23 Mayıs 2010 Pazar

09-10 Şampiyonlar Ligi Şampiyonu İnter


Yaz günleri sansasyonel transfer haberleri ile geçerken sanırım aklımıza en çok yer edeni İbrahimovic-Eto'o değişikliği idi. Eto'o ve Zlatan'ın adları ortalarda bu kadar zikredilirken arka kapıdan usulca giren adamın bir takımın en önemli silahı olacağını, o takıma kupayı getireceğini kim bilebilirdi? Biz futbol romantiklerinin kazanandan ziyade futbol topu ile içli dışlı olana duyduğumuz ilgi bir yana, onun sahip olduğu kibir ve ego bir yana, Jose Mourinho dünyadaki en iyi taktisyenlerden biri. Bir kazanan olmak istemesinin altında yatan nedenler arasında pek tabii kişilik de var ama, onun geçtiği yollardan buralara gelmiş biri için "kazanan" olmak istemenin yanlış bir tarafı yok sanırım. Bugün boynuz kulağı geçti. Şampiyonlar Ligi finalini, en sevdiği, kendine örnek aldığı adamın elinden almak, hangi alanda olursa olsun bu, dünyadaki en büyük mutluluktur hiç şüphesiz.

Turnuvalar başka hikayeler. En üst seviyede birinci dahi olsanız bu sizi en iyi yapmıyor bana göre; zira grup maçlarından sonra eleme yolu ile devam ediyorsunuz ve sahanın topla alakasız saçma bir yerinde ayağınızın kayması dahi sonucu etkiliyor. Grup maçlarında Nou Camp'da tutunamadıkları Barça'ya karşı iki maçta da oynadıkları oyun, izledikleri taktik yapı, işin futbol içi ve dışı görüntüleriyle birçok insanı rahatsız etse de yapılması gerekenlerdi. Sadece Inter tarafı değil; finale gelene kadar Bayern'in geçtiği yollar başka bir hikaye konusu. Ovrebo'nun perişan ettiği Fiorentina, Rafael'in kırmızısı sonrası 2-0'dan dönen Manchester United maçı ve yarı finale kadar oynadığı oyunun yarısını oynayamayan Lyon. Bu tarz sürprizlerin renkli olması gerekirken, içinde Mourinho'nun bulunduğu final maçlarının sıkıcı geçtiğine dair bir genelleme yapmaya doğru koşuyorum aradan geçen yıllarda...

Oynayan ve oynatmayanın maçında Inter blok 4-3-3'ü ile, Bayern ise Müller'i Olic'in arkasında bırakan bir 4-2-3-1 ile sahadaydı. Savunma takımı yaratmakta uzman olan Mourinho'nun alan düşkünü oyun anlayışı, Milano'da oynanan Barcelona maçı gibi en önden başladı. Toplu oyunu seven ve bu oyunu en geriden başlatan Bayern'e Pandev-Milito-Sneijder-Eto'o dörtlüsü ile ön alanda baskı kurarak başlayan Inter'in en büyük avantajı, Bayern'in Barcelona'nın yanında oldukça rezil kalacak pas bağlantısıydı. Bu baskı Bayern'i öyle geniş bir alanda oynamaya ittiki, bu baskıdan kurtulup topu orta sahaya taşıdığında 11 kişilik bir bloğu karşısında gördü her seferinde Bavyeralılar. Van Gaal'in kısa iç-dış pas bağlantılı oyun yapısını alanları seri bir biçimde daraltarak kesti Inter. Rakibini kitleme ile ilgili bir sıkıntısı yoktu ki, 5.dakikada bulduğu ilk kontrada Bayern savunmasının bize verdikleri "dağınığız" mesajı, olası eksik yakalanma durumlarında neler izleyebileceğimize dair ipucuydu.

Eto'o'nun bariz şekilde sol kenar oynadığı, özü stoper Chivu'nun soldan bindirme gayretinde olduğu maçın ilk 25 dakikasındaki sıkıcı havanın dağılması adına ilk girişimleri Hamit ve Sneijder uzaktan yapıyordu. Finalin herkese final olduğunu ve heyecan yapılabildiğini gösteren pozisyonda Müller ve Robben'in beraberce heyecanlı giriştikleri pozisyondan sonuç çıkmıyordu. İlk yarıda Bayern'in temel problemi, aynı Barcelona gibi ağır kalmaktı. Maç boyunca da devam etti bu. Eksik yakalayamadığınız bir rakibe nasıl gol atarsınız? Mesele burada başlıyor; zira Inter aradığı golü, oldukça basit, oldukça temel bir hatayı affetmeyerek buldu. Demichelis'in Milito'nun indirmesine izin verdiği top, zaten dağınık ve ağır olan, üzerine bir de önde olan Bayern savunmasını, savunmasız bıraktı! Artık alıştığımız tavana plaselerinden birini yaparken Arjantinli, Barcelona maçını seyreden birçokları için, kupanın üzerine adı yazılması gereken takımı da açık ediyordu.

İlk yarıda temel problemi hız olan Bayern'in, basketbol takımı gibi hücum etmekten vazgeçip, başlama düdüğünün galeyanı ile girdiği pozisyonu Müller'in gole çevirememesi maçın Bayern adına tek kırılma anı. Sonrasında olan biten tanıdık. Sonuçsuz top çevirmeler ve Milito'nun Van Buyten'i çuval gibi yatırışı. Milito'nun hakkını teslim etmek bir yana, bu seviyede, bu noktada bu çalımı yemek? Milito'ya verelim krediyi biz yine de, zira gözümde Inter'in sempatik birkaç tarafından biri. Ve sonrası yine aynı Bayern adına.

Ölü bir 90 dakika geçirdi Van Gaal'in takımı ve bir önceki Inter maçında söylediğimi tekrarlayacağım; bazen kaos iyidir bu oyunda. Avrupa Şampiyonası sırasında rakiplerimizin bizimle ilgili söyledikleri şey bu idi; tahmin edilememe. Oyun içinde geçirdiğimiz evrim. B planı olarak algılanmasın bu. Hem Barcelona'nın, hem Bayern'in Inter'i kırmak adına bir şey üretememelerindeki temel etken sistem takıntılı olmaları. İşte o sistemin antisini bulan adam da sabahtan akşama kadar kibirlenmekte haklı hale geliyor bu durumda.

Muhakkak Van Gaal'in oyundan beklentileri farklıydı Hamit'i kenara alırken ama, Bastian Schweinsteiger'in hiçbir şey yapmadığı, Müller'in kafası kesik tavuklar gibi dolandığı bir maçta, hem oyun görüşü iyi olan, hem uzaktan şut kabiliyeti olan Hamit'in kenara gelmesi... Dediğim gibi, aklımızın yetmediği şeyler var bu oyunda, bizi aşan. Robben'in her topu alışında 2 direk, 2 gölge adam gördüğü bir maçta etkinliği bu kadar olurdu. Tıkandığındaki hücum alternatifi Ribery'de olmayınca... İş geliyor yine Inter'in savunmasına. Üzerine fazla bir şey söylemeye de lüzum yok sanırım...

Mourinho'yu sevmeyiz, oynattığı hoşumuza gitmez, bunlar ayrı konular. Bu kadar kötü bir finalin ardından bu kadar şey konuşuyorsak başka bir şeyler olmalı. Futbolun kendisi ile, yapısı, mantalitesi ne olursa olsun büyülenen biriyim ve Van Gaal oldum 70 dakika televizyon başında. Yazarken de öyle olma gayretinde oldum; maç bittiğinde de birkaç hafta önce olduğu gibi sinirlendim kazananın iyi futbol olmadığına ve söylendim. Bütün bunları düşünmeye iten adam Jose Mourinho. Ve bir başkasının bu kadroyu buralara getireceğine ihtimal dahi vermiyorum. Frank Lampard, John Terry, Cambiasso, Milito ve hatta aylardır farklı bir role bürünen Eto'o. Kabul etmek gerekir ki, bu adam ile çok değiştiler ve bu adam ile daha fazla, daha değişik biçimde konuşuldular. Kibiri bir yana, yaptıkları için tebrik edilmeli; Robben'in sarılışındaki içtenlikten, bu adamdaki adını koyamadığım şeyi takdir etmeli...

Inter şampiyon ve şampiyon olduğunun akşamı hocasını, kupayı kaldırdığı yerde bırakıyor. Her sezon olduğu gibi başka bir hikayeyi arkamızda bırakıyoruz bizde. Tebrikler Nerazzurilere...






Fotoğraflar @La gazetta dello sport, uefa.com

M. Can Mutlu

3 YORUM:

Adsız dedi ki...

Hamit çıkana kadr gol atsın diye bekeldim durdum ama maalesef :D

Arda dedi ki...

Blogunuza yeni rastladım.Ben de Galatasaray ağırlıklı futbol temalı yazılar yazıyorum blogumda.Sizi de görmekten mutluluk duyarım.

Shareef dedi ki...

Benim ilgimi bütün bunların dışında şu çekiyor, nasıl olur da dünya da nefret edeni daha çok olan bir adamın. Bu kadar kendisini mourinho'ya adayan futbolcuları olur. Mourinho ben özel biriyim diyor ve tamam bu kibir.. Ama oyuncuları da o çok özel biri diyor bu ne anlama geliyor acaba.. Sanıyorum Mourinho'nun kişiliğinden dolayı, bir şeyleri kaçırıyoruz. Ne dersiniz ?

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan