Nisan aylarında Eskişehir ayrı bir güzel olur. Hızına yetişemezsin bu vakitler. Sahada oynanan oyunda tıpkı Nisan aynının Eskişehir'i gibiydi. Hızlıydı... Eskişehir'de Nisan'ı güzel yapan etkenlerden biri, her daim sürprize açık olması havanın... Sabah yağmur yağar, öğlen bir bakmışsınız günlük güneşlik. Büyüklerimiz çok anlatır, Nisan'da kar yağar, bir hafta da hava yine açılır Eskişehir'de... Batuhan Karadeniz ile maçın hemen başında öne geçen Eskişehirspor, yağmur gibi geldi. (Alper Potuk'a parantez açmadan olmaz. Golden önce bir sanatçı gibi getirdi meşin yuvarlağı...) Sonra Caner Erkin ve Niang'ın golleri, tıpkı bir anda değişen hava gibi, maçı da değiştirdi Atatürk Stadı'nda...
Fenerbahçe için bu sezonun kendi kendine en büyük avantajlarından biri, geriye düştüğü maçlarda paniğe kapılmaması ve kendi oyununu bir şekilde sahaya yansıtması oldu. İşte Eskişehirspor 1-0 öne geçtikten sonra da tam da böyle oluverdi. Alex adında bir liderin takımı iteklemesi ile iki uyumsuz stoperin arasına bıraktığı harika pası, çabukluğu ve şansının yardımıyla gole çeviren Caner Erkin, fitili ateşleyen ilk isim oldu.
Defansın bel kemiği olan Lugano'nun, Mamadou Niang'ın golünden önce topu büyük bir ustalık ile Alex'e bırakması, gol dışında yine mutluluk verici bir durumdu. Sezon başından bu yana zaman zaman topu oyuna sokmakta güçlük çeken Diego Lugano, bu kez yapabileceğinin en iyisini yapmayı başarmıştı...
Fenerbahçe tek farkla öne geçince orta alanda 'kavga eden' futbolcuların oyunu da bu alana sıkıştırması, iki takımında kontrolü birbirine vermek istememesi, zaman zaman oyunun sıkıcı bir hal almasına neden oldu. Eskişehirspor'u bu sayede uyutan Fenerbahçe, Semih'in 'poposu' ile attığı golün ardından, maçı da getirmiş oldu, Semih'in tekrar baba olacağının müjdesini de...
Son bölümü, kafası örümcek ağları ile yok olmuş, yorumları ile beni hayretler içerisine düşürenlere ayrımak istedim...
Birçok futbol müsabakasına ilişkin yorumlarda ve fikirlerde (normal bir futbol izleyicisinde) ülkede 'özelde' futbol ve 'genelde' spor kültürü noktasında yaşanan akıl tutulmasını bir kez daha gözler önüne seren bir karşılaşma oldu Eskişehirspor-Fenerbahçe maçı...
Bu ülkede üzerinde taraftarlık duygusu olan tüm spor dallarında, insanlarımızın spor dalının kendisi dışında kalan ne kadar ikincil unsur varsa bahsetmesi ve öne çıkarması, bunu sığlık sınırlarını zorlayarak yapmasının temelinde yapmasının altında yatan nasıl bir düşünce olabilir? Futbola büyük bir kesim tarafından yapılan bakış açısı 'Maçı sattılar yaa' diyecek kadar yerlere düşmüş vaziyette.
Bu durum, hem Eskişehirspor'a, hem futbolumuza, hem de Fenerbahçe'ye büyük zarar veriyor. Bu sadece iki kulüp için geçerli bir durum değil.
Heyecanlı olabilirsin, fanatik olabilirsin...
Futbol denen oyunu bir çöp kadar sevmeyen, sadece kazanmaya aşık olan bu güruhün sesi bu tip durumlarda daha çok çıkıyor ve maalsef sadece zarar vermekten başka bir işe de yaramıyor. Son cümlede, 'Bülent Uygun maçı verdi...' yorumlarına değinip, yazıyı da sonlandıralım;
5 yıldır teknik direktörlük yapan Bülent Uygun'un çalıştırdığı takımlar, ligde Fenerbahçe'ye karşı, 2 beraberlik, 4 mağlubiyet, 1 galibiyet, 7 maçta 5 puan, maç başına 0,71 puan almış durumda. Aynı dönemde Galatasaray ligde Fenerbahçe'ye karşı 2 beraberlik, 7 mağlubiyet, 1 galibiyet, 10 maçta 5 puan, maç başına 0,5 puan alırken, yine aynı dönemde Beşiktaş ligde Fenerbahçe'ye karşı 2 beraberlik, 7 mağlubiyet, 1 galibiyet, 10 maçta 5 puan, maç başına 0,5 puan almıştır. (Bu istatistikler için 'Ekşi Sözlük' ten 'Yarin yaparim' nickli arkadaşımızdan faydalandım).
Yani Bülent uygun, teknik direktörlük kariyerinde Fenerbahçe'ye karşı aynı dönemde Beşiktaş ve Galatasaray'ın olduğundan daha başarılı olmuştur...
1 YORUM:
boyle sacma bi istatistik karsilastirmasi olabilirmi ya..bulent uygun un calistirdigi takimla galatasaray besiktas birmi ne alaka madem karsilastirma yapacaksiniz bulent uygun un fenerbahceye ve galatasaray ile besiktasa karsi olan maclarini karsilastirin
Yorum Gönder