30 Haziran 2009 Salı

Ulrich Stielike

1954'te Baden Württemberg'de doğdu ve 'katı' Alman defans mantelitesinin babalarından biri olarak kabul edildi Ulrich Stielike...Çok yönlüydü aslında. Hem liberoda oynardı, hem de stoperde. Zaman zaman orta sahada bile oynadı. 1973'te Borussia camiası ile tanıştığında yakışıklı bir delikanlıydı. Daha ilk senesinde DFB Pokal'ı kaldırdı. Bu, upuzun bir kariyerin ilk başarısıydı. 75,76,77 yıllarında üç kere arka arkaya şampiyon olan takımın göz bebeğiydi. Çabucak farkedildi haliyle...Real Madrid defansı için aradığı ilacı onda bulmuştu. Borussia'daki geleneğini sürdürdü. Üç şampiyonluk da burada arka arkaya tattı. Real Madrid'deki performasnı ile yılın oyuncusu seçildiğinde henüz 25 yaşındaydı. 2 Copa Del Rey, bir Uefa kupası sapını tuttu. İsviçre'ye Neuchatel Xamax'a transfer oldu ve burada da şampiyonluk yaşadı. Futboldan sonra kendisi gibi yetenekli defans oyuncuları yetiştirmek için teknik direktörlüğe doğru kaydı. 18 Kasım 2003, Türkiye-Almanya ümit milli maçında Almanya kulübesinde gördük kendisini... İnadını ve onu ''Stielike'' yapan disiplinini gençlere zerk ederken...2006 Dünya Kupası'nda Fildişi Sahilleri'nin başında o vardı. Sonrasında FC Sion ve Katar'da Al-Arabi... En güzel günlerini Real Madrid'de yaşadığı söyledi hep... Zaten Stielike olmasını sağlayan da Real Madrid olmuştu. Bugün hala çoğu Alman defans oyuncusunun örnek aldığı isimlerin başında geliyor.

Years                  Club                               App (Gls)
1973-1977          Borussia M'gladbach          109 (12)

1977-1985         Real Madrid                         215 (41)

1985-1988        Neuchatel Xamax                   66 (0)

Teknik Direktörlük Kariyeri :

1989-1991 - Switzerland
1992-1994 - Neuchâtel Xamax
1994-1995 - SV Waldhof Mannheim
1996 -           UD Almeria
1998 -           Germany (youth teams) 
1998-2000- Germany (assistant)
2000-2006-Germany (youth teams)
2006-2008-Ivory Coast
2008-           FC Sion
2009-present-Al-Arabi
 


Sheva

Nerede şimdi eski Sheva ? Milan günlerini hatırladıkça üzülüyorum gerçkekten. Milan'dan Chelsea'ye gitmesine sebep olan Ancelotti, şimdi Chelsea'nin başında. Milan'da şuan kiralık duran Sheva'nın tekrar Chelsea'ye dönüp Ancelotti ile çalışıp çalışmayacağı merak konusu. Bence hala eski günlerine dönmesi için önünde bir fırsat var. Sürekli oynayabileceği bir takıma gibip biz futbol dilencilerine eski Sheva'yı yeniden izletebilir...

Hugo Broos

Ne yalan söyleyeyim Türkiye'ye gelmeden önce onunla ilgili pek birşey bilmiyordum. Tek bildiğim Efsane Belçika kadrosunda Gerets ve Scifo gibi isimlerle bir arada oynadığıydı. Şimdi bence kendisnin işi biraz zor gibi. Süper Lig bir okul, Trabzonspor ise okulun en haylaz sınıfılarından biri...Hugo öğencilerine yapacağı ilk sınava kadar kimin çalışkan kimin tembel olduğunu anlayamayacak. Bu yüzden işi çok zor. Yönetim baskıyı kafasına takmayacak bir teknik direktör getirmek için böyle bir tercih yapmış olabilir. Konu ile ilgili Güntekin Onay bir espri yaptı geçenlerde : ''Metin Diyadin kaç ay sonra takımın başında olur?''...

29 Haziran 2009 Pazartesi

2009 Konfederasyonlar Kupası'nın Ardından...

2009 Konfederasyonlar Kupası çok keyifli geçti (vuvuzela hariç) önce onu söylemek gerek. Vuvuzela denen saçmalıkla ilgili okadar uzun şeyler yazmayacağım, zira onunla ilgili yazılması ve söylenmesi gereken ne varsa yapıldı. Tek söylemek istediğim sıcak yaz akşamımızda keyifli bir maç seyretmek isterken evin içinde sanki arı dolaşıyormuş hissi verdirerek turnuvayı berbat ettiğidir. Barnebeu'daki sese kızanlar bu uğultunun yanında orayı da aradılar. Buradan tüm Vuvuzela üreticilerine Teşekkürlerimi(!) iletiyorum. Katılan ülkeleri de bir not olarak düşelim : Güney Afrika (ev sahibi), İtalya (2006 Dünya Kupası şampiyonu), ABD(2007 Concacaf altın kupa şampiyonu),Brezilya (Copa America 2007 şampiyonu), Irak (2007 Asya kupası şampiyonu), Mısır (2008 Afrika Uluslar Kupası şampiyonu), İspanya (Euro 2008 şampiyonu) ve Yeni Zelenda (2008 Okyanusya kupası şampiyonu)

Başta da belirttim kupa gerçekten güzel ve zevkli geçti. Şahsım adına normal bir Dünya Kupası tadı aldığımı söylemeleyim. Bunca çalışmadan sonra gelecek sene nihayet Afrika'da düzenlenecek olan Dünya Kupası'nın provası başarıyla geçilmiş oldu. Güney Afrikalılar bu işin üstesinden tüm olumsuzluklara rağmen kalkabileceklerini göstermiş oldular. Tek sıkıntı yaratan durum Fifa'nın ücretsiz bilet dağıtarak stadları doldurmuş olabileceği. Ama bu da söylentiden ibaret. Dünya Kupası'nın atmosferinin bu kupadan daha büyük olacağı düşünülürse tribünlerin boş kalması gibi bir korkununda azalması gerekir.

Turnuvanın en iyi çıkış yapan takımı Amerika Birleşik Devletleri seçildi. 1994'ten bu yana başladıkları değişim, artık son noktasına gelmek üzere, bunu gördüm. Geçmişte Avrupa futbol piyasasına kazandırdıkları az sayıda futbolcu ile, şimdi ise komple bir takım olarak anılıyorlar. Turnuvadan önce bu kupaya kattıkları keyfi tahmin etmek gerçekten çok zordu. Fakat turnuvada tüm dikkatleri üzerlerine topladılar. 1994'ten beri beklenen şey olmuş gibi. Yani bu turnuva ABD'nin bir futbol ülkesi olmaya başladığının bir göstergesi. Zamanla en popüler spor olan Basketbolu bile geçebilir. 'Amerikalılar futboldan anlamaz' deyimi artık tarihe karışmış durumda. 2002, 2006 ve şimdi 2009... Giderek daha iyi oluyorlar...

İspanya turnuva öncesinde benim favorimdi. Bunda Euro 2008'in yanında harika kadroları ve yenilmezlik seriside etkilyidi. Fakat sürpriz bir şekilde ABD'ye elenmeleri onlar için çok üzücü oldu. Zira Dünya Kupası'nın bir provası olarak nitelendirilen bir organizasyonda 35 maçlık galibiyet serileri bozuldu. Fifa sıralamasında birinciliği bırakma gibi bir ihtimalde doğmuş durumda ancak biz futbol dilencilerinin ve benim gözümde şuan hala dünyanın en iyi takımı. Ben esas şimdi 2010'da neler yapabileceklerini merak ediyorum.


Brezilya bildiğimiz Brezilya. Tüm maçlarını aynı ciddiyetle ve izleyenlerine hep aynı keyfi yaşattırarak oynamayı başardılar. İtalya maçında en iyi oyunlarından bir tanesini sergilediler ve finalde 'Brezilya gibi' oynayarak ABD karşısında 2-0'dan 2-3 galip geldiler. Özellikle 3. golden sonra yaşanan sevinç ve heyecan görülmeye değerdi. Bu onların bu kupaya ne kadar adapte olduklarını gösteriyor bir yandan. Hiçbir turnuva Brezilyasız olmaz, burada da vardılar ve şampiyon oldular. Tebrikler Brezilya...

28 Haziran 2009 Pazar

Kaka'nın Pabuçları

Kaka'nın çok inançlı biri olduğu biliniyor. İsa'ya olan saygısını ve Aşkını Kramponlarına da işlemiş...


Lucho González

Lucho, benim çok beğendiğim bir orta saha oyuncusu. River'da zirve yaparken Jose Mourinho'nun bir kıyağı olarak Porto'ya gelmişti. Yetiştiği yer ise Huracan...Milli takıma da çağrılıyor bildiğiniz gibi. Ben onu daha iyi yerlerde görmek istemişimdir hep. Geçenlerde Xabi Alonso ile ilgilenen Perez'in, onu alamazsa Lucho'ya yönleneceği söylentileri yayılmıştı. Bu beni mutlu etmişti çünkü Lucho'nun Real Madrid forması giymesi, onun hakkettiği yerde olmasını sağlayacaktı. Fakat bu durum gerçekleşmedi. Lucho Gonzalez artık Marsilya'da oynayacak. L'equipe bu haberi kesin bir ifadeyle yayınladı. Lucho için Marsilya 18 Milyon Euro ödeyecek ve oyuncuya da 4 yıllık net 2 Milyon Euro verecek...

Lauren Cohan & Katie Cassidy

Şu aralar Supernatural'e takmış durumdayım. Çok beğendiğim bir dizi. Fakat arkadan takip ediyorum. Şuan 3. sezonunu izlemekteyim ve şu iki hatun tüm dikkatleri üzerlerine topluyorlar. Daha önce Megon Fox'un Tanrı'nın Sinema Dünyasına attığı bir gol olduğunu yazmıştım. Sanırım bu ikisi ile Tanrı 3. Golü çoktan bulmuş durumda...


Football Pizza

Güzel bir düşünce. Ülke taraftarları gittikleri ülkelerde bu işi sevip bol para verebilirler...
*resme tıklayıp büyük halini görebilirsiniz..



Futbolun Güzelliği #19



27 Haziran 2009 Cumartesi

Colombia 1994

Resme tıklayın...

Barnebeu'da Üçüncü Tribün...

Santiago Barnebeu'nun 3.Tribününde 45 derecelik açıyla buradan maçı seyredenler, sanırım ufak çaplı bir gerilim yaşıyorlardır bazen...

Santiago Barnebéu de Yeste

Kendi yıllarında güçsüz bir takımla oynadıkları maçtan önce : '' Bu takımla belki 1000 maç yapsak, sadece 1 ini kaybederiz. Ancak o maç bu maç mı onu bilemediğimden korkuyorum. ''

Nice Yıllara Kaptan...

Bugün büyük kaptan Raul'un doğum günü. Hala aynı Raul bana göre. Herkesin örnek alması gerektiği bir kişilik Raul... O, topla yaptığı cambazlıklarla ya da sürati ile hiç anılmadı... Hep vefakar oldu. Real Madrid'e kimler geldi kimler gitti, Raul kaldı...Forması için döktüğü ter ile, bütün takım yürürken koşmasıyla, tilki lakabını almasını sağlayan oyun zekası, efsane aşırtmaları, bitirişleri ve takımı defalarca ipten alışıyla büyük kaptan oldu Raul... Yaşayan efsane, iyi ki doğdun...

26 Haziran 2009 Cuma

Scorpion...

Yıllar yılı gözlerimize ve futbol zevkimize olabildiğince yenilikler getiren süper futbol şahsiyetidir Higuita. Blogda daha önce onunla ilgili birşeyler yazmak istedim ama şimdi fırsatım oldu. Futbolu yalnızca kazanmak amaçlı bir spor olarak görenler için lükstür Higuita gibi oyuncuları izlemek. Lakabı 'el loco'dur kendisinin; ispanyolca'da bildiginiz manyak anlamina gelmekte El Loco. Ama Dünya futbolu böyle 'manyaklarla' güzel oluyor bazen. Renk katıyorlar çünkü. Ama işlerinide yapıyorlar. Gazza, Valderrama ve Grobbelaar'da Higuita'nın türevlerinden. İnsanların hayal bile edemeyecekleri şeyleri, hayal etmeyi aşıp hayata dökebilmiş futbolculardır bunlar. Higuita'da böyleydi işte...

25 Haziran 2009 Perşembe

El Matador & Kaiser

Eskilere hep büyük bir ilgi duydum fakat Kempes ve Beckenbauer başkadır. Bana göre Kempes Arjantin resmi, Franz ise Almanya resmidir. Maradona'dan önce Arjantin milli takımının 10 numaralı oyuncusu,ve hala Arjantin' in Maradona`dan sonra taptığı 2.efsane futbolcudur Kempes. Hatta Riverlılara göre Maradona'dan bile daha iyidir. Zamanında uzun saçları ve dalyan gibi boyu ile bir idoldü. Şimdilerde 70'lerde genç olan futbol dilencileri televizyonda bir maç seyrederken bir frikik olduğunda 'bizim zamanımızda bir Kempes vardı, leblebi gibi atardı bunları...' demeden edemiyorlar... Beckenbauer ise "çağdaş libero" kavramını dünyaya tanıtan futbolcu olmuştur. Franz için bardağın boş tarafı: dünya kupası finalini hem oyuncu(1966) hem teknik direktör (1986) olarak kaybetmiş tek futbol adamı, bardağın dolu tarafı: dünya kupasını hem takım kaptanı (1974) hem teknik adam (1990) olarak kaldırmış tek futbol adamı olmuş olmasıdır. Ayrıca, aynı kulüpte hem kaptan, hem teknik direktör hem de başkan olarak şampiyonluk yaşamış başka birisi var mıdır acaba? Bu bile başlı başına efsane olması için yeterli. Hatta Almanya'nın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olması için yeterli. Başta da söyledim. Bana göre Kempes Arjantin, Franz Almanya demek. Gerisi hikaye...

Eskişehirspor 2010 Forvet Hattı

... Güzel olacak. Galatasaray'dan Ümit Karan'ın transferi tamamlandı. Bonservisi Lille'de bulunan Youla ile de anlaşma sağlandı. Şimdi Batuhan'ında takımda kalması bekleniyor. Yeni sezonda Youla-Ümit forvet hattının çok verimli olacağını düşünüyorum Es Es için. Özellikle Youla Ümit'i çok besleyebilir ve Ümit istediği golleri Es Es'te sıralayabilir. Ümit Karan için Cumartesi Atatürk Stadı'nda taraftara açık bir tören düzenlenecek... Şarkılar ise şimdiden yazılmaya başlanmış:

''Youla Gol ( Şık Şık )

Batu Gol ( Şık Şık )

Haydi bastır Ümit Karan sende koy ( şık şık )

Saldırın ( şık şık )

savaşın (şık şık )

Arkanızda biz varız hiç korkmayıııın''... (yeni tezahürat eskişehirspor forumlarından)

70's Brazil

Socrates & Pele

Football Cartoons

Tanıyabildiniz mi?

Albiol Real Madrid'te

İspanya formasıyla 19 yaş altı turnuvasında dikkat çektiği 2004 yılında, babasıyla birlikte Madrid'e Getafe'ye kiralık sözleşme imzalamaya giderken büyük bir trafik kazası geçirmesine rağmen ilerleyen yıllarda yaralarını sarıp Valencia'da istikrarı ve başarıyı yakalayarak İspanya milli takımında bile forma şansı bulmaya başlamış ve çok ta başarılı olmuştu. Real Madrid' e transfer olmasıyla olması gereken yere gitmiştir. Yaşı 23 olmasına rağmen olgun bir futbol oynamaktadır. Agresif, topu oyuna iyi sokabilen ve kademe anlayışı iyi olan bir defans oyuncusu. Madrid'e hayırlı olsun...

Guti


'' I Feel I still have a lot to contribute to this club...''

Nihat Kahveci Beşiktaş'ta

24 Haziran 2009 Çarşamba

Denilson - Nereden, Nereye...

Bir zamanlar Dünya Gençler Şampiyonasında herkesi kendine hayran bıraktırmış ve astronomik bir rakamla Real Betis'e transfer olarak Dünyanın en pahalı futbolcusu olmuştu. Yüksek top tekniği ve golcülüğü sebebiyle çok tutulmuştu. Betis küme düştükten sonra bir sezon ülkesinde takılıp, daha sonra yeniden Betis forması ile La liga'ya dönmüştü ve deyim yerindeyse belinden su almadığı defans oyuncusu çok az kalmıştı. Sonrasında beklenmedik bir düşüş başlamıştı onda. Bazı günlerde Vestel Manisa'ya imza attığı bile yazılıp çizilmişti. Kısa bir deneme sürecinin ardından Portsmouth'ta tutunamadı, Önce Bordoeux'a sonra da Arap Yarımadasına gitti Denilson. Sonrasında FC Dallas, Palmeiras ve Itumbiara yeni durakları oldu. Kaybolmuş gibi göründü hep ve kendini bulmak istiyordu fakat eskisi gibi hiçbir zaman olamadı. Belki macera yaşamak istemesindeni belki de artık bıkmışlığından, bilemiyorum ama son olarak Vietnam liginde görüldü... O ilk olarak Vietnam'a gittiğinde ben işin parasal yönünü düşündüğünü zannetmiyorum. Avrupa'da ya da kendi ülkesinde orta dereceli herhangi bir takıma imza da atabilirdi... Belkide Denilson kendisine bir misyon edinmişti ve Vietnam'a gitmesinin nedeni de buydu...Belki bu ülkede efsane olmak istedi ya da ne bileyim uzak diyarlarda gözlerden ırak yaşamını sürdürmek istedi... Fakat Denilson'un Vietnam macerası sadece 45 dk sürdü. İlk maçında frikikten bir gol attı. Vietnamlılar onu gördükleri için çok mutluydular ama 45 dakikanın sonunda ülkeden adeta kaçar gibi ayrıldı. Neden bilemiyorum. Belkide kendi kendine 'ben ne yapıyorum burda' gibi bir soru sormuştur...Gerçekten Denilson'u izlemek bir zevkti. Özellikle Real Betis'te iken... Dibe vurmak bu olsa gerek... Dünya'nın en pahalı oyuncusundan, Vietnam'a ve oradan belirsizliğe...

Balkan Futbolu #14 - Stadyumlar

Üsküp Şehir Stadı-Makedonya

Ulusal stadyum-Sofya

Steaua stadı-Bükreş

Qemal Stafa Stadı-Tiran

Podrogica stad-Karadağ

Marakana-Belgrad

Maksimir Stadı-Zagreb

Grbavica stadı-Saraybosna

Ferenc Puskas-Budapeşte

Apostolos Nikoladis-Atina

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan