12 Kasım 2011 Cumartesi

İyi, Kötü, Çirkin!


Çok bir şey istememiştik aslında. Son 2 ayda ülkece yaşadığımız olayları biraz olsun unutmak, bu olaylardan dolayı yara alan herkesin yüzünde biraz olsun tebessüm yaratmak için şu maçı kazanmamız gerektiğini söylemiştik. Ama ne eski milliyetçiliğimiz kalmış formaya sahip çıkabilecek, ne de eski hırsımız kalmış forma için ter dökecek! 11 kişinin üzerine giydiği ay-yıldız forma vardı sadece Hırvat maçında sahada, içinde ne bir futbolcu vardı, ne de hırslı bir insan...

İyi kötü sonuçlarla geldik EURO 2012 otobüsü için son bilet yarışına, play-off turuna. Maçlar kazandık, penaltılar kurtardık, son dakikalarda maçları çevirdik, ağır yenilgiler aldık, beklenmedik zamanlarda mağlup olduk, ama o ay-yıldız formaya yakışan mücadele ile yine de işin peşini bırakmadık. "EURO 2008'deki parçalayan, forması için ağlayan Türkiye geliyor!" dedik önce, ama sonra anladık ki o eski hırs ve duygu kalmamış hiç kimsede! Ne futbolcularda, ne kulüplerde, ne teknik ekipte, ne federasyonda, ne ülkede... "Duygusallık yok ama bu sefer de futbolumuz gelişti." dedik, sadece kendimizi kandırdık. Hayatını başarılarla doldurmuş, istemediği kadar parayı doymuş adama, koskoca bir milli takımı emanet ettik. Ancak ne istediğimiz, gördüğüm oyuncular alındı kadroya, ne de istediğimiz güzel, mücadeleci futbol döküldü sahaya!

Benim gibi 2000 jenerasyonu olanlar bilmez eski milli takımı, aynen benim gibi. Ancak televizyondan izledik yıllarca eski maçları, eskileri. Metin Oktay, Lefter, Aykut Kocaman, Tanju Çolak, Metin Tekin, Rıdvan, Hami, Sergen, Hakan Şükür, Engin, Abdullah, Ziya Şengül... Belki de bu zamankinden daha iyi yaratıcı ve mücadeleci oyunculara sahiptik o zamanlar da, ama hep takıldık yolun sonuna gelemeden. İngiltere ile her karşılaştığımızda fark yedik, San Marino tarihinin ilk golünü bize attı... Bunun gibi anti-rekorlarımız oldu hep. Ama bizim gibi 90 doğumlular uğurlu gelmişti herhalde Türkiye'ye! EURO 2000 için çabaladık önce ama o yolda takıldık. Sonrasında gittik 2002'de Dünya Kupası'na, alnımızın teriyle dünya üçüncülüğünü kazandık orada, ertesi sene de Konfederasyon Kupası'nda finalde boyun eğdik Fransa'ya ama göstermiştik gücümüzü. Sonraki ilk turnuvamız EURO 2008 oldu, bir üçüncülük de bu sefer Avrupa kıtasında aldık. Dedik artık tamam diye! Turnuva takımı olduk, Avrupa'nın en iyi 10 milli takımından biri olduğumuzu iddia ettik. 2010 Dünya Kupası'na gidemesek de şanssızlığa bağladık bunu, son şans olarak EURO 2012 hayallerimizi güçlendirdik. Kadroda yeniliğe gittik, gurbetçileri takıma kazandırdık, Hiddink'i getirdik... Ancak her şey 1970-80 Türkiye'sine döndü işte, aynı hamam aynı tas!

Son 10 yılda iyi-kötü-çirkin oynadık hep! Ev sahibinin Japonya-Güney Kore olduğu turnuvada en fazla taraftarı olan takım bizdik, İsviçre-Avusturya ev sahipliği altında yapılan turnuvada bütün statları dolduran tek taraftara sahip takım yine bizimdi; ancak en önemli maçımızda oyuncumuza küfür edecek kadar düşen taraftar da biz olduk, karşı takım pas yaparken "oley" çeken taraftar da! Her şeyimizle, her kişimizle sınıfta kaldık. Futbolcumuz da, teknik heyetimiz de, federasyon(umuz) da, taraftarlarımız da, hiçbirmiz gitmeyi hak etmedik o turnuvaya! Ve zaten gidemeyeceğiz de bu durumda.

İsterdik ki çıkıp aslanlar gibi mücadele etsinler, bu zor günlerde yaralanan bebeklerin ve ninelerin-dedelerin yüzlerini güldürsünler. Maalesef olmadı! İyi oynamayı zaten geçtik; ancak iyi de koşmadık, iyi de mücadele etmedik. Tekrardan eski Türk milli takım günlerine geri döndük.

Ve ortaya çıkan çok net bir şey var ki: SINIFTA KALDIK TÜRKİYE!

0 YORUM:

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan