18 Haziran 2010 Cuma

İspanya'dan Büyük Beklentiler ve Azteklere bir Teşekkür...


Kupada yaşanan ilk büyük sürprizin kurbanı maalesef İspanya oldu. Beklentilerin büyüklüğü aynı boyutlarda bir hala kırıklığını da beraberinde getirmiş oldu şanssızlıklarla beraber...

İspanya milli takımı Almanya'da 2006'da düzenlenen Dünya Kupası'nda yine alışıldığı üzere hayal kırıklığı yaratmış ve Euro 2008 öncesi de kupayı almasının zor olduğu görüşünde birleşilen bir takımdı. En azından harika bir futbol oynayıp şampiyon olacakları çok az kişi tarafından iddia ediliyordu. Bu durum hem onların üzerindeki baskıyı azaltmıştı, hem de istedikleri oyunu rahatlıkla sahaya yansıtıp finale kadar gitmelerine neden olmuştu. Fakat şimdi 2010 Dünya Kupası'nda beklentiler İspanya'nın şampiyon olacağı yönünde. 2 yıl önce Viyana'da Almanya ile oynayan İspanya milli takımı ile Kupa'da İsviçre karşısında mağlup olan İspanya milli takımı arasında kağıt üzerinde ne gibi farklar vardı? Gerçekten çok az. Orta alanda Senna'nın bölgesinde Xabi Alonso, defanstaki Marchena'nın yerinde ise Pique dışında hiçbir fark yok. Kenarda oturan sorumlu ise Aragones değil, Del Bosque ki bunun somut anlamda İspanya'nın oyununa çok fazla eksi bir etki yaratacağını ve İsviçre maçında yarattığını da düşünmüyorum...

İspanya tıpkı Euro 2008 ve onun devamında gelen oyun tarzının aynısı ile başladı İsviçre maçına ancak son düdük çaldığında skor tabelasında İsviçre'nin maçı 1-0 kazandığı yazıyordu. Peki bu nasıl gerçekleşti? Şimdilik herşeyden bağımsız olarak bu konu hakkında söylenebilecek iki şey var. Biri İsviçre'nin ütündeki O. Hitzfeld etkisi, diğeri de İspanya'nın ciddi anlamdaki şanssızlığı ve üzerlerindeki büyük beklentiler...  Özellikle İsviçre'nin başında O. Hitzfeld'in bulunması diğer iki etkenden kat be kat daha etkiliydi İsviçre'nin galibiyetinde. İSpanyol futbolunun sık sık ayağa pas yapan ve rakibi bunaltan pas trafiğinin karşısında Hitzfeld'in bir anda tek bir pas ile pozisyon bulabilen bir takım yaratması İspanyolları zora sokan bir etken oldu. Herşeyin farkındaydılar ve önlemlerde buna yönelik geldi doğal olarak. İsviçre'de İspanyolların öldürücü pas trafiğini kesmenin yollarına başvurup başarısız olmak yerine Hitzfeld'in farklı oyun anlayışını deneyerek (kimilerine göre anti futbol ya da kötü futbol) Kupanın ilk sürpriz sonucuna da ulaşmış oldu. Maç sonunda yapılan şu örnekleme de esasında deyim yerinde ise 'cuk' oturan cinstendi. " İspanya Barcelona ise Hitzfeld Mourinho idi..."

Ancak İsviçre maçının sonucu ne olursa olsun bu durum halen İspanya'nın turnuvanın favorisi olduğu gerçeğini değiştirmez. Hitzfeld'in İspanyollar karşısında aldığı önlemlerden bağımsız olarak İspanya'nın yine ayağa çok iyi paslar yaptığı, bunların neticesinde maçı çevirebilecek pozisyonlar bulduğu ama daha önce de dediğim gibi ufak ta olsa şanssızlık faktörünün de etkili olması yenilgiyi hazırladı... İspanya'nın beklendiği üzere öyle ya da böyle gruptan çıkacağını düşünüyorum ancak zor olan İspanya'nın gruptan ikinci olarak çıkması halinde Brezilya ile karşılaşma ihtimali...

Gelelim 'Fransızlara'... Görmüş olduk ki Futbolunda adaleti varmış bazı zamanlarda. T. Henry'nin maç 2-0'a geldiğinde yedek kulübesindeki yüz ifadesini görünce 'adalet' diyen sadece ben değildim büyük ihtimal. İrlandalı kardeşlerimiz Dublin'deki publarda 22'lik Hernandez'in ve 37'lik Blanco'nun golüyle kocaman bir selam çaktılar Paris'e doğru... Maça Meksika'nın İrlanda yeşli be beyazı ile sahaya çıkması da pek bir manidar oldu doğrusu... 1998'de Dünya Şampiyonu olan bir ülkeydi Fransa.

Popülerdi de ayrıca... Euro 2000'de İtalya karşısındaki oyunları, Trezeguet'in volesi unutulmadı. Yıllar geçti, Henry denen bir adam yemyeşil İrlanda'nın hayallerini yıktı, şimdi de ortaya Fransız şairi görünümlü, elindeki yıldızları kullanamayan ve bir aksilik çıkıpta Fransa'yı yönetmeye devam etmesini istediğim, Eric Cantona'nın " 16. Louis'den bu yana Fransa'nın başına gelen en kötü şey" dediği R. Domanech'in rezil Fransa'sı çıktı ortaya... Bana da şimdi içimin yağlarının erimesinin keyfini çıkartmak ve Fransa karşısında Bafana Bafanalara da başarılar dilemek kalıyor... Paris'in Fransa 98 ruhu beklerken karşısında Kore ve Japonya'da gol atamadan elenen 2002 ruhunu bulması da çok manidar oldu. Hoşgeldin 2002 ruhu...



Fever Pitch ile Taktiksel Bakış; 

Arjantin 4-1 Güney Kore

"... Arjantin'in sahaya dizilişi ciddi derecede sıkıntılı bana göre. Di Maria ve Maxi çok çizgideler böyle bir yapı için. Kenarları kapatayım derken göbeğin savunmasını tamamı ile Mascherano'ya bırakmak ne kadar akıl karı? Sakatlığı geçince Veron girecektir bu bölgeye ama Arjantin'in hatlarının kopukluğu devam ediyor. Koca maç boyu atılan gollerin hiçbiri setler üzerinden gelmedi. Nijerya maçında da benzer sıkıntı vardı. Son bölgeye kadar geliyor Arjantin ama son bölgede tamamen isimlerin ayağına bakıyoru; ki Messi şu ana kadar fazlasıyla yapıyor üzerine düşeni. Ancak hatları sağlam, sert bir takım kısırlaştıracaktır Arjantin'i. Mutlak suretle son bölgede hücum çeşitliliği sağlamalılar. Orta saha ise rakipler tarafından kolay geçiliyor. Cambiasso'nun olması, takımı daha sert, daha dengeli, daha organize hale getirebilirdi. Cambiasso'nun topla çıkışları da uç bölgede ekstra adam ihtiyacını, hücum koordinasyonunu getirebilirdi Arjantin'e. Güney Kore ise organizasyonu zayıf Arjantin'i birinci bölgede pasifize edip, en iyi yaptıkları iş olan çabuk oyunlar yıkma peşindeydi. Kendi kalelerine attıkları gol motivasyon olarak dağıttı onları. Demichelis'in hediyesi sonrası biraz daha cesur çıkışlar yaptılar ama buldukları bir tane net pozisyon var. Eh gol için açılırsanız Messi gibi bir adamın işini kolaylaştırıyorsunuz istemeden.... "

" Higuain ceza alanındaki ışığın ve gol arzusunun diğer adı.."



Fransa:0 Meksika:2

" ... Meksika ise sabırlı bir şekilde mücadele etti, sakatlanana kadar uzun toplarla soldan Vela'yı savunma arkasına sarkıtmakta 1-2 kere başarılı da oldular ama Vela'nın yanlış seçimleri Meksika'yı erken bir golden etti. Daha sonra Vela oyundan çıkınca ben Guardado'yu beklerken oyuna Barrera girdi, daha önce hiç izlemediğim bu oyuncuyu gayet başarılı buldum, Franco hariç Meksika hücum hattının genel özelliklerini taşıyan kısa, hızlı, çevik ve teknik bir oyuncu izlenimi verdi Barrera; kısacası Vela'yı aratmadı. Bunun dışında Franco ile de bazı müsait pozisyonları değerlendiremeyen Meksika'da ataklar genelde hep sol kanattan gelişse de Giovani Dos Santos yine de etkili bir oyun ortaya koydu. Dikkatimi en çok çeken isimse hem savunmada hem de hücumda maç boyu müthiş oynayan Salcido oldu... "


" Herşeyin Kısa Bir Özeti gibi..."



"Azteklere Teşekkürler..."


Günün Bonusu zavallı Robert Green. Antrenmanda da ABD karşısında yediği golün benzerini yemiş, topu elinden kaçırmış...

Oh God!

0 YORUM:

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan