6 Aralık 2009 Pazar

Blog Söyleşileri #6, Ali Murat Hamarat


Taraf Gazetesi ve Goal.com spor yazarı Ali Murat Hamarat ile blog söyleşilerinin 6. ayağını gerçekleştirdik... Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
1- Öncelikle bilmeyenler için Ali Murat Hamarat'ı bize anlatır mısınız?

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde asistanlık yaptıktan sonra kültür sanat dünyasında çalıştım. İki yıldır da Taraf gazetesindeyim.

2- Spor yazarlığına başlamanız nasıl oldu?

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ta çalışırken bir taraftan yazılar yazmaya başladım. Ekşi sözlükten keşfedilmiş olabilirim… Galatasaray Dergisi’nde başlayan serüvende değişik dergilerde futbol, tarih, spor, müzik konularında yazdım. Gazetecilik serüvenine gelince… Askerden döndükten sonra bir gün dostum İbrahim Altınsay’la konuşurken, acaba demem üstüne olaylar gelişti. Altınsay’ın yüreklendirmesinin önemli rolü var benim bu işe başlamamda.

3- Mesleğinizde tüm hedeflerinize ulaştınız mı?

Hayır, daha yolun sadece başındayım.

4- Sizinle aynı işi yapan spor yazarlarından severek okuduğunuz ve takip ettikleriniz hangileri?

İslam Çupi okuyarak büyüdüm, bambaşka hayalleri olan bir çocukken. Özelikle Fikret Doğan ve Tanıl Bora, Feridun Düzağaç, Bağış Erten ve tabii İbrahim Abi.

5- Bu yıl TSL'yi nasıl buluyorsunuz?

İki takımın hükümranlığında geçecek derken ortalığın karışmasından memnunum. Ne kadar çok şampiyonluk adayı olursa, mücadelenin tadı başka oluyor. İkiden daha fazla takımı takip etmenin güzelliği bambaşka. 

6- Fenerbahçe ve Galatasaray'dan herhangi birinin Avrupa Ligi'nde final oynama şansını nasıl değerlendirirsiniz?

Ezeli rakiplerin ilerleyen turlarda eleneceklerini düşünüyorum. İkisinin de savunması yer yer kevgir gibi. Yenilen hatalı gollerin altından kalkmaları kolay olmayabilir.

7- Rijkaard ve ekibi Türkiye için bir şans mı? Onlardan yeterince faydalanabiliniyor mu?

Bence çok büyük bir şans. Neeskens gibi futbolun en önemli ikinci adamlarından biri geldi Türkiye’ye. Yer yer fark eden olmadı. Barcelona’nın harika takımının harcını koyan Rijkaard’ın B Planı’na takıldık, yok futbol anlamıyor basma kalıbına. Bu milyarların peşinden koştuğu oyunda elde edebilecek bütün başarıları yaşamış, insanın rüyasında görse bile inanamayacağı kadarını başarmış bir futbol adamına vurmak, Türk basınında eşyanın tabiatı gereği. Eleştiri olacak da, Usain Bolt’a sen yürüyorsun denmez, adam uçuyor. Rijkaard’a birkaç yıl tanımalıyız. Ondan sonra konuşalım. Ayrıca Barcelona’dan getirilen Pujol sayesinde bir süre sonra Galatasaraylı birçok futbolcunun kondüsyonlarının apayrı bir seviyeye geleceğini tahmin ediyorum.

8- C. Daum'un Fenerbahçe'sini bizler için değerlendirir misiniz?

Daum’un kafasındaki ne olursa olsun kazanmak. Türkiye gibi her şeyin başarılarla ölçüldüğü yerlerde ki bazı ülkelerde güzel futbol da şiar olabiliyor, Alman hoca işin kuralına göre yanıyor. Futbolun güzelliğine inananlar için Daum’un şu oynattığı oyunun kazanmaması gerekiyor. 

9- Beşiktaş'ın sezon başındaki kötü halinden sonra tekrar şampiyonluk yarışı içinde yer almasını neye bağlıyorsunuz?

Mustafa Denizli’ye… Bir de ne olursa olsun Şişman Kadın son aryasını söyleyinceye kadar opera devam eder.

10- Sizce Trabzonspor'un tekrar şampiyon olabilmesi için yapması gereken nedir?

Sabır. Trabzon’da sihirli kelime olsa gerek sabır. Trabzon insanının karakterine yer yer ters gelse de, birkaç yılın defa edilip bir sistemin inşa edilmesi gerekiyor. Birkaç yıl Trabzon’dan bir şey beklemeyip Şenol Hoca’ya güvenelim.

11- Anadolu'dan bir şampiyon çıkarsa bu hangi takım olur?

Bursa Hinterlandını kullanabilirse bir şansı olabilecek bir şehir. Müthiş altyapısından Türk futboluna harika oyuncular hazırlayan Timsah dışında Gaziantep’ten de birkaç yıldır bir atılım bekliyorum Stadına sahip olduktan sonra Kayseri’nin atacağı adımları da izlemeli. Sivas çok daha azıyla nerelere gelebildiğini düşününce, sarı-kırmızılı camianın elindeki harika genç oyuncu jenerasyonuyla birkaç yıl boyunca ligde önemli bir güç oluşturabileceğine inanıyorum. Tabii yönetimin izleyeceği politika, her şeyi belirleyecek.

12- Milli takımdaki görev için adayınız kim? Yerli mi olmalı yoksa yabancı mı? Gelecek için ne gibi planlamalar yapılmalı?

Bence bir sistem gelmeli. Kaostan çok hoşlananlar var da ben hakikaten bir düzen arayanlardanım. Rijkaard ve yardımcıları buradayken yine köklü bir hoca gelebilir. Unutmayalım bir Derwall geldi, Mustafa Denizli’yi kazandık. Piontek’in ardından Fatih Terim’imiz oldu. Altyapılara ağırlık verilmesi gerekiyor. Sosyal sorumluluk projeleri olabildiğince desteklenmeli, futbolseverlerin farkındalıkları artırılmalı. Futboldan başlayarak spor kültürünün yayılması için özellikle çalışılması gerekiyor.

13- 2010 Dünya Kupası'nda gönlünüz hangi takımdan yana?

İspanya, Arjantin ve İngiltere. Doğuştan Arjantin’e olan sempatiyle Brezilya’ya olan antipati sebebiyle böyle bir değerlendirme yapıyorum. Brezilya olmasın da… Şaka bir tarafa güzel futbol izleyelim, ekranlarımızın başına çivilenelim istiyorum. İngiltere Capello gibi Çitlembikspor’un bile yazgısını değiştirecek bir adamla 44 yıl sonra bir şeyler yapabilir. Savunma ve orta sahaları rüya gibi. İspanya zaten rüya gibi bir takım yeter ki o ideal kadro bir arada oynasın. Deus ex machina da Arjantin için geliyor. Onları yok sayıyoruz ancak bir anda Güney Afrika’ya gökten zembille indirilebilirler. O kadrodan helva da çıkar, Michelin yıldızlı ahçı yemeği de.  

14- Sizce Real Madrid Barnebeu'da Şampiyonlar Ligi Kupası'nı kaldırabilecek mi?

Gönlüm o statta oynanacak Barcelona-Chelsea finalinden yana. Barcelona Baudelaiere ise, Chelsea Terminatör. Şu anda Chelsea en formda takım gibi gözüküyor. Ancak Barça’nın minik devleri Messi, Xavi ve Iniesta’nın tadı yerindeyken annem bile o takımda sırıtmaz gibi geliyor. Real Madrid’e gelince… Aslında çok iyi bir kadroları var ancak Madrid basını onlara nefes aldıracak mı kestiremiyorum. Bizimki kadar beter olan İspanya basını sayesinde huzuru her an kaçırılabilecek ‘Beyaz Şimşekler’in gelecek yıl daha güçlü olacağına inanıyorum. İçimden bir ses Real’in bu yıl mabedindeki finali VIP tribününden izleyeceğini söylüyor. Belki de bu yüreğimden geliyor.

15- Artık giderek sanayileşen bir futbol söz konusu. Siz ne düşünüyorsunuz?

Eski romantiklerden kim kaldı… Ancak Çelik değişti, devir de değişti. Arada köprüleri anımsatmakta fayda olduğunu düşündüğüm için de belki de ısrarımı sürdürüyorum.

16- Blog Dünyasına geçelim. Takip ettikleriniz var mı? Futbol Blogları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aslında blog takipçisi değildim fakat zamanla çağın ruhunu yakalamaya çalışır oldum. Abim Aceto Balsamico, her gün neredeyse göz attığım bir bloga imza atıyor. Dostlardan PC Lion, Gol Atan Kaleye gözümün kaydığı yerler. Tabii Borges. Eki Beşiktaş’ın güzel bir oluşum olduğuna da inanıyorum.

17- Futbol Bloglarının alternatif spor medyası olduğu düşüncesi ne kadar doğru sizce?

O Türkiye’nin de facto trajedisine bağlı. Aslında bloglar yer yer basınımızın yapması gerekenleri yazıyor, çiziyor, kafa patlatıyor. Sıradanın olağanüstüleştiği koşullar açısından yaklaşırsanız, evet alternatifler. Ancak aslında bu kadar da alternatif durmamalılar. Belki de bir gün bu kadar alternatif olmazlar.  

18- Sizce bir Blog yazarına basın kartı verilmeli mi?

Basın kartı vermenin şartları uzun. Basın kartı olmasa da, giriş kartı verilebilir. Ancak kimlere verileceği konusu da bambaşka sorunları beraberinde getirebilir. Basın kartlarını basın emekçilerine bırakmalı sanki. Gerçekten birçok insanın çalıştığı koşullar hiç de özenilebilecek gibi değil.

19- Bir blog yazarı zamanla profesyonel bir spor yazarı olabilir mi sizce?

Ben zamanla oluşacağını düşünüyorum. Yazmak uzun bir maraton. Ve bu işi yapmak isteyenlerin alıştırma yapmasında fayda var. Ancak blogda sınırsız zaman ve yer, gazeteler bağlamında bir rüyaya dönüşüyor. Genç bazı dostların bir maç analizi için kullandığı kelime miktarının beşte birine bile yer kalmamış olabiliyor sayfalarda. Kısa yazabilmek, hızlı olabilmek gerekiyor. Düşünen arkadaşların bir maçı izleyip misal 2000 vuruşta, bitti gitti, yani düdük çaldı, yazı bitti antrenmanı yapmasını tavsiye edeyim.

20- Son olarak Mutlak Gol Pozisyonu ile ilgili düşüncelerinizi alarak söyleşiyi bitirelim...

Arada bakıyordum zira yazdığım birçok tarihi figüre rastladığım bir yerdi. Dostlarımın dostu benim de dostumdur…

6 YORUM:

Adsız dedi ki...

Elinize sağlık.

Oğuz Öztürk dedi ki...

@Chao

Teşekkür ediyorum

harunay233 dedi ki...

eline sağlık dostum. çok güzel bir röportaj olmuş

shenem dedi ki...

süper!!!devamını isteriz bu söyleşilerin.çok çalışkansın bu konuda sen:)

Oğuz Öztürk dedi ki...

Tşk ederim Şenem. :)

Bolat dedi ki...

"Futbolun güzelliğine inananlar için Daum’un şu oynattığı oyunun kazanmaması gerekiyor..."

Böyle buyurmus arkadasimiz. Hadi canim diyorum. Bu derece klise bir argümana sarilma caresizligi nedir bilemiyorum ve pesi sira; Daum'un oynattigi sonuc odakli futbolla, Rijkaard diyelim oynattigi neyse o iste oyunun güzelligine inananlarin hosuna gidecek sistem arasindaki farklari mümkünse saymasini bekliyorum...

Bir de Daum, Avrupa'da basariya önem vermez diyenler vardi sanki...

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan