21 Aralık 2009 Pazartesi

Blog Söyleşileri #9, PC Lion FC Blog


9. Konuk PC Lion FC Blog'un yazarı Uğur Karakullukçu. Yine güzel ve keyifli bir söyleşi oldu. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum. 
1- Uğur Karakullukçu'yu kısaca anlatır mısın bize?
22 yaşında bir üniversite öğrencisiyim, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği eğitimi alıyorum. İstanbul doğumluyum, babam da Mecidiyeköy'de doğmuş. Galatasaraylılığımda bunun da muhakkak payı vardır. İyi bir futbol izleyicisi olmama rağmen kendim pek yetenekli değilimdir, oynamayı sevmeme rağmen. Basketbola daha yatkınım sanırım.İnsanın kendini anlatması zor yahu, diğer soruya geçelim en iyisi. :)
2- Hemen Blog muhabbetine geçelim. PC Lion'u neden yazmaya başlamıştın? İlk tandığın futbol blogunu tahmin ediyorum aslında zor değil. :)
Herkes gibi bloglardan önce forumlarda başladım futbol üstüne yazmaya, bloga geçişim ise forumdan ayrılış dönemime denk gelir. Genel bir forumun spor kategorisinde yöneticilik yaparken Salih'le tanışmıştım, namı diğer Noat Samisa. Futbol üstüne konuşurken ona iyi bir blog yazarı olabileceğini söylemiştim, Salih de kendi blogunu gösterdi o zaman. Beni blog tutmaya teşvik eden ilk kişi de odur. İlk okuduğum blog ise tahmin ettiğin gibi Bülent Timurlenk'in blogu Aceto Balsamico.
3- Bilgisayarını ilk açtığında girdiğin blog hangisi (PC Lion hariç :) )? Sıklıkla hangilerini takip ediyorsun?
Kendi panelimi açarım öncelikle, orda yeni yazılmış yazılar üstünden blogları ziyaret ederim. Günlük takip ettiğim bloglar aslında baya fazla. Aceto Blog, Noat Samisa, Lambuja, Tardini Büfe ve Flying Dutchman ilk aklıma gelenler. Ata, Eray ve Melih abinin de bloglarını da okuyorum Galatasaray'ı takip ederken ama onları blog tutmadan önce forumlardan takip ettiğim için blog yazarı olarak tanımlamıyorum. Futbol dışı konularda okumaktan zevk aldığım bloglar Gol Atan Kaleye (bu da ironik oldu gerçi ama gerçekten farklı bir blogdur), Salsa Basket,  Love Game Tennis ve Geowyns. Arada Pucca Günlük de okuyorum, ilginç şeyler yazabiliyor. Toplamda bakarsanız kendine has bir üslubu olan blogları okumayı tercih ediyorum açıkçası.Bunların dışında Blog İdman Yurdu ve Futbloglar üzerinden günün dikkat çeken yazılarına göz atarım.
4- Ağustos 2008'de ilk yazıyı girerken bu kadar başarılı olacağını düşünüyor muydun?
Benim blog dünyasına nispeten geç adım atışımın sebebi bu kadar düzenli yazamayacağımı v e başarılı olamayacağımı düşünmemdi zaten, aslında forumlarda benzer yazıları yazıyordum zaten. Blogu baştan bir arşiv gibi düşünmüştüm, düzenli yazamayacağımı öngörerek ama blog başlangıcından itibaren pek okuyucusuz kalmadı, sağolsunlar. İlgi gördükçe ben de daha fazla, daha dolu yazma ihtiyacı hissettim. 
Futbol bloglarının yükseliş dönemiydi o zaman, herkes keşfetmeye çok açıktı. Yukarda saydığım blogların birçoğu kendi kendine yazdığı hissine kapılmıştır başlangıçta ama onların mirasıyla beraber iyi bir noktada başladım diyebilirim. Okuyucu motivasyonu olmasaydı bu kadar tatmin edici bir iş çıkarabilir miydim, sanmıyorum. Sonuçta kendim için yazıyor olsam da okunuyor olmanın verdiği hazzı da yadsımamak gerek, en azından blog üzerine yoğunlaşmamda okuyucuların payı büyüktür.
5- Blog artık son noktasında mı? Yoksa daha gidilecek uzun bir yol mu var?
Konsept olarak üstünde fazla oynamayı düşünmüyorum, yazı üslubu ve derinliği açısından gidilecek daha çok yolum var tabii. Aslında ilgilendiğim konular blogda yazdıklarımla sınırlı değil ama belli konulara yoğunlaşmanın, özgün bir şeyler üretebildiğimi hissettiğim konularda yazmamın daha doğru olduğuna inanıyorum. Bazen işin ucunu kaçırdığının farkındayım, özellikle Avrupa futbolunu az yazmam konusunda eleştiriler geliyor. NBA'i de takip ederim mesela ama blogda pek sık yazmıyorum. Zaman buldukça farklılaşabilir konular ama özgünlük konusundaki hassasiyetim değişmeyecektir. Aslında bir önceki sorunun cevabı da biraz burada, iyi bir blog yazarı olmak isteyen arkadaşlarımız önce buna dikkat etmeliler. Medyayı takip edenler insanlar için bazı odaklar için insanların alternatifi pek yok ama blog okuyan insanlar aynı şeyleri okumak istemez. Özgün ve üsluba sahip olanın öne çıktığı bir alan futbol blogları,
bunu atlamamak lazım.
6- Bir ara gelen yorumlar yüzünden yazmaya ara vermiştin. Neler yaşamıştın o günler? Geri dönüşünde etkili olan yazma isteğindi sanıyorum?
Ara verme meselesi aslında biraz karışık. Tetikleyen bilindiği gibi derbi yazısına gelen sert yorumlardı ancak bunun dışında genel bir yorgunluk vardı diyebilirim. Sonuçta internet kültürümüz belli, yazdığınız yer bir futbol blogu dahi olsa kendisini popstar jürisi, yazıyı yazanı da elemelere gelmiş amatör bir yazar zannedebiliyorlar, bu her blog yazarının ortak problemi. Yorumları reddetmeyi de pek beceremediğimden olsa gerek, bu yorumlara gerektiğinden fazla değer verip biraz ara vermeyi düşünmüştüm. Planlı bir karar değildi bırakmak ama birkaç hafta yazmam diyordum karar sonrası. Yazmayı bırakmayı zaten hiç düşünmemiştim, kendimi yanlış ifade ettim sanırım ara yazısında. O şekilde bir algı oluşunca birçok kişi ara vermemem yönünde ısrarcı oldu, birkaç arkadaş da konuyu kendi bloglarına taşıyınca kararımı gözden geçirmek durumunda kaldım. Olaylar da epey hızlı gelişti, aslına bakılırsa pratikte ara
vermiş olmadım yani. :)
7- Blog yazmaya başladıktan sonra sana blogla ilgili gelen ilk maili hatırlıyor musun? Ne hissetmiştin o zaman?
Blogla ilgili mailler alıyorum tabii ama ilki hangisidir, şimdi bilemeyeceğim. Muhtemelen yan panele link ekletme isteğidir. :) Onu değil de blogda ciddi şekilde yazmaya başlayınca belli başlı blog yazarlarını blogumdan haberdar etmek için attığım maili hatırlıyorum. Daha sonra o maili hatırlayıp epey gülmüştüm üslubuna, çekingenliğine.
8- Yazıyı yazdıktan sonra beğenmeyip sildiğin oluyor mu? Ya da yayınladıktan sonra 'olmadı galiba' dediğin ?
Planladığım ama zamanı geçtiğim için vazgeçtiğim çok yazı oluyor ama yazdıktan sonra vazgeçtiğim enderdir. Genelde yazmadan önce veririm kararı. Yazılarımı da bir, en fazla iki oturuşta yazdığımdan pek yarım kalmıyor. Geçen sene forvetlerle ilgili geniş bir yazı hazırlamıştım mesela, o hala durur arşivimde. Bu sene de Frank Rijkaard'ın orta saha tercihleri üzerine çok yazı yazıldı mesela bloglarda, ben de geniş bir yazı hazırlamıştım ama fırsat olmadı. Uygun bir zamanda yeniden düzenleyip onu yayınlayacağım.
9- Blogun isim hikayesi nedir?
Bu soruyu sormana sevindim, çok merak eden oluyor çünkü. Pclion 13-14 yaşlarımdan kalma bir nik, fazla da bir anlamı yok aslında. Daha eskiden Pckopat yazardım, hem itici hem de özgün değil diye yeni bir şey düşüneyim dedim, icq için. Aklı Galatasaray'a çalışan bir çocuğun düşüneceği ilk kelime olan lion geldi, öyle de kaldı. PCLion FC ise spontane gelişen bir ad oldu, pclion.blogspot.com alındığı için fantezi futbol yarışmalarında kullandığım takımın ismini yazdım. Böyle geniş kitlelere ulaşacak bir şey olacağını belki farklı bir ad koyabilirdim ama kendime has bir nikim olduğu için memnunum yine de.
10- Blog İdman Yurdu ve Futbloglar gerçekten çok önemli oluşumlar. Sen ne düşünüyorsun?
Blog İdman Yurdu farklı bir proje, amacı bloglara ulaşımı kolaylaştırmaktan ziyade futbol blogları için bir sendika gibi görmek lazım. İşin maddi bir boyutu da var elbette, bunun eleştirildiğini de zaman zaman görüyorum ancak Avrupa'daki popüler bloglara baktığımızda bu tip uygulamalar çok yaygın. Yazı kalitesinden ödün verilmediği sürece, ki veriliyorsa zaten o blogun kalitesinden şüphe etmek gerekir, bir problem yok.
Futbloglar ise çok pratik bir araç blogları taramak için, sık sık ziyaret ediyorum daha önce de söylediğim gibi.
11- NTVspor'da Yenilsen de Yensen de programına katılımın nasıl gerçekleşti?
NTV Spor'dan bize Şubat ayı gibi ulaşıldı, ardından Fuat Akdağ ile bir görüşmemiz oldu. Blogları takip ettiklerini, bu kaliteyi ve çizgiyi ekrana taşımak istediklerini söylediler. Futbol Blog yeni bitmişti o zaman Habertürk'te, o programın da Yenilsen de Yensen de'nin ekrana konma cesaretinin gösterilmesinde büyük payı olduğunu düşünüyorum. Yeri gelmiş Bülent Timurlenk, Ali Okancı ve Okay Karacan'ın adını anmak lazım. Görüşmeden iki ay sonra Yenilsen de Yensen de başladı, geçen sezonun son altı haftası programı yaptık, o şekilde başlamış olduk.
Gerçekten ayrı bir deneyim orda bulunmak, özellikle Bağış Erten ve Banu Yelkovan'la çalışmak harika. Birçok değerli insanla tanışma fırsatı buldum bu program sayesinde, başta programdaki arkadaşlarım olmak üzere. Program ne kadar sürer, bilmem ama seneler sonra dönüp arkama baktığımda hayatımda önemli bir yer tutacağını şimdiden söyleyebilirim.
12- GS TV'deki programdan bahseder misin ?
Galatasaray TV'deki program yani Yalnız Futbol, Melih Şabanoğlu'nun aracılığıyla oldu. Melih abi, beni, Eray'ı ve Ata'yı alisamiyen.net forumlarından tanıyordu, NTV Spor'daki program da başlayınca bizle Galatasaray TV'de bir program yapmak istediğini söyledi, biz de seve seve kabul ettik elbette. Dört kişi, bir buçuk saatlik bir programda Galatasaray'ı tartışıyoruz, farklı bir dille. Elbette acemiliğimiz de oluyordur ama iyi bir iş çıkarttığımızı düşünüyorum ben, fırsatı olanlar www.galatasaray.com 'dan Çarşamba akşamları saat 20.30'da izleyebilirler.
13- Rijkaard ve ekibi bana göre Galatasaray için büyük bir şans. Ancak sabır gerekiyor. Senin düşüncelerin neler?
Ülke futbolundaki en büyük eksiklik bu, futbolu futbolu bilenlere emanet etmekte büyük güçlük yaşıyoruz, kamuoyundan yönetimlere, medyaya kadar. Özellikle medyanın işine geliyor bu sirkülasyon, Frank Rijkaard isminin getirdiği karizmayı da düşününce reyting almak için en kısa yol ona sert eleştiriler getirmekte görülüyor. Bu bilinçsiz değil aksine gayet bilinçli bir yaklaşım, daha önce Del Bosque'ye, zamanında Hiddink'e yapılanlarda böyleydi. O yüzden bu eleştirilere fazla kulak asmamak gerektiğini düşünüyorum.
14- Bu sezon Galatasaray'ın Avrupa Ligi'ndeki şansını nasıl görüyorsun? 2000'den sonra Tekrar başarabilirler mi?
Dediğim gibi, Galatasaray yeni bir yapılanmanın içinde, daha doğrusu geçmişten gelen net bir mirası yok. İki sene öncesinin takımıyla bu takım arasında dağlar kadar fark var mesela. Galatasaray ne zaman projesini üçüncü seneye taşır, o zaman kadro kalitesiyle doğru orantılı olarak bir Avrupa başarısı beklenebilir. UEFA Avrupa Ligi, eski adıyla UEFA Kupası'nın ilginç dinamikleri var. Bu sezon için hedef ne olmalı dersen Galatasaray için hedef her zaman en yüksek olmalıdır ancak geçtiğimiz sezonun bir adım ötesi ilk adım için yeterli bir hedef, öncelikli hedef bu olmalı. Oraya geldikten sonra daha büyük hedeflerden söz edebiliriz.
15- Elano için neler söyleyeceksin? Hagi'den beri oradaki boşluk sence dolacak mı?
Elano çok farklı bir oyuncu. İlk geldiğinde de söylemiştim, Hagi'sinden Kewell'ına, Carlos'una kadar birçok önemli oyuncu Türkiye'ye geldi ama kariyer zirvesinden oldukça uzaktaydılar bu oyuncular. Elano ise öyle değil, hala Brezilya milli takımında ilk 11 oynuyor, Dünya Kupası için en önemli alternatiflerden biri. Bizim futbol geleneğimizde pek yeri olmayan pasörlüğüyle öne çıkıyor olması uyum sürecini uzatmış olabilir. Performansı gün geçtikçe artacaktır, hedeflerinden, vizyonundan vazgeçmemiş bir oyuncu olduğunu unutmamak lazım.
“Hagi'den beri” söyleminin Galatasaray'a zarar verdiğini düşünenlerdenim ben. Olay sevgi, saygı, karizmaysa buna en yakın oyuncu Harry Kewell'dır belki ama isterse Messi gelsin, Hagi'nin Galatasaray taraftarı için ifade ettiği kavramı, hisler bütününü karşılayamaz. Herkesi kendi özelinde değerlendirmek gerek. 
16- Arda Turan'a Metin Oktay'ın ismini yüklemek sence çok mu ağır yoksa olması gereken mi? Arda bu yükü kaldırabiliyor mu ?
Maalesef son yıllarda Metin Oktay isminin fazlasıyla metalaşmasının sıkıntıları bunlar. Bir hayal kahramıymış gibi anlatılır oldu. Galatasaray tarihinin en önemli isimlerinden biridir Metin Oktay, hatta Galatasaray tarihinde özellikle taraftar bazında en büyük değişime yol açmış sporcudur, o kesin ama amiyane tabirle bir insan değil melekmiş gibi tarif edilmesi ilk önce ona haksızlık. Arda Turan da son 10 yılda fazlasıyla değişime uğramış bu hayal kahramı imajıyla rekabet etmek, onunla aynı şekilde anılmak isteniyor. Arda'dan bir Metin Oktay olmasını istemek, onu o kalıba itmek yapılabilecek en büyük kötülük Arda Turan'a. Arda'nın da bu konuda iyi bir sınav verdiğini söyleyemeyeceğim ben, kendi fikrim bu tabi.
17- TSL'de ilk haftalar ligin Galatasaray ile Fenerbahçe arasında geçeceği konuşuluyordu. Şimdiki duruma baktığımızda 5 takımın birden şampiyonluk yarışında olduğunu görüyoruz. Sence ipi kim göğüsleyecek?
Konuşulan konu futbol olunca insanın aklı ve gönlü farklı şeyler söyleyebilir bazen. Aklım henüz konuşmak için erken olduğunu söylüyor, hele ki Ernst gibi, Nobre gibi devre arası transferiyle şampiyonlukların alındığı bir ülkede yaşıyorsak. Gönlümden geçeni söylemeye gerek yok sanırım.
Yarışın içine Bursaspor ve Kayserispor'un da girmesi bu ülke futbolu adına çok büyük bir gelişme, bunca sene bu konuda bir gelişim kaydedilememesi sorundu zaten. Blogu takip edenler bilirler, çok yazıp çizdiğim bir konudur. Ligin kalitesini belirleyen takımlar her daim şampiyonluğa oynayanlardan çok bu ekipler, bu düzenlerini korurlarsa kazanan Türk futbolu olacaktır. İlla şampiyon olmalarına gerek yok.
18- Sivasspor'un yapamadığını komşusu Kayserispor yapabilecek mi?
Şampiyonluğu kastediyorsak bunu konuşmak için çok çok erken. Günlük bir konu olarak görüyorum bunu aslında. Kayserispor zirvenin iki puan arkasındayken bu konuşuluyor muydu, hayır. Peki Bursaspor için bu kadar sesli konuşuluyor mu, o da hayır. O zaman fazlaca detaya girmeye gerek yok. Kayserispor'un yatırımı biliniyor, ülke şartlarında bonservis bedeli ödeyip transfer yapabilen ender kulüplerden biri ancak hedefi şampiyonluğa revize edip gerçekleşmezse travma yaşamak ihtiyaçları olan en son şey. Bunu Sivasspor nedensiz bir şekilde yaşadı, yeni yeni zirve altı takımlar oluşmaya başlamışken bu yapılanmaları kaybetmeye gerek yok.
19- Hagi ile Alex'in karşılaştırılması beni fena halde sıkıyor artık. Bu tartışmaya ne diyerek son verilmeli sence?
Bu tip tartışmalar küllerinden doğmaya meyillidir. Hagi'nin Galatasaray için ne anlam ifade ettiğini biliyoruz, Alex'in Fenerbahçe'ye kattıkları da malum. Şartlar bu olunca, ülke futbolunun merkezinde de Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti olunca bu tartışmaların özellikle medya tarafından körüklenmesi doğaldır. Futbolun biraz içindeki herkesin artık kabak tadı aldığı bir tartışma, orası kesin ama son vermek çok zor, özellikle Alex oynamaya devam ediyorken.
20- İlk gittiğin Galatasaray maçı hangisiydi?
1992 yılındaki Galatasaray-Samsunspor maçı. Oldukça küçüktüm yani gittiğimde, maçla ilgili tek merakım hangi takımın 'biz' olduğuydu zira Samsunspor kırmızı ağırlıklı çıkmıştı o gün. O yüzden alternatif formalara hep mesafeli yaklaşmışımdır. :)
21- Ara transfer döneminde Galatasaray ne gibi hamleler yapmalı?
Galatasaray'ın sorunlu bir stoper rotasyonu var, orayı düzenlemek için bir hamle bekliyorum açıkçası. Galatasaray'ı bir üst seviyeye taşıyacak hamle ise orta sahaya Hamit Altıntop'u  ya da muadili bir oyuncuyu getirebilmek olur, orta vadede en büyük eksiğimiz bu gözüküyor. Başka eksikleri de var Galatasaray'ın ama bol transferin aynı zamanda risk olduğunu da unutmamak lazım.
22- Galatasaray'ın Taffarel'den beri kaleci sıkıntısı var gibi. Arada sadece Mondragon başarılı gibiydi. Taraftar son iki sezon De Sanctis'ten ve şimdilerde Franco'dan pek memnun değil gibi. Bu sorun nasıl çözülür? İlaç yerli kaleci mi?
Yerli kaleci maalesef Galatasaray'ın geleneklerinde yok, Türkiye de iyi kalecilerin yetiştiği bir ülke olmadı hiçbir zaman. Hedefler bu düzeye yükselmişken iyi kalecileri yakalamak kolay değil, 10-15 yılda bir bu düzeyde oynayabilecek yerli kaleciler yakalanabiliyor, o konuda da Fenerbahçe'nin aktif olduğunu kabul etmek lazım.
Leo Franco'dan ben memnunum açıkçası, daha doğrusu beklentilerimi karşıladı bugüne kadar. Ayak tekniği iyi, pozisyon bilgisi olan bir kaleci, kedi reflekslerine sahip olmaması onu daha az değerli kılmıyor benim gözümde. Aykut Erçetin gibi “Buffon ya da Cech gelecekse gelsin, yoksa gelmesin” mantığında yaklaşmamak gerek. Daha iyisi gelebilir mi, belki ama bu hemen her yabancı oyuncu için geçerli. Bunun üzerinden belli bir oyuncuya giydirmek doğru bir yaklaşım değil. Kalecinizin gerçek performansını görmek için önüne doğru defansı kurmak gerektiğini de unutmamak gerek bir yandan. Başarılı görülen Mondragon, De Boer-Bülent tandemiyle ıslıklanmıştı mesela.
23- Sosyal yaşamın nasıl geçiyor? Kitaplarla aran nasıl? Ne dinlersin, ne izlersin?
Bu sıralar fazlasıyla yoğun. Özellikle okul ve televizyon programlarına son iki aydır gazete de eklenince  başka şeylere pek zamanım kalmıyor. Yenilsen de Yensen de programında tanıştığım sevgili abim Ali Murat Hamarat var, buraya da röportaj verdi geçenlerde. Onun aracılığıyla Taraf gazetesinin spor servisine yardıma gidiyorum şimdilerde, hayatımdaki en önemli atraksyon bu diyebilirim son dönemde. İlerde bu yönde bir kariyerim olsun istiyorum, onun için de bir yerlerden başlamak gerekiyor. Evdeki zamanımda da genelde blogla ilgileniyorum.
Kitaplarla aram uzun süre iyi değildi açıkçası, dikkat aralığı yüksek bir insan olamadım hiçbir zaman. Blog tutmakta başarılı olamayacağımı düşünmemin bir nedeni de buydu. Geniş bir kitaplığım yoktur ama fırsat buldukça okuyorum. Bu sıra futbol kitaplarıyla ilgiliyim, herkesin dilinden düşürmediği “Gölgede ve Güneşte futbol”u okudum en son. Nietzche'nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabıyla ilgili güzel sözler duydum bir de, ilk fırsatta onu okuyacağım.
Müzik dersek dinleyicilikten öte bir deneyimim olmadı, herhangi bir enstrüman çalamıyorum. Piyano çalmayı isterdim ama mesela. Arkadaş grubumun da etkisiyle olsa gerek heavy metale merak sarmıştım ilk gençlik dönemimde, o günden bugüne pek bir şey değişmedi. Blind Guardian, Dream Theater, Opeth en çok dinlediğim gruplar. Yerli piyasadan Mor ve Ötesi, Pinhani dışında takip ediyorum diyebileceğim bir grup yok. Bunlar dışında film ve dizilerin soundtrack albümlerinden parçalar keşfetmeyi seviyorum.
Bunun dışında sıkı bir yabancı dizi izleyicisiyim. Yalnız farkettim de her şeyimiz yabancı olmuş, neyse. :) Türkiye'de diziler çok uzun ve ara vermiyor, yapım ne kadar kaliteli olursa olsun iki sezondan fazla aynı kalitede devam etme şansı yok. Reklam araları da başka sorun. Ara ara takip ettiklerim oluyor ama ya
How I Met Your Mother özellikle ilk iki sezonunda apayrı bir diziydi, onu kenara ayırırsam House, Dexter, Fringe ve The Big Bang Theory düzenli takip ettiğim diziler, bu sezon başlayan V ve Flash Forward da iyi. Denk geldikçe göz attıklarım da var bunların dışında. Animelere de ilgim vardır, Naruto'nun her bölümünü izledim, mangasını da bitirdim bir yandan. Death Note'u da atlamayayım, beni en derinden etkilemiş yapımlardan biridir.
24- Bir saatliğine hayatı dondurma şansın olsa ilk ne yaparsın?
Valla bir saatte ne yapardım bilemedim, bir saat az değil mi? :) “Şu yazım yarım kalmıştı, onu halledeyim” de diyebilirim vallahi, belli olmaz.
25- Türkiye'de en güzel kadın kim sence?
Tuba Büyüküstün'ü çok beğenirim, “Çemberimde Gül Oya” günlerinden beri. Daha sonra baya popüler oldu. Melis Birkan'ın da gözleri güzel. Kızıl saçlı kadınlar beni çok etkiler bir de, geçenlerde Burcu Esmersoy boyatmıştı, baya da olay olmuştu. Onu çok beğenmiştim.
26- Altın 11'ini paylaşır mısın bizimle?
Kaleye kesinlikle Casillas'ı yazarım, bana göre dünyanın en iyi kalecisi o. Stoperler Vidic-Puyol olur, sol bek Evra, sağ bek Uğur Uçar. :) Ortada Essien ve Pirlo, solda Cristiano Ronaldo, sağda Messi, ortada Hagi. Forvete de Drogba.

Geçelim sana gelen 3 soruya:
Schumy: Kamera karşısındaki heyecanını ne zaman yenecek acaba :)
Çok güldüm bu soruya Anıl, hakikaten de öyle gözüküyor ekrandan. Benim heyecanlı bir kişiliğim var, onu bir kenara koyuyorum ama NTV Spor'daki programın formatı da biraz onu gerektiriyor, 10 kişi arasından söz almak gerçekten zor iş. Ordaki her arkadaş muazzam bir iş çıkarıyor bana göre, bazen söyleyecek çok şeyiniz olsa da söyleyemeyebiliyorsunuz. Kısıtlı zamanda çok şey ifade etmek istediğim zaman hızlı konuşabiliyorum ben de. Galatasaray TV'de biraz daha sakinim, özellikle son programı beğendim o açıdan.
steven_stiffler: Aha düştün elime Uğur. :) Neyse sıkıştırmayayım çok.
Galatasaray'da oynayıp da kendisini bugüne kadar en çok çıldırtan oyuncular kimlerdir ?Bir de Cihan Haspolatlı ve Orhan Ak'ın gönlündeki yeri nedir ? :)
Steven Stiffler yani Serkan benim yöneticilik yaptığım forum zamanından arkadaşım, tanışıklığımız 3 seneyi bulur herhalde. O dönem Cihan'la Orhan'a tahammül etmekte zorlanırdım hakikaten, efsane bir Cihan Haspolatlı avatarım vardı orda. Bugüne kadar en fazla çıldırtan sanırım Orhan Ak'tı, Aydın Yılmaz da üst sıraları zorluyor.
Ortega: Neden altyapı meseleleri ve genç oyuncu incelemeleri yazıyor? Başklarının yaptığı gibi izlemediği ligleri ve maçları sağdan soldan okuduklarını harmanlayarak yazmak varken neden? Bölye kolaya kaçmak varken derdin nedir dostum?
Hasan yine kendine has ironisiyle güzel sözler söylemiş, öncelikle teşekkür ederim. Altyapı Türk futbolunun en büyük problemi bana göre, daha doğrusu problemler bütününü en rahat görebildiğiniz alan. Bu konuda kaydedilecek her gelişme aslında genel resimde bir şeyleri çözmek anlamına da geliyor. Yine de böyle düşündüğüm için değil sevdiğim için takip ediyorum bu işi, onu itiraf edeyim. Çocukken en çok sevindiğim gollerin başında Alp Küçükvardar'ın Galatasaray formasıyla attığı ilk gol gelir, o dönem dahi severdim, ayrı bir yere koyardım altyapı çıkışlı oyuncuları. Büyüdükçe takibe dönüştü iş. Galatasaray için en iyisini, en mükemmelini isterken başladı futbol üzerine kafa yormam, en doğrusunu istemem, altyapı meselelerine eğilmemin en temel sebebi budur.
27- Son olarak Mutlak Gol Pozisyonu hakkında düşüncelerini alıp bitirelim. Keyifli söyleşi için teşekkürler...
Zaman zaman göz attığım bloglardan biri, özellikle son aylarda daha fazla ziyaret eder oldum. Blog söyleşileri de fazlasıyla başarılı bir seri, devamı gelir umarım. :) Ben teşekkür ederim Oğuz, benim için de çok keyifliydi...
Blog Söyleşilerinde 10. ayak şimdiden belli aslında. Fakat önce varsa sizin tahminlerinizi alalım. 

6 YORUM:

fd dedi ki...

Yine güzel bir söylesi, tebrikler! PCLion blog'unu ilk gördügümde, "bu nicki bi yerden hatirliyorum" demistim, forumlardanmis, yani yanilmamisim :)

steven_stiffler dedi ki...

Oğuz eline sağlık,güzel bir röportaj yine.

Son 2 röportajını arkadaşlarımla yapman da ayrı bir keyifle okuttu bana.

Uğur en sevdiğim Galatasaraylı insanlardandır :) Bazen Galatasaraylıları kızdırmak için facebook vs. sitelerde laf dokundururum.İçimden "bari Uğur görmese" diye geçer :) PCLion; seviyeli,ciddi bir insandır.Geyik muhabbetini de tavsiye ederim ama :)

Tekrar elinize sağlık...

Adsız dedi ki...

galatasaray blogu mayıslar bizim ve fenerbahçeli bloglardan lambuja ve scugnizzi olabilir

ismetelçik dedi ki...

king santillana bence 10. söyleşi

Oğuz Öztürk dedi ki...

@ fd

teşekkür ederim

@ steven_stiffler

umarım bundan sonrakileri de keyifle okursun :)

Schumy dedi ki...

Güzel bir röportaj olmuş :)

Uğur yine heyecanlandı mı çok merak ediyorum :P

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan