Hemen Fransa'dan başlayalım. İşler karışık bildiğiniz gibi. Nicolas Anelka R. Domanech'e milyonlarca Fransızın söylemek istediği şeyi Meksika maçının devre arasında 'Fils de Pute' diyerek söyleyivermiş, bir patlama anı yaşamıştı... Evra'nın yardımcı antrenör ile kavga etmesi, Futbolcuların otobüsün perdelerini çekerek idmana çıkmayı reddetmesi ve bu konudaki basın açıklamasının yine Raymond tarafından okunması, akabinde Sportif direktörlerinin 'kepazelik' diyerek istifa etmesi işin Fransızlar için 'özeti'... Çok klasik tabii, herkes söyledi yazdı... "İrlanda'nın ahı tuttu"... Tribünlerde Platini ve Zidane'ın bakışları altında yaşanan tüm bu rezillikler İrlanda maçından sonra kalenin önüne diz çöküp ağlayan S. Given'ın duygularının ve 'ahının' evrende 'geri yansımadır'... Açık konuşmak gerekirse bu durumdan rahatsızlık duyduğumu söyleyemem. İçimin yağları dahi eriyor. Bugünkü antrenmanlarında da hiçbir futbolcu Raymond'u takmadan ondan uzak bir yerde kendi kendine çalışmış bunu da hatırlatalım... Bu karışıklık esnasında Bafana Bafanalarında arada ilk galibiyetlerini Fransa'dan gol yemeden alması halinde işler daha da güzel bir hale dönüşecek benim için... Son olarak R. Domanech'e garezi olan varsa buradan kaleye zincirlenmiş halde kendisini şut yağmuruna tutabilirler... http://www.lafauteadomenech.com/
"Fransız idmanında Evra yaşadığı kavga sonrası 'örgütü' topluyor..."
Almanya'nın Avustralya maçındaki oyunundan sonra Sırbistan'a kaybetmesi kötü oldu. Maçın kasap hakemi bir yana maç boyunca Almanların çok şanssız oluşları skora en büyük etkiyi yaptı kesinlikle. Aslında Sırbistan için Almanya galibiyeti çok büyük bir sürpriz olarak gösterilmemeli. Eleme gruplarındaki performanlarını hatırlayınca bunu rahatlıkla görmek mümkün oluyor. Hatta bu potansiyellerinin dahi altında kesinlikle. Bu arada Podolski Sırbistan karşısında penaltıyı kaçırdı ancak bu durum Sırpların penaltı şanssızlığının önüne geçmiyor. Gana maçında ceza alanında topa eliyle müdahele edip penaltıya sebebiyet veren Kuzmanovic'in pozisyonu ile Almanya maçında penaltıya sebebiyet veren N. Vidic'in pozisyonları neredeyse aynı. Radomir Antiç bu konu ile ilgili gerekli uyarıları son Avustralya maçından önce yapar herhalde... Hakem otoriteyi biraz tuhaf sağladı tabii. Oyuncularda hakemin çok kolay sarı kart çıkardıklarını gördüklerinde sert müdahelelerden fazlasıyla kaçınmaları da ilginçti. Bir pozisyonda hakemin görüş açısının önünde rakibine sert giren Mertesacker'in koşar adımlarla hakemin yanından uzaklaşması gözlerden kaçmayan bir ayrıntıydı. Sevgili L. Podolski'nin Sırbistan karşısında penaltı vuruşu Almanya'nın 1974'ten bu yana kaçırdığı ilk penaltı vuruşu olmuş bu. İlginç bir not. bu arada Alman tribünlerinde açılan Bosna bayrağı da gözümden kaçmadı. Fazla derinlere de inmeden selam olsun onlara da...
"Podolski tarihe geçiyor..."
Bana göre Sırpların Almanlara yaptığı çok büyük bir süpriz değil ancak Yeni Zelanda'nın Dünya Kupası'nın son şampiyonu İtalya karşısında öne geçip maçın da 1-1 tamamlanması başlı başına bir sürprizdir. İtalyanlarla ilgili çok güzel bir yorum vardı. " Takımı Juventus'tan kurarsan olacağı bu' diye. Ne kadar doğru bir yorum bilmiyorum ancak komple tüm takımın yaratıcılık fakiri bir hal aldıkları kesin. Benim zaten Pepe dışında gözüme çarpan bir oyuncu da yok. Bana kızmayın ama klasik tabir ile 'orta alan ile forvet arasındaki köprüyü' kuracak bir oyuncu yok İtalyanlarda. Herkesin sayıkladığı ve 'büyük eksik' dediği bu eksik ise tabii ki A. Pirlo'dan başkası değil. İtalya ihtiyacı duyduğu bu yaratıcılıktan o kadar uzaktı ki bu yaşında Del Piero ya da Totti olsa maç çoktan kopup giderdi bana. Hatta Laquinta gibi bir adam dahi(!) gol atabilirdi... Yeni Zelanda-İtalya maçı zaman zaman öyle bir hal aldı ki, Yeni Zelanda İtalyanların özellikle ikinci yarıdaki durumunu farkedip, kapanmadan kademe kademe ataklar geliştirse berbaerlik değil galibiyet dahi alabilirdi. Bu anlarda çekilen bir şutun kale direğini yalayıp auta çıkması da bunun bir kanıtı. O anda dakika 80'i gösteriyordu. Bunun farkına varamadılar ve kapanmayı tercih ettiler. Tabi Yeni Zelanda yine de 'haddini bildi'. Lippi için kötü şeyler söylemekten çekiyorum kendimi. Büyük bir taktisyen ancak maalesef Juventus sevgisi de takıma zarar veriyor zaman zaman. Yeni Zelanda karşısında da belki de takımın en mücadeleci en diri adamı Pepe'yi oyundan alıp, (Laquinta dururken) Camoranesi'yi oyuna alması belki de bunun başka bir kanıtıdır bilemiyorum... Tabii herşey bir kenara profosyonel bir ligi olmayan, tek profosyonel takımı da Avustralya liginde oynayan Yeni Zelanda (Attığı gol ofsayt olmasına rağmen) turnuvanın büyük sürprizlerinden birini gerçekleştirmiştir. Tabi bunlara Yeni Zelanda takımında oynayan bankacıların ve öğretmenlerinde olduğunu eklemek gerek...
"Yeni Zelanda'lı Smeltz Azzuriler karşısında gelen erken golü kutluyor. Kaleci Marchetti şokta..."
Cezayir turnuvanın en vasat ama benim fanı olduğum bir takım. İngilizlerin 'easy' dediği bu grup için benim temennilerin o kadar karışıktı ki, şimdi tam olarak neydi ben bile unuttum. Sonucunda Slovenya, Cezayir ve ABD'nin hepsinin İngilizlere okkalı bir tokat şaplatmasını istediğimi hatırlıyorum ama... Ya da şöyle bir şeydi; "Cezayir ABD'yi yensin, ABD İngiltere'yi yensin, sonra herkes İngiltere'yi yensin..." ABD'nin Robert Green'inde yardımı ile bunu bir şekilde başarmasından sonra Cezayir sempatizanı olmama rağmen İngiltere'nin beklenen patlamayı Cezayir karşısında yaşayacağını istemeden de olsa düşünüyordum ama gel gör ki Slovenya'nın dahi savunmasını açmakta zorlanmadığı bizim Cezayir karşısında İngiltere çok aciz bir durumu düştü... Turnuva öncesinde İngiliz basının özellikle 'The Sun' gazetesinin yaratıcılığını konuşturarak attığı başlık olan 'Easy' yani England-Algeria-Slovenia-Yankees olan başlığı turnuvanın son maçı olan Slovenya karşılaşmasından önce 'Hard' olmuş durumda. Yıllardır bas bas bağırıyor İngiliz medyası 'bu takım otoriteden yoksun' diye... Bu bahsettikleri ororiteyi Capello sağlayamazsa eğer geriye başka bir alternatif kalmıyor... Fransa kadar karışık olmasa da özellikle medya aşırı yükleniyor milli takımlarına. Daily Mirror İngiliz tribünlerinde devre arasında kız arkadaşıyla öpüşüp koklaşan cengaverin maçın tek 'golünü' attığı servis etti okuyucularına, güzel tespit... 0-0 Biten bu maçta Cezayir milli takımında yer alan onbirde tam on oyuncu Fransa doğumlu ve birçoğu da Fransa genç takımlarında oynamış oyuncular. A takım seviyesinde Cezayir'i tercih eden cengaverlere helal olsun... İngilizlerin durumunu anlatan en güzel söz Bülent Timurlenk'ten geldi. " Bu İngiltere takımı kendi liginde ilk beşe giremez..."
"Rooney Cezayir maçının ardından iyi dileklerini yolluyor..."
Tarafsız bir şekillde ve Keita ile Elano'nun rakip takımlarda olması nedeniyle de meraklı bakışlarla izledim Brezilya-Fildişi Sahili maçını. Kimilerinin Brezilya'nın Saffet Sancaklı'sı dediği Fabiano'nun iki güzel gol attığı maçta bunun da önüne geçen (en azından bizim için) iki olay vardı halihazırda. Biri tabii Elano'nun sakatlığı. Ancak durumu iyiymiş ve Portekiz maçında oynayabilirmiş. Diğeri de tabii yarısı bizzat yine bizi ilgilendiren Keita'nın alışılmış 'sahtekarlığı'. Artık bu durum herkes tarafından kabul edilmiş durumda. Çünkü nereden bakılırsa bakılsın ve kim yaparsa yapsın saha içinde hiçbirşey yapmadan yürüyen Kaka'ya kasten çarpıp bir de yüzünü tutup yerde kıvranmak 'sahtekarlık'tan başka birşey değildir. Artık bu saatten sonra Keita gol kralı olmuş, TSL'de harika bir performans sergilemiş, benim için hiçbir önemi yok... Yabancı spikerler olaya tarafsız baktıklarından Keita'yi yerden yere vurmuşlar, bizse hala 'Bakalım yüzüne bir darbe var biraz' diyebiliyoruz. Aynı şeyi Rivaldo yaptığında işler değişmişti 2002'de... Gözümde bitik bir oyuncudur kendisi, Allah Rahmet eylesin... Fabiano'nun attığı ikinci golden sonra hakemle girdiği diyalogda ilginçti. Ömer Üründül'ün dudak okuma yeteneğini aradık tabii o anda ama yine de belli oluyordu. Hakem Fabiano'ya 'elinde aldın sanki...' demiş olabilir bilemiyorum... Yapılan Eyyamcı yorumları da boş değil o yüzden. Afrika takımlarına da ayrıca bir değinmek gerek aslında ama biz umutlanmışız fazlasıyla... Afrika futbolu Puma'nın reklamlarından ibaretmiş meğer.
"Fildişi Sahili kalecisinin göremediği top.."
Fever Pitch ile taktiksel yayın;
İngiltere 0-0 Cezayir
" ... İngiltere kulübesinde sıklıkla yaşanan akıl tutulmasının son temsilcisi Fabio Capello. Yapmaya çalıştığım analizlerde hocaların tercihleri üzerinden gitmeyi tercih etmem ama, İngiltere halkının bile sorguladığı Heskey seçimini kabullendik, ancak 70 dakika tahammül etmek zorunda bırakılmayı kabul etmiyorum. Oyun şablonunu direk olarak uzun toplara dönen bir takım haline geldi İngiltere; işin komik tarafı bunu da oynayamaması. Uzun topun mantığında ikinci topların süpürülmesi vardır. Öte yandan Gerrard, Lampard ve Barry'nin yine hiçbir şey yapmaması şok edici cinsten. Gol yememeye o kadar konsantre ki İngiltere, ceza sahasının içine gömülüyorlar ve çıkışlarda inanılmaz zorlanıyorlar. Bugünün ilk maçı doğrulayan verilerinden biri de, basan her takımın İngiltere'yi kolaylıkla bozabileceği. Barry ve Lampard'ın döküldüğü, Rooney'in onlardan geride kalmadığı, Lennon'ın çizgide hakemin koşularına eşlik ettiği, geri kalanı da top kabızı adamlar olan takımda işin Gerrard'a kalması kadar normal bir şey olamaz. Bu durumu çok basit değişikliklerle çevirebilecek olan Capello'nun, önce Lennon-Philipps, sonra 86'da Crouch değişikliği yapması ise fiyaskodur. Defoe sonrası biraz yalpalayan Cezayir'in ikinci yarı bu kadar sinmesi de komik. Bu kadar rezil bir İngiltere az bulunur zira... "
Gecenin Bonusu; "Vuvuzelayı susturan kahraman Cezayirli"...
" Cristiano Ronaldo 7 golun keyfini çıkarıyor..." (Portekiz 7-0 K. Kore)
" F*ck...!"
İspanya Honduras maçından önce... (İspanya 2-0 Honduras)