7 Mayıs 2010 Cuma

Şampiyona İthafen || " Fransız Değiliz, Marsilyalıyız ! "


Beyaz - Mavi şehir Marsilya...

Fransa'nın Napoli'si...

Siyasi olarak Fransa'ya, Coğrafi olarak Avrupa'ya bağlı... Gerçekte ise Marsilya'nın Fransa'nın kalanıyla hiçbir ilgisi yoktur. Mevlana şehridir bir nevi, "gel kim olursan ol gel." Her renkten, tenden insan...

Diğer Fransız kentlerinden çok farklı. En sığ tabir ile 'kozmopolit'. Takımları OL. Marsilya'ya sıkı sıkıya bağlı bir şehir. OL. Marsilya, Marsilya şehrinin çocuğudur; çekicidir, üreticidir, sürekli kaynama halindedir, ne zaman ne olacağını kestiremezsiniz; tutkuludur, açıkgözlüdür, gözü karadır... Marsilya'nın bir eşi daha yoktur. Bizlerinde Fransa'da en çok OL. Marsilya mavisini sevmemiz için birçok neden var... En güzeli Velodrome kale arkası belki de... Şampiyonluğun kutlandığı Rennes maçında Türkiye, Cezayir, İskoçya, İrlanda, Jamaika bayrakları sallandı aynı anda... 

18 Yıl bekledi Marsilya...

Marsilyalı gençlere göre orası Fransa değil, Kuzey Afrika veya Marakeshtir. Bu yüzden şampiyon olan sadece Marsilya değil. Cezayir, Fas, Tunus... Tüm Kuzey Afrika...

Yıllarca çirkef şikeci politikacı başkan Tapie'nin oyuncağı olup solcu siyahi başkan Diouf'la yeniden doğan efsane Fransa Lig 1 Şampiyonu... Marsilya'yı Marsilya yapan ve şimdi aramızda olmayan Dreyfus'a ithafen, 1992-1993'te şikeci başkan Tapie nedeniyle şampiyonluğu elinden alınan teknik adam Didier Deschamps'a ithafen, bir kasırga içinden takımı alıp alt yapının ve bugünlerin bir nevi hazırlayıcısı olan Eric Gerets'e ithafen, Hainze attı, Niang attı ve Lucho Gonzalez attı şampiyonluğun kutlandığı maçta...


Geçmişe gidelim biraz...

1988-1993 yılları arasına, bir başka Beyaz - Mavi hikayeye. 2009-2010 sezonunda alınan şampiyonluğu anlamlı kılan yıllara...

Marsilya'nın Yükselişi

1986 yılında Fransa'nın finans ustası, batan şirketleri kurtarmasıyla şöhret yapmış politik şahsiyet Bernard Tapie kulübü satın aldığında takım ligi 12. sırada bitirmişti. Fransız politikasının yükselen ismi Tapie hemen takıma yatırım yapmaya başladı. Karl-heinz Förster ve Alain Giresse transferleriyle hızlı bir giriş yapmıştı piyasaya. Takım ikinci sezonunda ikinci olarak yükselişe geçeceğin sinyallerini verdi. Papin-Allofs ikilisiyle hücumda iyi olan takım defans sorunlarına çözüm bulamayınca 87-88 sezonunda ancak altıncı olabildi. 88 öncesi dönemi bu şekilde özetledikten sonra 88-89 sezonuna gelelim.

Bu sezon Marsilya için dönüm noktası olacaktı. Sezon başladığında Olimpik Marsilya şon şampiyonluğunu 1971-72 sezonunda almıştı. Yani aradan tam 17 sene geçmişti. Takımın başına da Hidalgo'nun yerine Gerard Gili geldi. 17 senedir bu anı bekliyorlardı. Auxerre'den 22 milyon frank gibi rekor ücretle transfer edilen Eric Cantona, takımın golcüsü Jean-Pierre Papin, defansı toparlayan Förster, diğer yetenekli oyuncular Abedi Pele, Santini ve Sauzee gibi isimlerle ikinci Paris Saint Germain'in önünde şampiyon olmayı başardılar. Marsilya halkı sokaklara dökülmüştü bile. Papin 22 golle Gol Kralı oldu.

89-90 sezonunda Avrupa Kupaları'nda da söz sahibi olacak bir Marsilya için kolları sıvayan Tapie, Uruguaylı süper yetenek Enzo Francescoli'yi takıma kazandırdı. Dahası defansı kuvvetlendirmek için Monaco'dan hem sağ bek, hem de libero olarak oynayabilen Amaros'u ve Tottenham'ın hızlı kanat oyuncusu Waddle'ı takıma kazandırdı. (Üstteki resimde) 34'lük Tigana da orta sahaya parsellemek için takıma katılmıştı. Papin o sezon 30 gol atarak tekrar Gol Kralı oldu. Francescoli ise 11 golle ona destek verdi. Avrupa'da da yarı-final gördü takım ama Benfica'ya elendi. Başarılı bir sezondu her şeye rağmen.

90-91 sezonu başladığında flaş transferler bitmedi. Auxerre'den Boli, artık yaşlanan Förster'in yerini alacaktı. Kızılyıldız'ın müthiş oyuncusu Dragan Stojkovic de takıma katılanlardandı. Ayrıca St. Etienne'den Laurent Fournier, Lille'den geri dönen Ganalı Abedi Pele ve Pardo ile beraber gelmiş geçmiş en iyi Marsilya kadrolarından biri kurulmuştu. Üstüne bir de Cantona kiralık gittiği Montpellier'de çıkarttığı olaylara rağmen takıma Fransa Kupası'nı kazandırmıştı ve bu yüzden takıma geri dönmeyi hak etmişti. Francescoli'nin Cagliari'nin yolunu tutması bile üzemezdi bu transferle coşan taraftarı. Takım iki antrenörle çalışmasına rağmen (Beckenbauer ve Goethals) ligi yine şampiyon bitirdi ve üçüncü kez üst üste şampiyonluğunu ilân etti. Papin ise bu sefer 22 gol atarak gol kralı oldu. Beckenbauer ise Cantona'yı en çok kullanan Marsilya teknik direktörü olarak tarihe geçti ama ilk 11 konusunda Tapie ile kapışınca, hatta Tapie kadroyu belirmek isteyince istifa etti. Yarım sezonluğuna onun yerine gelen Goethals ise kulüp için önemli işler yapacaktı.

Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ise Dinamo Tiran, Lech Prozan, geçen senenin şampiyonu AC Milan ve Spartak Moskova'yı sırasıyla yenerek finale ulaşmıştı takım. Rakipleri Yugoslavların müthiş takımı Kızılyıldız'dı. Müthiş bir kapışma sonucunda maçın normal süresi ve uzatmaları 0-0 bitti. Penaltılara sıra geldiğinde, ilk vuruşta Amaros'un penaltıyı kaçırması Marsilya'yı kupadan etti. Penaltıların hepsini gole çeviren Kızılyıldız kupayı kaldırdı. Ateşli Marsilya taraftarı boynü bükük ayrıldı Bari kentindeki San Nicola stadından. Ama her sene yükselişteydiler. Yarı-final ve final oynamışlardı. Şimdi kupayı alma sırası gelmişti.

91-92 sezonunda Angloma ve Deschamps takıma monte edildiler. İstenileni veremeyen büyük yetenek Stojkovic ise Verona'ya kiralandı. Cantona da şok bir kararla Nimes'e gönderildi. Takımın başına da geçen sezonki Şampiyon Kulüpler Kupası Finali'ni taktik hatayla kaybettiği iddia edilen geçici antrenör Goethals'ın yerine daha önce PSG'de başarılı olan ve ülkeyi tanıyan Tomislav Iviç getirildi. Yine de devre arasında takım ikinci kez Belçikalı kurt antrenör Goethals'a kaldı. Buna karşın takım Monaco'nun altı puan önünde bir kez daha şampiyondu. Dördüncü kez üst üste. Papin ise 27 golle dördüncü kez üst üste Gol kralı'ydı. Şampiyon Kulüpler'de ise işler iyi gitmemiş, takım ikinci turda Sparta Prag'a elenmişti.

Toz Pembe Günlerden Kara Yıllara

92-93 sezonunda ise daha sansasyonel transferler yapıldı. Zaten bırakmak isteyen Goethals'ın yerine bu kez de asistanı Jean Fernandez getirildi. Hedef Şampiyon Kulüpler Kupası'ydı. Alen Boksic gelmiş, Toulouse kalecisi Fabien Barthez ise Olmeta'nın yerini kapmıştı. Nantes'in başarılı defans oyuncusu Desailly, yine Nantes'i coşturan başka bir isim Eydelie, Kamerun'un başarılı oyuncusu Omam-Biyik ve de Alman milli takımının golcüsü Rudi Völler takıma katılan diğer büyük isimlerdi. Papin'i ise Milan'a kaptırmışlardı. Bu büyük transferlere karşın antrenör bu kez de Kasım ayında değişmiş ve üçüncü kez Belçikalı Roland Goethals takımın başına geçmişti. Üstad, bu kez sezon sonunda bırakacağını şart koşmuştu. Takım iyi gidiyordu. Boksic 23 gol atarak müthiş bir oyun ortaya koydu sezon boyunca. Völler de 18 golle onu takip etmişti. Takım şampiyon oldu. O sene Şampiyon Kulüpler Kupası, lig formatına dönüştürülüp Şampiyonlar Ligi adını almıştı ve Marsilya bu kupanın peşindeydi. Glentoran, Dinamo Bükreş geçildikten sonra gruplarda ise Rangers, Brügge ve CSKA Moskova'nın önünde lider olan Marsilya, finalde Milan'ın rakibi oldu.

Milan adına Van Basten ve Rijkaard'ın da forma giydiği, Gullit'in sakatlığı yüzünden oynamadığı maçta 44'üncü dakikada Boli yazdı golü ve başka gol olmayınca Marsilya, Papin'in sonradan oyuna girdiği bu maçta kazanmayı bilip, 1 numaralı kupaya uzanan tek Fransız takımı oldu. Bugünde de bu durum değişmemiştir. Bu kupanın alınmasıyla kurt hoca Raymond Goethals da kupayı alan en yaşlı antrenör olmuştur.


Marcel Desailly Milan ile oynadıkları final gününü anlatsın bize;

" Her şey çok güzel. Baştan aşağıya masmavi bir stad. Marsilya mavisi... 26 Mayıs 1993, Çarşamba akşamı, Şampiyonlar Ligi ginali için Münih Olimpiyat Stadı'na adımımı atıyorum, sanki Bavyera'da değilde bizim Vélodrome Stadı'ndayız... Acaba kaç kişi? Bir çoğu Kızılyıldız'a kaybettiğimiz finalin üzüntüsü içinde. Ve şimdi Almanya'da bir futbol devi Milan karşısındayız... 

Sahada ısınma hareketleri yapıyorum fakat bir türlü ısınamıyorum. Hepsi boşuna... Tribünlere bakıyorum. Buraya kadar gelmemde önemli rolü olan eşim Virginie'yi seçmeye çalışıyorum. Milan'lı oyuncuları da süzüyorum... Maldini, Baresi, Van Basten, Rijkaard... Bizden daha güçlü değiller ama gözüm korkuyor. Yaptıkları her şeyde 'klas' bir damga var. 

Birçok maçta olduğu gibi bu maçta da aklımda sadece Boli'nin attığı gol kaldı. İlk yarının sonlarında Abedi Pele'nin kullandığı kornerde yükselip topu ağlara göndermişti. Ben Avrupa Şampiyonu bir takımın parçası olmuştum böylece... "

Her şey toz pembeydi. Ligde beş kez üst üste şampiyon olunmuş, Şampiyonlar Ligi kazanılmıştı. Ama Glassmann ortaya çıkmıştı! Valenciennesli bir futbolcu olan Glassmann, Marsilyalı futbolcu Eydelie'nin kendisi ve takımın diğer oyuncuları Robert ile Burruchaga'ya rüşvet teklif ettiğini iddia ediyordu. İddiasına göre Eydelie onlara kendilerini fazla kasmamaları ve sakatlamamaları için para vermeyi teklif etmişti. Daha sonra yapılan araştırmalarda Tapie'nin Eydelie aracılığıyla Burruchaga, Robert ve Glassmann'a rüşvet teklif ettiği kanıtlandı. Paranın bir kısmı Robert'in kayınvalidesinin bahçesine gömülü bulundu. Bu skandal üzerine Marsilya'nın şampiyonluğu iptal edildi. Kulübün Şampiyonlar Ligi'nde oynama hakkı elinden alındı. Bunun üzerine UEFA da Süper Kupa ve Kıtalararası Kupa maçlarına çıkamayacaklarını bildirdi. Çalkantılı günler başlamıştı. Tapie ömür boyu men cezası yedi. Eydelie de 17 gün hapis yattıktan sonra, 1 sene men cezası aldı. Sportif Direktör hapse girdi. Valenciennesli oyuncular Robert ve Burruchaga da 2 yıl men cezası aldılar. Glassman ise FIFA fair-play ödülüne lâyık görüldü.

Takım tüm kargaşaya rağmen sezon, antrenör Marc Bourrier yönetiminde 93-94 sonunda ligi ikinci sırada bitirmeyi becerdiyse de, finansal zorluklarla karşı karşıyaydı ve bu arada davaların sonuçlanmasıyla finansal yetersizlikler bahane edilerek ikinci lige düşürüldü. Bir efsaneyi yaratan Tapie, aynı efsaneye taraftarların ve kulübün adını da lekeyerek son verdi.

Bundan sonra takım ikinci lig şampiyonu olduysa da, finansal yetersizlikler tekrar bahane edildi ve takım Ligue 1'a döndürülmedi. Tapie gitmeliydi. Vergi yolsuzluğu yapmak, yalancı şahit tutmak ve de rüşvet vermek suçlarından da soruşturma altındaydı. 1995 yılında suçu sabit görüldü ve hapse düştü. Yerine geçen eski arkadaşı ve Adidas'ın sahibi Robert Louis-Dreyfus (ki Adidas'ı Tapie'den satın almıştı) ise 1996 yılında kulübü satın alarak tekrar birinci lige çıkardı. 4 Temmuz 2009'da ölen rahmetli bugünü görmeyi çok isterdi herhâlde. Çünkü dün günlerden 5 Mayıs 2010 Perşembe'ydi, Olimpik Marsilya 18 yıl aradan sonra yine Fransa şampiyonu olmuştu!


En İyi Oyuncu: Beş sezonluk dönemin dördünde yer alan Jean-Pierre Papin elbette takımın en önemli isimi. Takımın gol yükünü çeken Papin, gösterdiği performansla Milan'a da gitmişti. Son vuruşlardaki görülmemiş ustalığı ve hiç de fena olmayan diğer teknik özellikleriyle yıllarca Fransa'nın en iyi forvet adamı oldu. Milan'a gittiğinde zayıf kalan fiziğinin de etkisiyle başarılı olamadıysa da, Fransa'da her zaman bir efsanedir Papin. Ülkemizde de onun isminin Türk versiyonlarını yaratmadık mı?

Taktik: Marsilya, Gilli teknik direktörlüğü döneminde dengeli bir futbol oynuyordu ama şampiyon oldukları sene gol sıkıntısı yaşıyorlardı ve bu yüzden Avrupa'da başarı gelmemişti. Ertesi sezon ise 75 gol atarak hücumda güçlendiler. Defansif özellikler ayıydı, bu sefer 34 gol yemişlerdi. 4-4-2 oynuyorlardı. Beckenbauer'in takımı ise futbolun gereklerini daha fazla yerine getirmeye çalışıyor, tempo yapıyordu. Gol yüzdeleri iyi durumdaydı ve daha az gol yiyorlardı. Daha sonra Beckebauer döneminde biraz daha akıcı futbol oynadılar. Goethals ise üç şampiyonluğu sonradan takımın başına geçerek kazanmıştı. Kriz yönetiminde çok iyiydi. Bizzat takımın başında olduğu dönemde hem geride, hem ileride organize olmak isteyen bir takım vardı. Hemen hemen Beckenbauer dönemindeki futbolun, biraz daha temposuzunu oynatıyordu. Gilli sonrası Marsilyası atak ve golcüydü. Defansta da organizeydi açıkçası. 4-4-2'den vazgeçmediler hiç.

F. Kaan Kavuşan | Klasik Futbol 

&

Oğuz Öztürk

3 YORUM:

Luigi Ferraris dedi ki...

Güzel yazı teşekkürler. Allez Marseille!

9.15 dedi ki...

çok güzel yazmışsın ellerine sağlık.

bağış dedi ki...

sevgili kaan ve oğuz, teşekkürler.

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan