11 Ağustos 2010 Çarşamba

Alex de Souza'nın Hikayesi #1



Benden Alex'e Saygı duruşu niteliğinde bir yazı dizisi olacak bu. Hem neler yaptığını hatırlayacağız, hem de hikayesini yazmış olacağız efsanenin. Alex büyük ihtimal Fenerbahçe'de son sezonunu yaşıyor. Belki de yazmak için daha erken. Ancak yine onun tartışıldığı şu günlerde 'senelerce onlarca futbolcu ile karşılaştırılmasına rağmen ayakta kalan' efsanemize bir saygı duruşu yapalım istedim... Elbette üç beş paragrafa sığdırmak çok zor olacak Alex'i, ancak hem blogun arşivine onu daha iyi kazımış oluruz, hem de onu tekrar okumak isteyenlere istediklerini verebilirim umarım.


***


Temmuz 2004... Fenerbahçe 2003-2004 sezonunu şampiyon olarak bitirmiş ve akıllarda ertesi sezon için transferde tek isim öne çıkıyor; Alex de Souza...

Alex'in o dönem Fenerbahçe'ye transferi o kadar uzun zamana yayıldı, daha gelmeden hakkında o kadar haber ve yorum yapılmıştı ki, sırtına çubuklu formayı giymeden gündeme damgasını vurmuştu.

Ve Sonunda gelmişti Alex de Souza. Hasretle beklenmişti... " Sevgili Fenerbahçe taraftarları bu haberlere sakın kanmayın. Alex malex gelmiyor. Gelmez. Gelemez. " Yazanlar pişmanlıklarını gizlemiyorlardı o gün... Ortega'dan dilimiz yanmıştı belki ama Alex çok farklıydı. Önceki kulübü Cruzeiro bir orkestraydı ve Alex ise onun şefiydi. Cruzeiro Alex ile birlikte 2003-2004 sezonunda alabileceği tüm kupaları almıştı neredeyse. Ve sıra ülke dışında kendini kanıtlamaya geldiğinde adres aylardır görüşülen Fenerbahçe olmuştu Alex için...

İlk sezonunda ve ilk maçlarında yavaş yavaş göz doldurmaya başlamıştı Alex ancak uyum sorununu göz önüne almayanlar ona 'balon' ya da 'gereksiz' demeye bile yeltenmişler ancak ilerleyen haftalarda ne kadar yanıldıklarını anlamışlardı. Bu dönemlerde çıkan 'Alex Real Madrid yolunda' haberleri ile çok ciddi görünmese de Alex'in önemini bir kez daha kanıtlar nitelikteydi.

2004-2005 sezonu bittiğinde Alex çoktan Fenerbahçe taraftarının taptığı bir isim haline gelmişti. Sanki herkes onun önündeki yılları ve Fenerbahçe ile özdeşleşecek oluşunu görüyor gibiydi. O sezon zavallı Alex bir sezona sığdırdığı 23 gole ve 14 asiste rağmen 'büyük maçların adamı değil' damgasını yemişti. Çok balık hafızalıydı bunu söyleyenler. Daha ilk sezonu olmasına rağmen çabuk unutuvermişlerdi Gençlerbirliğinden son 5 dakika da üç puanı nasıl aldığını ve daha birçok örneğini. Gelecek sezonlarda dahi bu tartışma bir türlü bitmeyecekti ve bitmedide. Henüz adaptasyon dönemindeyken 2004'ün ağustos ayında İstanbulspor filelerine bıraktığı ince golü bir hatırlayın hele...

Alex'in ilk sezonu; Türkiye Kupası'nda 3 gol 4 asist, Şampiyonlar Ligi'nde 1 gol 2 asist ve Lig'de 24 gol, 14 asist. 'Rakamlar herşeyi anlatır' diyenler üst satırları unutsunlar. Bu paragrafta onlara gelsin en güzelinden...

İlk sezonunda bizleri yeterince tatmin eden Alex ile ilgili ertesi sezonun ilk haftalarında akıllarınıza gelen olay ne oluyor? Samsunspor dendiğinde o enfes golü hatırlıyor musunuz? Ne güzel demişti Mehmet Demirkol o gol için; " "...Alex denen büyücü sinirimi alıp götürdü. ağzımı açık bırakarak. önümüzdeki taraftarlar da sevinmekten çok hayretle açık ağızlarına götürüyordu ellerini. 17'de bir basketçi kadar zıpladı. çok yüksekte topla buluştu baş aşağı. ve sert şandel vurdu sağıyla. bunun adı röveşata değil. röveşata insanların yapabileceği bir iştir...". O meşhur Samsunspor maçından sonra ise televizyonlara " Ancak hayal ederseniz böyle goller atabilirsiniz " demesinden sonra artık herkeslerin temennisi Alex'in büyük hayaller kurması yönündeydi. 2005-2006 sezonu iyi başlayıp kabus gibi bitse de bizim için, konumuz Alex olunca yine ilahımız bizi tatmin etmişti. O sezona pek alışık olmadığımız bonus saç stili ile karşımıza çıkan Alex Lig de zaten herşeyi yapıyordu. Hakkındaki 'Avrupa maçlarında yok' cümleleri de Şükrü Saraçoğlu'nda oynanan PSV maçı ile biraz olsun rafa kaldırılıyordu.

Alex futbolun sadece 'gol' ve 'asist' kısmını seviyordu sadece. Belki doğruydu, ikili mücadelelerde pek görünmezdi, pres çok yapmazdı. Ancak net bir şekilde Alex eğer pres yapıyorsa çoktan bir şeyleri sezerdi ve kaptığı top kesinlikle gol olurdu. Biz ise zaten bu durumdan memnunduk. Alex'in görevi zaten buydu... 2005-2006 sezonu ile birlikte Fenerbahçe'de ikinci sezonunu geçiren Alex Fenerbahçe forması ile oynadığı tüm maçlarda Fenerbahçe'nin attığı tüm gollerin % 47'sine ya golü atarak ya da asist yaparak katkı sağlamıştı. Rakamların dilinden sonra Alex'e çok büyük eleştiriler yöneltmek biraz ironi oluyordu. Alex gol ve asistlerine devam ederkende yediği tekmelere isyan etmekten başka herhangi bir itirazı, terbiyesizliği, rakibe hareketi olmaması da ince bir ayrıntıydı... Alex Fenerbahçe'nin unutulmazı olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu ve bundan kimsenin şüphesi yoktu. 2005-2006 sezonu Alex için iyi başlayıp kötü bitse de (son anda kaçan şampiyonluk, 2006 Dünya Kupası kadrosuna çağrılması beklenirken alınmaması) bir efsane büyümeye devam ediyordu...



0 YORUM:

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan