihte en çok maç kazanan futbolcu olan Casillas'ın ardından, Raul Gonzalez (427) ve Manuel Sanchis (412) geliyor. Casillas, Real Madrid formasını tarihte en çok giyen isimler arasında ise, Raul (741) ve Manuel Sanchis'in (710) ardından 703 maçla üçüncü sırada yer alıyor.

Yine de tüm bunlar Casillas’ın artık Real Madrid için yeterli olup olmadığı tartışmalarını engelleyemedi. Hal böyle olunca Real Madrid, Manchester United forması giyen De Gea’ya daha sezon bitmeden yöneldi ve haberleri anında basına yansıdı. Tüm bunlardna haberdar olan Casillas ise, “Artık işlerin değişmeye başladığı yaşlara geldim. Genç kalecileilere örnek oluşturabilirim. As kaleci olmasam da Real madrid'de kalmamam için bir sebeo göremiyorum” diyerek bazı şeylerin farkında olduğunun sinyalini verdi…

Hoca değişikliği, Real Madrid için ana tartışma konularından bir tanesi olacak. Oyuncuları ile kurduğu diyaloglar ve taraftarın sevmesi sebebiyle Carlo Ancelotti, bir sezon daha kalmayı umuyor ancak İtalyan teknik adam, işlerin nasıl işlediğini gayet iyi biliyor. “Eğer kulüp yeni sözleşme için beni bugün aramıyorsa, belki Eylül ayında arayacaktır, ya da hiç aramayacaktır.” Diyen Carlo, Florentino Perez’in vereceği her karara hazırlıklı olduğunun da altını çizmişti.

Hem Şampiyonlar Ligi, hem de lig yarışı geride tamamlanınca Real Madrid için hoca adayları da basın tarafından sıralandı. Hem de hiç gecikmeden! Castilla hocası Zinedine Zidane, Jurgen Klopp, Joachim Low ve hatta Andre Villas Boas haberleri  İspanya’da manşetleri süslemeye devam etti.

Söz konusu Real Madrid olduğunda, bir önceki yıl Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış olmanız, ertesi yıl ligde ikinci, Devler Ligi’nde de yarı final oynamış olmanızı başarılı saymaz. Bu bağlamda, Real Madrid’in kulüp gelenekleri gereği, uzun vadeli planlar yapması en azından Florentino Perez ile pek mümkün görünmüyor. Görünen o ki, yine milyon avrolar harcanacak ve 2015-2016 sezonu planlanarak kısa yoldan kupalara ulaşmanın hesapları yapılacak.

Bekleyip göreceğiz…

13 Haziran 2014 Cuma

La Decima, Copa del 'Bale' ve geride kalan sezonda Real Madrid...


Ancelotti ile gelen 'turnuva takımı' etiketi ve değişim.

Genel olarak bakıldığında, Carlo Ancelotti'den önce Jose Mourinho'nun İspanya'da başarılı bir döneme imza attığını söylemek mümkün. 50 yaşındaki teknik adam takıma bir lig, bir Kral Kupası ve bir de İspanya Süper Kupası kazandırdı ve Barcelona ile açılan farkı gözle görülür derecede azalttı. Üstelik Barcelona'nın etkinliğini azaltırken PSG ve Bayern Münih gibi takımlara da ışık tuttu. Neticesinde dört yıldır süregelen bir futbol efsanesinin çöktüğünden bahsedilmeye başlandı.

Jose Mourinho'nun İspanya'da bazı kesimleri tarafından sevilip, bazı kesimler tarafından sevilmemesinin belli başlı nedenleri vardı. Şüphe yok ki Real Madrid, Mourinho'nun kariyerinde geldiği en büyük kulüp. Bu büyüklük, beklentileri de büyüttü. Ondan beklenen Real Madrid geleneklerine uygun olacak göze hoş gelen futbol oynatmak ve bunun yanında başarılı olmaktı. Chelsea'deki 'One nil up shut up shop' (1-0 olsun, bizim olsun) oyun tarzından sonra Real Madrid'in beklediklerini karşılamak kolay iş değildi. Sergio Ramos ve Iker Casillas gibi oyuncularla yıl içinde yaşadığı sorunlar, taraftarın da bu konuda ikiye ayrılmasına sebep olmuştu. Bunun yanına eklenen ve bir türlü gelmeyen Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ise ayrılığı hazırladı. Artık herkes, maceranın yarı finalde son bulmasını istemiyordu.

Carlo Ancelotti'den bahsederken AC Milan günlerindeki takım yapısını es geçmemek gerek. Ancelotti, burada çalıştığı yıllarda iki kez Şampiyonlar Ligi'ni kazanmayı başardı. Bir kez İstanbul'da final oynadı. Ancelotti'nin Milan'da geçirdiği bu yıllar, taktiksel ve oyun anlamında en verimli ve başarılı olduğu zamanlardı.

Ancelotti, oyunun gidişatını orta alandaki güçlü, taktik seviyesi yüksek ve bek futbolcularına bırakmayı seven bir teknik direktör. Real Madrid'in şimdiki kadrosuna dahi baktığımızda, Ancelotti'nin kafasına uygun oyun sistemini rahatlıkla oynatabildiğini görmek mümkün oldu.

Ancelotti, kafa yapısına ve taktik anlayışına uygun oyuncuların tamamını Milan'da bulmuştu ve bunun sonucunda elbette başarı da gelmişti. Milan'da Pirlo ve daha nice taktik düşüncesinin uyuştuğu oyuncu profilinin Real Madrid'de fazlasıyla bulunması sebebiyle tam bir turnuva adam olan Ancelotti, Şampiyonlar Ligi'ni yine es geçmedi.

Mesut Özil'in gidişi bir transfer başarısı mıydı?

Aylarca Gareth Bale transferi ile vakit geçiren Real Madrid, nihayetinde bu transferi tamamladığında rahatlamıştı.

Transfer 91 milyon avro olarak açıklandı. Aslında herkes Bale'ın Ronaldo'nun maliyetinden daha fazla olduğunu biliyordu. Real Madrid yönetimi, takım içinde dengeleri bozmamak adına böyle bir adım attı. Ronaldo'yu huzurlu tutmak isteyen Başkan Florentino Perez, takımı 'İspanyollaştırmak' adına attığı adımlarla da Mesut Özil'i takımdan kopardı.

2010'da Ronaldo'yu takıma kazandıran Perez, Arjen Robben ve Wesley Sneijder'in satılmasına onay vermişti. Mesut Özil'in takımdan ayrılışı da tıpkı Sneijder gibi oldu. Jose Mourinho döneminin en verimli ismi Mesut, Isco ve Illarramendi transferlerinden sonra bir anda takımdan gönderildi. Sürpriz bir hamle oldu. Mesut Özil'in kendisi de transferin üç gün içinde netleştiğini söyledi. Isco ve Illarra transferlerine 70 milyon avroya yakın masraf yapan Real Madrid, üstüne Bale'ı da ekledi ve dengeleri Mesut'u satarak sağlamaya çalıştı.

Mesut Özil transferini Madrid medyası bir şekilde şirin göstermek zorundaydı. Geçmişte kadrosunda birçok yıldız ve sansasyon düşkünü isim barındıran Real Madrid yönetimi, Mesut Özil'in bir anda kadın düşkünü olduğunu açıkladı.

İspanyol internet sitesi ABC'nin iddialarına göre Perez, yıldız oyuncu hakkında "Özil iyi bir profesyonel değildi. Kadın düşkünüydü. Geceleri metresleriyle dışarı çıkar, sabahlara kadar uykusuz kalırdı." diye konuştu. Kabul edilemez bu açıklamanın tek mantıklı açıklaması takımdan ayrılan Mesut'un neden gittiğine dair bir bahane bulmaktı.

2013-2014 sezonu öncesinde 114.5m€ transfer geliri elde eden Real Madrid, 181.5m€ (275m₺) transfer gideri ile bu zorlu dönemi 67m€ eksi tamamladı. Görünürde 100m€ ücretle gelen bir Bale var ancak hesaplar bu şekilde. Real Madrid, kadrosuna Isco, Illarra, Bale gibi isimlere verdiği paraları Napoli'nin Callejon, Higuain ve Albiol'e verdikleri ve Mesut'u satması ile çıkarmış olabilir. Ancak yine de, Ancelotti'nin kullandığı sistemde Isco'ya biçtiği rol düşünülürse Mesut Özil'den daha fazla verim alınabilirdi.

CR7, Ballon d'Or ve gurur...

Real Madrid ve Portekiz formaları ile harika bir 2013 yılı geçiren Cristiano Ronaldo, Ballon d'Or'u kucakladığında annesi ile beraber sahnede göz yaşlarını tutamadı. O an, 2008'den bu yana bir türlü bitmeyen bir hevesin ve hırsın vücut bulmuş hali gibiydi.

2009 yazında Real Madrid'e büyük bir transfer gerçekleştiren Ronaldo için bu imza, Lionel Messi ile başlayacak olan bir yarışın da habercisi oldu. Real Madrid 100 puan rekoru kırarak dahi şampiyon oldu ancak Messi'nin Ballon d'Or üzerindeki hakimiyeti 2008-2012 arasında artarak devam etti.

FIFA Başkanı Blatter Messi'ye ''Çok hızlı, oynarken sanki dans ediyor'' gibi övgüler yağdırırken, ''Kuaföre daha çok para harcıyor'' dediği Ronaldo için ''Sahaya bir komutan gibi çıkıyor, yavaş konuşuyor. Talimatlar veriyor. Neredeyse bir askeri taklit ediyor'' ifadesini kullanmıştı. Ronaldo, Zürih'te Blatter'in bu sözlerinden sonra 2013 Ballon d'Or'un sahibi oldu.

2013 yılı içinde 56 maçta 66 gol atan Ronaldo, aynı zamanda Ribery ve Messi'nin toplamı olan 65'in de üzerinde çıkmayı başardı.

5 Şubat'ta 29. yaşına giren olan Ronaldo Premier Lig, Şampiyonlar Ligi ve La Liga madalyalarına sahip. 2008 ve 2013'te FIFA Ballon d'Or kazananı. Şimdi sırada, 2014 Dünya Kupası yolunda kahramanı olduğu ülkesini Brezilya'da başarıya koşturmak var. Ronaldo, bu yaz iyi bir turnuva geçirebilirse, 30 yaşından önce harika bir kariyere sahip olmuş olacak. 

Copa del Bale! Deparla gelen şampiyonluk...

Gareth Bale için Copa del Rey finali çok önemliydi. Takımına kazandıracağı kupa, maliyet ve performans eleştirilerini rafa kaldıracaktı. Bale, Ronaldo'nun olmadığı Barcelona maçında fırsatı iyi değerlendirdi. Maçın bitimine 5 dakika kala, soldan efsanevi bir deparla kupayı 2011'den sonra bir kez daha Real Madrid'e getiren isim oldu.

Gareth Bale için İspanya'daki ilk sezonunu iyi tamamlamak için bir fırsat geçmişti. Barcelona ile oynanacak final maçında Ronaldo yoktu ve gözler Galli oyuncuda olacaktı. O, eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirdi ve yapılan maliyet-performans eleştirilerinin de biraz olsun önüne geçti. Bale, bu sezon 19 gol ve 16 asist ile takımına katı sağlasa da Barcelona maçlarındaki performansı aşağılarda kaldığı için kendini futbolseverlerin gözünde tam olarak empoze edememişti. Copa del Rey performansı ona hayat verdi. 

La Decima'ya ilk adım: Bayern Münih maçları...

Carlo Ancelotti ile beraber emin adımlarla Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna giden Real Madrid için değişimin maçları, Bayern Münih ile oynanan yarı final karşılaşmaları oldu.

Copa del Rey finalinde Barcelona'yı yenerek Bayern Münih karşılaşamsı öncesi 'prova' yapan Carlo Ancelotti, Barça'ya benzeyen oyun yapısı kullanan Pep'in ekibi karşısında da benzer hamlelerle galibiyete doğru yürüdü.

Barcelona karşısında kanatlarda Isco ve Di Maria'yı kullanarak 4-4-2 ile oturaklı bir oyun stilini tercih eden Carlo Ancelotti, zaman zaman 4-2-3-1 ve hatta 4-3-3 görünümlerine yeltense de genel anlamda tutucu oyun yapısını aynen kopyaladı. Bu tarz karşısında Bayern Münih, boşluk bulmakta kimi zaman zorluk çekti ve topa sahip olmasına rağmen eline geçen fırsatları daha iyi değerlendiren Real Madrid finale çıkmayı başaran taraf oldu. 

Angel ve Sergio...

Real Madrid'e geldiği dönemden bu yana her yaz ayında takımdan gönderilecek oyuncular içinde ilk sıraya yazılan Angel Di Maria, geride kalan sezonda Carlo Ancelotti'nin en çok fayda sağladığı oyunculardan bir tanesi oldu.

Ronaldo ve Bale'ın tutuk kaldığı karşılaşmalarda aldığı sorumluluklar ve sadece atakta değil, orta alandaki verimli oyunu ile de dikkat çeken Angel'in Şampiyonlar Ligi finalinin en iyi futbolcusu seçilmesi elbette tesadüf değildi.

Şampiyonlar ligi finali Di Maria için adeta sezonun özetiydi. Klasik kanat oyuncusu profilinden çok uzaklaşan Di Maria, Ancelotti'nin orta alanın solunda kendisine verdiği görevle bambaşka bir futbolcuya dönüştü. Mourinho döneminden farklı olarak Modric ve Xabi Alonso ile büyük bir uyum yakalan 'Melek' Di Maria, nihayet geldiği günden bu yana en iyi sezonunu geçirdi ve şimdi de Arjantin'in Messi ile beraber 2014 Dünya Kupası için umutlarından bir tanesi...

Angel Di Maria, sergilediği üst düzey performansa rağmen yine medya tarafından transfer listesinde gösterilmeye devam ediyor. Son olarak Tottenham ile anılan Di Maria, verdiği son demeçte "Elimden gelenin fazlasını yapmış olmama rağmen bu haberleri görmek üzücü" diyor. Haklı olabilir...

İki sezon üst üste Alman takımları karşısında yarı finalde elenen Real Madrid'de belki de en çok zarar görenlerden bir tanesi Sergio Ramos olmuştu. 2012'de Bayern Münih karşısında auta vurduğu penaltı atışından sonra toparlanmakta zorlanan Sergio, ertesi sezon da Dortmund karşısında benzer bir senaryo ile karşılaşmıştı.

Bu sezon Fernando Hierro'yu anımsatan ve sadece defansta değil, attığı gollerle de takıma katkı sağlayan Sergio Ramos, Atletico Madrid maçının son düdüğünden sonra iki sezon üst üste yaşadığı tüm acıları bir anda unuttu. Finalde ağları bulan Ramos için alınan bu Şampiyonlar Ligi kupasının anlamı çok daha farklı oldu... 

Stres, son saniye golü ve 'farkla' gelen 10. kupa...

Real Madrid’in Carlo Ancelotti ile beraber  değişen genel Şampiyonlar Ligi performansı, kupaya giden yolda ışık tutmaya yetiyor. Emin adımlarla ve kararlı olarak finale kadar gelen Real Madrid, Atletico Madrid karşısında zor anlar yaşasa da bir şekilde 10. zaferine ulaşmayı başardı.

Mourinho’nun Chelsea ile anlaşıp Real Madrid'den ayrılmasından sonra koltuğa oturan Carlo Ancelotti’nin son 10 yılda 3. kez Şampiyonlar Ligi kupası alması, İtalyan hocanın bu turnuvada ne kadar etkili bir isim olduğunu ve bu başarısını da takımna yansıttığını görebilmek mümkün.

Lizbon'da oynanan finalin ardından Avrupa'nın gelmiş geçmiş en büyük takımı olduğunu bir kez daha hatırlatan Real Madrid'i Sergio Ramos, Iker Casillas ve Marcelo'nun gözyaşları destekliyordu. Bu, stres, umut ve üç sezondur yarım kkalan Şampiyonlar Ligi macerasının artık dışa vurmuş haliydi.

Avrupa ve Şampiyonlar ligi şampiyonluklarında 10'lu sayılara geçmeyi başaran Real Madrid için 'en iyisi' ifadesini kullanmak yanlış değil...

1 Mayıs 2014 Perşembe

La Decima'yı beklerken...


2 Nisan 2014 Çarşamba

Wenger bazen 12'den vurdu, bazen de karavana...


1996 yılında Arsenal'in başına geçen Arsene Wenger, takıma çok önemli yetenekleri kattığı gibi, bazı yanlış transferler de yaptı. Goal ekibi Fransız teknik adamın bu transferlerini değerlendirdi.

KALECİ

Arsene Wenger'in yaptığı en iyi kaleci transferi seçmek çok zor değil.Fransız teknik adam görev süresi boyunca 12 kaleci ile anlaşmaya vardı. Bunların içinden en çok bilinenleri örnekleri ise Wojciech Szczesny,Richard Wright, Guillaume Warmuz ve Rami Shaaban gibi isimler.

Bu oyuncuların arasında Jens Lehmann gerçek bir başarı öyküsüdür. Arsenal ile ligde 38 maçın hepsinde oynayan ve harika bir sezon gerçirdi Lehmann yalnızca 28 gole izin verdi.

En kötü kaleciye baktığımız da ise Manuel Almunia'yı söyleyebiliriz. 6 milyon poundda takıma gelen Almunia, 175 maça çıktı ancak Arsenal taraftarını hiçbir zaman mutlu edemedi.   


DEFANS

Lauren, altı lig maçını kaçırmasının ardından Arsenal ile harika bir sezon geçirmişti. Sakatlıkları Arsenal'deki kariyerini engelse de Lee Dixon'ın emekli olmasının ardından performansını arttırdı.

Wenger'in en iyi transferlerinden bir diğeri ise Sol Campbell. Kolo Toure ile çok iyi bir ilişkisi olan Campbell, Lauren ile Arsenal'in ligi domine ettiği yılların en önemli oyuncusu oldu.

Bir başka isim Emanuel Eboue, takım ile başarılar elde edemedi ancak bazı taraftarlar onu 2008 Aralık'ında oyuna sonradan dahil olduğu Wigan maçında yaptıklarıyla özetliyor. Eboue o maçta Nasri'nin sakatlanmasının ardından oyuna girmiş ve oynadığı kötü oyunla maçın sonlarına doğru tekrar kenara gelmişti.

Wenger'in kötü transferleri arasında Phillippe Senderos ve Sebastien Squillaci'yi de sayabiliriz. 


ORTA SAHA

Patrick Vieira, Wenger'in transferleri arasında en çok eleştirilen isimlerdendi.

1996 yılında Milan'dan 3.5 milyon pounda Premier Lig ekibine transfer olan Vieira, Arsenal ile toplam üç lig, dört FA Cup şampiyonluğu elde etti. Vieira ayrıca İspanyol oyuncu Cesc Fabregas'ın gelişimine de büyük katkı yaptı.

Robert Pires ise Arsenal'in yıldız eksikliğini kapattı ve Ashley Cole ve Thierry Henry arasındaki bağlantıyı sağladı.

Denilson da Arsenal'e geldiğinde 17 yaş altı Brezilya milli takımına kaptanlık ediyordu. İngiltere'de geçirdiği yedi sezonun ardından ülkesine geri döndü.

Amaury Bischoff ise Wenger için tam bir kumar oldu.  


FORVET

Birçok kaleci, en iyi golcü tercihi basittir. Thierry Henry, Arsene Wenger'in muhtemelen yaptığı en iyi transfer olabilir.

377 maçta 228 gol atan Henry, kulübün en golvü ismi. Fransız oyuncu ayrıca oynadığı ilk şampiyonada 26 gol 11 asistlik performans sergiledi.

En kötü golcüyü seçmek ise bu kadar basit değil. Marouane Chamakh, Kaba Diawara, Nicklas Bendtner ve Jeremie Aliadiere gibi oyuncular belki söylrnebilir ancak en kötüsü dersek Francis Jeffers'ı seçmek zorundayız. 


Kolo Toure, Sol Campbell'ın yerini alma konusunda biraz şanssızdı. Takımda en iyi seviyeye çıkamadığı yedi senenin ardından 14 milyon pounda Manchester City'e satıldı.

Nicolas Anelka, Wenger'in karlı transferlerinden oldu ve oynadığı 1998-99 sezonunda 19 gole imza attı.

Wenger'in ilk transferlerinden olan başka isim ise Marc Overmans 1997 yılında 6 milyon pounda transfer oldu. Overmans kulüp tarihinin en iyi 12 oyuncusu arasında.

Andre Santos ise formunda hep tutarsızlık yaşadı ve birçok taraftarı ona sırtını döndü. 

17 Şubat 2014 Pazartesi

'Sen ağlama, dayanamam...' Yeşil sahanın ağlayanları!


Futbol, tarih boyunca birçok göz yaşına sahne oldu. Kaybedilsin veya kazanılsın... Birçok antrenör ya da futbolcu, duygularını dışa vurarak yeşil sahalarda ağladı. Kim Roberto Baggio'nun 1994 Dünya Kupası'ndaki göz yaşlarını unutabilir?

2010 yılında oynanan Stoke City - Arsenal maçı, dramatik bir olaya sahne olmuştu. Stoke forması giyen Shawcross, bir pozisyonun ardından vatandaşı Ramsey'i sakatlamış ve ayağını kırmıştı. Shawcross, ardından sahayı ağlayarak terk etmişti. 
 
1999 Şampiyonlar Ligi finali, kolay kolay akıllardan çıkabilecek bir karşılaşma değil...

Bayern Münih, tam 'şampiyon oluyorum' derken akıl almaz bir şekilde geri dönen Manchester United, kupanın sahibi olmuştu.

Bu olaydan en çok etkilenenlerden biri de hiç şüphesiz Jancker olmuştu. Jancker, saha içinde son düdükten sonra çöküp kalmış ve teselli edilmesi uzun süre almıştı.  

Yaşayan efsane David Beckham, futbolu Paris Saint-Germain forması ile bıraktığı son maçın ardından göz yaşlarına hakim olamamıştı. 
 
Cristiano Ronaldo'nun hayatındaki en büyük travmalardan bir tanesi hiç şüphe yok ki Euro 2004 finalidir.

Ronaldo, ülkesinde düzenlenen şampiyonada finalde Yunanistan'a kaybettikten sonra saha içinde göz yaşlarını tutamamıştı. Üstelik daha çok gençti... 

1990 Dünya Kupası yarı finalinde Batı Almanya ile İngiltere kaşrılaşmış, normal süresi eşitlik ile sona eren maçta Almanlar penaltılarla 4-3 galip gelmişti.

Bu sonucun ardından efsane isim Gascoigne ise sahada göz yaşlarını tutamamıştı. Maçın ardından konuşan Gascoigne, "Bir çocukken Dünya Kupası'nda final oynamayı hayal etmiştim..." demişti. 
 
1990 Dünya Kupası, tıpkı Gascoigne gibi Maradona için de göz yaşları ile son bulmuştu. Maradona, Arjantin forması ile finalde kaybedince adeta çökmüştü. 
 
Meşhur 2005-2006 sezonu...

Galatasaray, sahasında Kayserispor ile oynarken Fenerbahçe de Denizli'de efsanevi bir karşılaşma içindeydi. Galatasaray maçı 3-0 kazanmış ve Denizli maçının bitmesini beklemeye koyulmuştu.

Fenerbahçe, Denizli'de puan kaybedince şampiyon Galatasaray olmuş, Hasan Şaş da stresli geçen dakikaların ardından duygu patlaması yaşamıştı.  

Fenerbahçe'nin 2008'de 5-2 kazandığı Bursaspor maçı, Deivid de Souza için oldukça önemli bir anıya ev sahipliği yapıyor.

Sezon öncesi yapılan hazırlık kampında ayağı kırılan, ardından annesini kaybedince dünyası bir kez daha yıkılan Deivid, son gol vuruşunu ağlara gönderince kendisini tutamadı. Carlos'a doğru koşan Deivid gözyaşına boğuldu. Tribünde kendisini izleyen eşi de gözyaşlarına engel olamadı. Deivid yaşadığı duygu yüklü anları anlatırken, "Bunlar patlama oldu. Saha içinde aklıma sürekli annem geliyordu. Yanımda olacak mı diyordum. Golü attıktan sonra kendimi tutamadım" demişti. 
 
Bu sezon başında yaşanan olay, sahalarda ender görülebilecek cinstendi. Ağustos'ta oynanan maçta Volkan Şen, sahayı göz yaşları içinde terk etmişti.

Karşılaşma devam ederken bir anda Trabzonspor tribünleri ile ağız dalaşına giren Volkan, hemen akabinde tribünden kendisine atılan 'paralar' ve kötü sözler sebebiyle göz yaşlarına hakim olamayarak oyundan çıkmak zorunda kalmıştı.  

Galatasaray'ın Fildişili sağ beki Eboue, Arsenal formasını giydiği yıllarda Wigan ile oynadıkları bir maçta gözyaşları içerisinde Arsene Wenger'e kendisini değiştirmesini işaret etmişti. Wenger, sakat ve cezalı oyuncuları çok olduğu bir anda kendisini orta sahada oynatmış, Eboue de kaptırdığı toplar nedeniyle tribünlerin gazabına uğramıştı... 
 
Milan, Napoli'ye 3-1 kaybetmişti. Maçta takımın yıldızı Mario Balotelli, teknik direktör Clarence Seedorf tarafından 73. dakikada oyundan alınmıştı. Balotelli yedek kulübesinde göz yaşlarını tutamamış, uzun bir müddet göz yaşı dökmüştü. Bunda ırkçı tezahüratların da payı vardı. Balotelli'nin bu gözyaşları, 2006 yılında Real Zaragoza maçında ağlayan Eto'o'yu hatırlatmıştı. 
 
Roberto Baggio...

1994 Dünya Kupası finali...

Seri penaltı atışlarında topu üstten dışarı vuran Baggio'nun göz yaşları, elbette unutulmazlar arasında. 
Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan