30 Ağustos 2011 Salı

"... O yüzden sanırım bir maç yapacağız"

"Eğer maç oynayamıyorsam, başkalarına maç yapmalarını söylerim, eğer başkalarına maç yapmayı söyleyemiyorsam, bir maç olurum, eğer bir maç olamazsam, bir maçı seyrederim, eğer bir maçı seyredemiyorsam, bir maç hakkında bir şeyler okurum, eğer bir maç hakkında bir şeyler okuyamazsam, bir maç için tartışırım, eğer bir maç için tartışamıyorsam, bir maç için endişelenirim, eğer bir maç için endişelenemiyorsam, bir maç hâyâl ederim...

....Eğer bir maç için hâyâl bile kuramayacak duruma geldiysem, oyun bitmiştir, bu benim ölümüm demektir.

O yüzden sanırım bir maç yapacağız..."

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Yazın en gerekli, sezonun en gereksiz kupası (mı?)



Türk futbolunda başlayan şike soruşturmasının ardından bu oyunu özleyen bünyelerimize önce Avrupa liglerinin başlaması va ardından İspanya Süper Kupası'nın santrasının gerçekleşmesi ilaç gibi geldi. En azından Real Madrid ve Barcelona arasında oynanan Süper Kupa ilk maçında 90 dakika boyunca dert ve tasadan uzak, sadece futbola odaklanabildik ve tek dileğimiz sezon boyunca aynı havanın gerçekleşmesi...

Geçtiğimiz sezon Real Madrid ve Barcelona arasında oynanan dört El Clasico, tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı ve milyonlarca kişi tarafından canlı olarak izlendi. 2011-2012 sezonundan önce bu kez Süper Kupa için kapışmaya başlayan bu iki devin mücadelesinin yine ilgi görmesi kimseyi şaşırtmadı. Ve bu iki aşamalı maçlar, hem Real Madrid, hem de Barcelona açısından geçmişte yaşananları unutmak ve yeni hedefler koymak adına ilk adımlardan biri oldu.

Jose Mourinho artık kulüp içinde daha etkili

Santiago Bernabeu'da oynanan ve 2-2 tamamlanan ilk karşılaşmanın öncesinde Jose Mourinho'nun Real Madrid üzerindeki etkisi ve gerçekleştirdiği değişiklikler gözle görülür biçimdeydi. Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi ve La Liga'da hayal kırıklığı yaşayan Real Madrid, yeni sezon hazırlıklarına oldukça erken başladı ve belki de Barcelona'dan daha formda bir ekip haline geldi. Bunun yanında Jose Mourinho ile sürekli dalaşma içinde olan Jorge Valdano görevden ayrıldı ve yerine Zinedine Zidane geldi. Bu durum, Jose Mourinho'nun artık kulüpte ne kadar söz sahibi olduğunun da bir göstergesiydi adeta. Göreve geldiği daha ilk aydan Florentino Perez'i bile değiştirip bedelsiz transfer yapmasını sağlayan Mourinho, bu kez de kulüp içi yönetimde söz sahibi oldu.

Peki ilk karşılaşması oynanan bu Süper Kupa'nın önemi nedir? Bunun cevabını ise bizlere yine Jose Mourinho veriyor; "Sezonun en önemsiz kupası. Ancak yaz aylarında alınabilecek en önemli kupa. Bunu başarmayı çok istiyorum" Evet. Mourinho haklı. Özellikle rakip Barcelona olduğunda önemsiz gibi görünen bu kupa birden bire yeni sezon öncesinde müthiş bir öneme sahip oluveriyor.

Santiago Bernabeu'da 2-2 tamamlanan karşılaşma sonrasında benim bahsetmek istediğim ilk isim hücum oyuncusu Karim Benzema... Sorulacak ilk soru, Benzema'nın 'yeterli' olup olmadığı olacak. Bu aylardır sorulan bir soru ancak artık yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor. Jose Mourinho, Gonzalo Higuain'in uzun süre sakat olduğu dönemde, "Eğer avlanmak için köpeğiniz yoksa, o halde kediyi denemelisiniz" diyerek Benzema'yı kastetmiş ve ona olan güvenini ilginç bir benzetme yaparak ortaya koymuştu. Real Madrid'in hazırlık döneminde zayıf rakipler karşısında müthiş performanslar ortaya koyan Benzema, Barcelona karşısında birden fazla fırsatı cömertçe harcayarak yine kendisini tartışma ortamlarının içinde buluverdi. Öte yandan rakip Barcelona'nın müthiş bitirici hücumcusu David Villa ise en zor pozisyonlardan birinde kendine has vuruşu ile o ana kadar pozisyonsuz devam eden Barcelona'nın skorunu 1 yapıyordu... Belki de Villa, Real Madrid forması altında olsa bu maçta herşey daha farklı olacaktı.

Jose Mourinho'nun artık Real Madrid'in başında iken yegane görevi kesinlikle üst seviyede olan Barcelona'dan daha fazla iyi olmak. Bu çok ekstra, zor ancak imkansız olmayan bir durum. Ortada anormal olan birçok şey var. Örneğin Real Madrid'in geçtiğimiz sezon 90 puanın üzerinde olmasına rağmen şampiyonluğu Barcelona'ya kaptırması gibi... Artık La Liga'da her iki takım da önüne geleni çok rahat yenebiliyor ve şampiyonluğu belirleyen maçlar %90'lık ihtimaller ile iki takım arasında oynanıyor. Jose Mourinho'nun Barcelona virüsüne karşı bir panzehir üretebileceği olgusu, geçtiğimiz sezon oynanan Kral Kupası Finali'nde kendisini çokça belli etmişti. 2-2 tamamlanan Süper Kupa ilk maçında ise hırslı ve sistemli görünen Real Madrid, bu durumu Copa del Rey Finali'nden sonra bir kez daha başarmışa benziyor ve artık bu oyunu sezon içindeki Barcelona maçlarına da şampiyonluk isteniyorsa mutlaka yaymalı. Jose Mourinho, takımını Barcelona oyun sistemine yakın olarak hücum ağırlıklı bir anlayış ile sahaya sürdüğünde olanları hatırlamak, yeni bir sistemin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymuştu. Barcelona'yı Barcelona gibi oynamaya çalışarak kendi silahınız ile vurmaya kalktığınızda ortaya 5-0'lık bir sonuç çıkabiliyor. Ancak örneğin geçtiğimiz sezon Jose Mourinho'nun Kral Kupası Finali'nde Pepe'yi orta alanda kullanması gibi geliştirilen yeni sistemler, Barcelona'yı durdurabiliyor.

Real Madrid'in en büyük sorunu; süreklilik.

2-2 tamamlanan bu karşılaşmanın ardından Real Madrid'in en büyük sorunlarından biri olarak yine orta alandaki sürekliliğini gösterebiliriz. Maçın ilk 15 dakikasında oldukça hırslı görünen ev sahibi Real Madrid, bunu maç içine tamamen yaymayı başaramadı ve bir anlık oyundan düşmeler, David Villa ve Messi'nin aslında çok büyük çaba sarfetmeden gol atmalarını sağladı. Geçtiğimiz sezondaki maçlara da bakarsak, maç içerisinde de rakip ceza sahasının önünde pres uygulayıp, top henüz stoperlerin ayağındayken bu pres sayesinde rakibi uzun paslara zorlayan Real Madrid, Barcelona'nın öldürücü pas trafiğini biraz olsun engellemeyi başarmıştı. Aynı zamanda top Xavi, Iniesta ve Messi üçlüsüne geldiği zaman ise önde bu baskıyı tamamlayamayan Real Madrid'de bu görevi Pepe üstlenmiş ve yine başarılı olmuştu. Ancak bu iki durumu Real Madrid tüm maça yayamadığından oyunun kontrolünü bir müddet sonra eline almayı başaran Barcelona, skora gitmeyi başarıyordu. İşte Real Madrid'in en büyük sorunu da tam da burada ortaya çıkıyor. Ne yazık ki oyuncular, bu iki sistemi kullanırlarken %100'ün üzerine çıkmak zorundalar. Bu hiç kolay değil, ama yapılabilir...

Genel anlamda özet geçersek eğer, Real Madrid'in yeni sezon öncesinde Barcelona karşısında oynadığı bu ilk karşılaşmada rakibinden daha istekli olduğunu, ancak bunu sürekliğine dönüştürmek adına sıkıntılar yaşadığını gördük. Eğer Real Madrid, Barcelona karşısında ürettiği yeni sistemini tüm maça yayabilirse ve ileri uçtaki son vuruşlarını daha iyi bir duruma sokabilirse, herşey daha güzel olacaktır.

İlk maç: 14.8.2011, 23:00 / Real Madrid 2-2 Barcelona (Santiago Bernabeu)

Rövanş: 17.8.2011, 23.00 / Barcelona - Real Madrid (Camp Nou)

Not: Bu yazım aynı zamanda Goal.com'da yayınlanmıştır.

14 Ağustos 2011 Pazar

Stoichkov & Zamorano


Hristo Stoichkov ve Ivan Zamorano, 1993'teki İspanya Süper Kupası Finali'nde.













1 Ağustos 2011 Pazartesi

Hastasıyız Dede

Sinema ve tiyatro oyuncusu Timur Acar’ın Çakallarla Dans adlı filminde kullandığı efsane olmuş bir cümledir ‘Hastasıyız dede...’

Öyle ki, bu cümle halk arasında artık beğenilen bir durum olunca da kullanılmaya ve hatta her yere yazılmaya bile başlanmıştı.

Ancak ‘Hastasıyız dede’ cümlesi artık futbol sahnesine ve Eskişehirspor tribünleri ile sokaklarına kadar yayılacak gibi görünüyor. Es Es’in Borussia Dortmund’da yıllarca forma giymiş ve efsaneleşmiş Brezilyalı sol beki Leonardo de Deus Santos, ya da kısaca ‘Dede’ yi transfer etmesi, taraftarı oldukça heyecanlandırmaya yetti ve arttı bile…

33 yaşındaki Dede, futbol ile çok yakından ilişkisi olanlar için Brezilya futbolu dendiğinde Roberto Carlos’tan sonra sol bek mevkisi için akla gelen isimlerden bir tanesi oldu yıllar yılı…

“İlk maçımı evimin salonunda yaptım…”

Brezilyalı her futbolcunun çocukluk hikayesi aynıdır, Dede’nin de öyle. 6 kardeşi ile fakir bir hayata başlar ve onun yeteneğini keşfeden ve elinden tutan ilk takım 1996 yılında Atletico Mineiro olur. Dede’nin “6 kardeşitik ve hepimiz erkektik. İlk maçımı apartman dairemizin salonunda yaptım” demesinden sonra futbol hayali artık yeşil sahalara taşınmıştı. İşte her şey tam da burada başlıyor Dede için. İki yıl burada kaldıktan sonra 1998 yılında Almanya’nın Borussia Dortmund takımına transfer olan Dede, o yıllar Avrupa’yı ve Bundesliga’yı kasıp kavuran takımın bir parçası olmayı başardı.

2001-2002 sezonu, hiç şüphe yok ki Dede’nin kariyerinin en verimli yıllarından bir tanesi. O yıllarda Dede’nin belki de en büyük şanssızlığı Brezilya Milli Takım formasını sadece 1 kez terletmesi oldu. Bunun nedeni yıllar yılı Milli Takım’da sol beki bırakmak bilmeyen Roberto Carlos’tan başkası değildi.

Hem ağlarım, hem giderim…

Borussia Dortmund’a geldikten sonra bir anda efsaneleşen Dede, 2001’de takımın kazandığı şampiyonlukta ve UEFA Kupası’nda oynanan final karşılaşmasında en büyük rollerden birini üstlenmişti. Bunun ardından geçtiğimiz sezonda (2010-2011) yine Borussia Dortmund ile bir Bundesliga şampiyonluğu yaşayan Dede, sezonun son maçının ardından Dortmund’un stadı Westfalen’de kendisi için yapılan jestlerin ardından gözyaşlarına da hakim olamıyordu… Kısacası Dede, 1998-2011 yılları arasında 300’ün üzerinde maça çıktığı Borussia Dortmund’dan ağlayarak ayrılıyordu. ‘Hem ağlarım hem giderim’ diyen tecrübeli oyuncunun kaderi, 1998-200 yılları arasında beraber çalıştığı Michael Skibbe’nin ellerinde şekillendi.

Skibbe onu ikna etti

Sol bek için arayışlarını sürdüren Eskişehirspor’un imdadına ise yeni hocası Michael Skibbe yetişti. Bir dönem Dede ile beraber Dortmund’da çalışan Skibbe, tecrübeli oyuncu futbolu bırakma kararı almasına rağmen onu ikna edip Kırmızı Şimşekler’e getirdi.

Lincoln’ün en yakın arkadaşı…

Brezilyalı Dede, yine bir dönem Galatasaray’da Michael Skibbe ile çalışan Cassio Lincoln’ün de en iyi arkadaşı. Dortmund sokaklarında her daim beraber vakit geçiren bu en yakın arkadaşların yeni adresleri Eskişehir sokakları olur, Kim bilir? Belki Dede ve Skibbe Lincoln’ü de Eskişehirspor’a bu sayede getirebilirler…

Dede Eskişehirspor'a ne verebilir?

Bir dönem sıkıntılı bir sakatlık dönemi geçiren 33 yaşındaki Dede, Eskişehirspor’da eski günlerinden esintiler sunarsa büyük bir transfer ve efsanelerden biri olmayı başaracaktır. Sol bekten her daim ataklara yardım eden ve yaptığı asistler ile gol yollarında görünmez kahramanlardan biri olan Dede, bu potansiyelini Michael Skibbe ile beraber yeniden şekillenecek oyun yapısı ile beraber daha iyi kullanacaktır. Özellikle Eskişehirspor’un ileri ucunda Kris Boyd gibi bir bitiricinin olduğu düşünülürse orta saha ile beraber Dede’nin katkıları da gol yollarında kesinlikle faydalı olacaktır. Bunun yanında isim olarak büyük bir futbolcu olan Dede, Eskişehirspor’a kesinlikle prestij kazandıracaktır. Yıldız sol bek, kendisini şimdiden tribünlerde açılacak ‘Hastasıyız Dede’ pankartlarına hazırlamalı…

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan