13 Ekim 2012 Cumartesi

2000 yılında futbol nasıl olacak? #1

Hayat gün geçtikçe değişmekte ve kılık kıyafette, yaşayış tarzında büyük ilerlemeler olmaktadır. Bu gün içinde cazip olan futbolun gelecekte bazı değişikliklere uğraması zaruridir. Çünkü bugünkü futbol ağır ve defansif bir oyun sistemine dayanmaktadır. Gol ve şut azdır. Eğer bu sistem aynen devam edecek olursa 2000 yılının sporseverlerine ilgi çekici gelmeyecektir. Bu bakımdan geleceğin futbolunu şimdiden bazı tehlikeler beklemektedir.

A) TELEVİZYON

Bugün dahi birçok maçın naklinde kullanılan televizyon cihazı, 2000 yılında çok ilerlemiş olacak ve renkli, 3 boyutlu televizyonlar ile maçı takip etme imkanı doğacaktır. Eğer futbol 2000 yılında ilginç bir hale getirilmezse televizyon gibi büyük bir tehditle karşı karşıya kalacaktır.

B) DİĞER SPOR BRANŞLARINDAKİ HAMLELER

Bugün için sporun en gözde branşı futboldur. Teknik ilerledikçe diğer branşların da ilgi çekici hale gelmesi, daima akla gelen bir sual olacaktır. O zaman futbol seyircisinin bir kısmı belki başka branşları takip edecek ve neticede seyirci azalacak, hasılat düşecektir. Futbol yöneticileri hasılatın ve seyircinin azalmasını önlemek için futbolu daha dinamik ve daha ilginç bir hale getirmeye çalışacaklardır.

2000 YILINDA SİSTEM VE TAKTİK

Bugünkü futbolda tatkik defansif olup, gol yememek prensibine dayanmaktadır. Her takım bu düşünceyi taşıdığından futbolda hareket zaman zaman azalmakta ve bunun neticesi olarak maçlar eskisi gibi cazip olmamaktadır. Bugün bir kısım futbolseverin 'nerede o eski maçlar, bomba gibi şutlar' sözü işte buna dayanmaktadır.

2000 yılının futbolu atak bir çehreye bürünecek, maçlarda bol şut ve gol görülecektir. Çünkü geleceğin futbol takımında bir oyuncu, sırtında taşıdığı numaranın adamı olarak bir mevkiye bağlanıp kalmayacaktır. Her yerde oynayabilecek, icabında bir bek, forvet gibi şut çekebilecek, takım hasmına bir dalga gibi yüklenecektir. Ama bu, top etrafında toplanmak demek değildir. Takım, bir liberasyon sistemi içinde gayet süratli bir oyun çıkaracaktır. Kaleci dahi bu yeni oyunda bir bek gibi ceza çizgisi içinde durabilecektir. Şimdi olduğu gibi kale direklerini beklemeycektir. İcabında ileri çıkacaktır. 2000 yılındaki futbolda sistem, bir sistemsizlik sistemidir. Yani bir futbolcu her yerde olabilecek kondisyona sahip olacak ve süratli bir oyun çıkaracaktır. Geleceğin futbol antrenmanı da bugünkü gibi olmayacaktır. Sür'atli ve bol gollü bir oyun için lazım gelen kondisyonu temin için futbolcu haftanın her günü antrenman yapacaktır. Klasik antrenman metodu yavaş yavaş kalkacaktır. Futbolcu yüksek kondisyon elde edebilmek için bir piyano virtüozu gibi günde en aşşağı 8 saat çalışacaktır. Ancak bu, devamlı ve sıkı çalışma sayesinde istenilen kıvama gelecektir.

2000 yılında Interval metod uygulanacaktır. Geleceğin futbolu, aynen besketbolda olduğu gibi sür'atle cereyan edeceği için, her futbolcunun bünyesine göre antrenmanlar ayarlanacak ve antrenör yalnız tavsiyelerde bulunacaktır. Futbolcu bütün çalışmalarını kulübün spor tesisinde veya köyünde tek başına yapacak ve noksanlarını yine kendi gidermeye çalışacaktır. Sol ayağı zayıf olan bir futbolcu, bu alanda çalışmalarına devam edecektir.

Geleceğin antrenörü çalışmayı saha içinden değil, saha dışından aynen bir tenis maçı hakeminin maçı takip ettiği yere benzer yüksek bir yerden takip edebilecek, kumandalarını küçük alıcı vericilerle her futbolcuya ayrı ayrı verebilecektir. Çünkü 2000 yılı elektronik çağı olup, bu zamanda pahalı olan birçok elektronik aletler gayet ucuza temin edilecektir. Antrenör her maçı, her antrenmanı filme aldıracak ve filmi futbolculara göstererek hatalarını kendilerine daha iyi izah edebilecektir. Öyle ki bir takım, gelecek hafta maç yapacağı takımı filmlerden seyredebilecektir.

Abdullah Gegiç, 1968


Kaynak: Milliyet Gazete Arşivi (http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/)


Fotoğraf: Four Four Two TR

Sonraki: Üstü camla kaplı stadlar yapılacak

13 Temmuz 2012 Cuma

"Cristiano Ronaldo, topuyla uyurdu..."

Eskiden Ronaldo'nun evinin bulunduğu dar yolun sonunda şimdi çalılık bir arazi, bir futbol sahası ve bir bar bulunuyor. Ancak taraftarlar için buraya yollarının düşmesi anormal bir durum değil ve birkaç avro karşılığında bir tura çıkabiliyorlar - onun doğum yeri, büyüdüğü yer, okulu, ilk futbol oynadığı yer...

Madeira, Lizbon'un 860 kilometre açığında Atlantik'te bir takımada ve iki iskan edilmiş ada -Madeira ve Porto Santo- ve üç küçük, iskan edilmemiş adadan oluşuyor. Turistler tarafından "Atlantik'in bahçesi" olarak adlandırılan Madeira Adası, 57 kilometre uzunluğunda ve 22 kilometre genişliğinde bir volkanik kayanın üstüne oturmuş, 1862 metrelik Pico Ruivo Dağı'yla da dağlık sayılabilecek bir araziye sahip olan bir yer. Merkezi Funchal ise 110 bin nüfusa sahip.

5 Şubat Salı günü saat 10:20'de Cruz de Carvalho Hastanesi'nde Cristiano Ronaldo'nun doğduğu yer burası. Doğduğunda 52 cm boyunda ve yaklaşık 4 kg ağırlığındaydı. Maria Dolores dos Santos ve Jose Dinis Aveiro çiftinin dördüncü çocuğuydu; Hugo, Elma ve Katia'nın küçük kardeşiydi. Bu beklenmedik bir hamilelikti, Katia ile arasında sadece 18 ay vardı ve artık ortada ona ne isim konulacağı sorusu vardı.

"O dönem bir yetimhanede çalışan kız kardeşim, erkek olursa ismini Cristiano koyabileceğimizi söyledi." diyor Dolares. "Bunun iyi bir seçim olduğunu düşündüm. Ve kocam ve ben, Ronald Reagan'ın ardından Ronaldo isminden hoşlandık. Kız kardeşim Cristiano'yu seçti, biz de Ronaldo'yu."

Cristiano Ronaldo dos Santos Aveiro, Santo Antonio Kilisesi'nde gereklerine uygun olarak vaftiz edildi - tesadüfen futbolla anılan bir günde. Boş zamanlarında Jose Dinis, Santo Antonio'da bir amatör futbol takımı olan CF Andorinha'ya malzemeci olarak yardım ediyordu. Takım kaptanı Fernao Barros Sousa'dan yeni bebeğine vaftiz babası olmasını istedi. Tören saat 6 sularında başladı ancak daha önce saat 4'te bir maç vardı - Andorinha ile Ribeiras Bravas karşılaşıyordu.

Din adamı Antonio Rodriguez Rebola gerginleşiyordu. Şimdiden diğer çocuğu vaftiz etmişti ve henüz ne baba ne de vaftiz babası ortalıkta yoktu. Dolores ve vaftiz anası olacak kişi kilisede din adamını sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonunda Fernao ve Dinis geldi, bir buçuk saat gecikmeyle, ve tören başladı.

Önce aile albümündeki fotoğraflar bebek Cristiano'ya gösterildi, büyük gözler direk olarak kameraya bakıyordu, küçük mavi-beyaz kıyafet ve beyaz ayakkabılar içinde, iki bileğinde de altın künyeler ve boynunda haç vardı. Yaşı ilerledikçe fotoğraflar onun saçının biraz kıvırcıklaştığı belli oluyordu ve gülüşü önlerdeki dişlerini kaybedince biraz noksan kalıyordu.

Dinis bahçıvan, Dolores ise ahçı olarak çalışıyordu böylece kendi çocuklarının önüne de yemek koyabiliyordu. Binlerce Portekizli vatandaş gibi, Dolores Fransa'ya 20 yaşındayken göçmüştü ve üç ay evlerde temizlik yapmıştı. Kocası da ona katılacaktı ancak bunu başaramayınca, Dolores geri döndü. Zaten iki çocukları vardı.

Hayat Aveiro ailesi için kolay değildi - tüm sahili kaplayan lüks otel endüstrisinde çalışmayan herkes için zordu. 6 kişiden oluşan bir aile için küçük bir evdi ve bir fırtına çıktığında evin birçok yerinden su akıyordu. Dolores, şehir merkezinden tuğlalar ve harç alıp bu problemi kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

Ancak bugün, Cristiano o günleri mutlu bir çocukluk olarak hatırlıyor. İki ya da üç yaşındayken, Lombinho Sokağı'nda oyun oynuyor, en iyi arkadaşını tanımaya başlıyordu: futbol.

"Bir Noel'de ona uzaktan kumandalı bir araba aldım, onu meşgul edeceğini düşünerek" diyor vaftiz babası Fernao Sousa, "ama o futbol oynamayı tercih etti. Topuyla birlikte uyurdu, asla yanından ayırmazdı. Her zaman koltuğunun altındaydı. Nereye giderse gitsin, yopu da onunla gidiyordu."

FotoğrafCristiano Ronaldo Archive  By: VI-Images  @Getty Images Sport


Yarın: "Yenilince sinirden ağlardı..."

Goal.com, Cristiano Ronaldo'nun Madeira'da fakir bir çocukluktan yükselerek Sporting Lisbon, Manchester United ve Real Madrid'de bir yıldız oluşunun anlatıldığı Luca Caioli'nin yeni kitabı 'Cristiano Ronaldo: The Obsession for Perfection'dan kesitleri sizlere sundu


23 Mayıs 2012 Çarşamba

Real Madrid: 2011 / 2012

2011-2012 sezonu Real Madrid ve Jose Mourinho açısından çok önemli bir sezondu. Her şeyden önce Real Madrid'in başında ikinci sezonunu yaşayan Jose Mourinho, içinde bulunduğu bu sezon içinde Şampiyonlar Ligi ve La Liga'da mutlaka şampiyonluklar istiyordu. Akabinde Şampiyonlar Ligi'nde kapılar yine yarı finalde kapansa da nihayet 2008'den sonra La Liga'da şampiyonluğa ulaşıldı.

Real Madrid için 2011-2012 sezonunu gene olarak incelemeye başlamak için, öncelikle Jose Mourinho'nun Real Madrid'e imza attığı günden bu yana yapılanları genel olarak ele almamız gerekiyor.

2007-2008 sezonundan bu yana Barcelona'nın Pep Guardiola ve sahadaki lider oyuncuları ile oluşturduğu hegamonyayı bir türlü kıramayan Real Madrid, 2008-2009 sezonundaki kötü gidişatın ardından çareyi ilk Los Galacticos dönemi Başkanı Florentino Perez'e sarılmakta buldu. İkinci dönem, Perez'in resmen başkan olması ile başladı. İlk deneme Manuel Pellegrini ile yapıldı. La Liga'da 2009-2010 sezonunda 96 puan toplayan Real Madrid, bunca gole ve galibiyete rağmen yine şampiyon olamadı. Çünkü karşısında 99 puan toplayan bir Barcelona vardı. Kabul edilmesi gerekir ki, Real Madrid'in ligde 2. oluşu, Perez için bir başarısızlıktı. Üstelik yaptığı yıldız transferlere rağmen Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final dahi görülememişti.

Perez, 2010-2011 sezonu başında kurtuluşu çok uzaklarda aramadı. İtalya'da Inter'in başında kulüp tarihinin en başarılı sezonlarından birini yaşatan Jose Mourinho, Real Madrid ile anlaşma sağladı. 2009-2010 sezonunda Barcelona'yı alt etmeyi başaran Jose Mourinho, aynı başarıyı Real Madrid'in başında yapmak adına can atıyordu. İşte Real Madrid'deki değişiklikler, 2010-2011 sezonu ile birlikte başladı. Jose Mourinho, iki sezonda neredeyse Başkan Perez'den dahi güçlü bir konuma geldi.

Transfer politikalarındaki değişiklikler, ilk göze çarpanlar oldu. Jose Mourinho, bununla beraber kulüpteki işlerine sıkça karıştığını söylediği Jorge Valdano'yu kapı dışarı atıverdi. Florentino Perez, artık kulübe karışamaz oldu ve sadece bir Başkanın yapması gerekenleri yapmaya başladı. Bugüne kadar transfer politikasında yıldız oyuncu almak için çabalayan Real Madrid, Jose Mourinho ile beraber kiralık oyuncu transfer etmeye (Emmanuel Adebayor), ismi çok büyük olmamasına rağmen geleceği düşünmeye (Nuri Şahin) ve çok faydalı olmasa da çok yönlü oyuncular ile (Hamit Altıntop) anlaşmaya başladı. 2010-2011 sezonunda Şampiyonlar Ligi ve La Liga'da elinden geleni yapmasına rağmen Barça'ya üstünlük kurmaya çalışan Mou, yine de bunu beceremedi. Pepe'yi orta alanda kullanmak gibi çılgınlıkları denedi, olmadı. Ancak 2. sezonunda Şampiyonlar Ligi haricinde tüm beklentileri karşıladı.

18 Eylül 2011 tarihinde Levante karşısında deplasmanda alınan yenilgi, henüz ligin başları olması sebebiyle en yadırganan anlardan bir tanesiydi. Jose Mourinho'nun artık 2. sezonuydu ve doğal olarak 'Sabırsızlık' had safhadaydı. Eylül'den Aralık ayına kadar Real Madrid, sadece bir beraberlik aldı ve 11 Aralık tarihinde oynanacak olan Barcelona maçına hazır hale geldi. Bu maç, üç yıllık birkimin belki de son bulacağı mücadeleydi.

Daha önceki El Clasico'larda her şeyi denemişti Jose Mourinho. Real Madrid taraftarının beklentisi, Real Madrid geleneklerine uygun olarak takımın her daim önde ve atak oynaması yönündeydi. Bu uğurda çıkılan maçta önceki sezonda 5-0 ile kazanan Barcelona oluyordu. Bu sezon ise artık beklenen, sadece ne olursa olsun galibiyetti. Karim Benzema, daha bir dakika olmadan attığı gol ile takımı umutlandırdı, ne var ki Barça, Santiago Bernabeu'da taktik analizlerie açıklaması zor olan 1-3'lük bir galibiyet almayı başardı. Ancak bu kez, farklı bir durum oluştu. Real Madrid, El Clasico'yu kaybetmesine rağmen Camp Nou'da oynanacak olan maça kadar Barça'nın yaşadığı düşüş, Real Madrid'in liderliğini pekiştirmesini de sağlamış oldu. Ancak bununla beraber Nisan 21'de oynanacak olan ikinci El Clasico'ya kadar da Real Madrid, 10 puan olan farkında biraz daha erimesine engel olamadı. Önce Manuel Pellegrini'nin çalıştırdığı Malaga karşısında Santi Cazorla 90. dakikada attığı frikik ile durumu 1-1 yapınca, takım iç sahada 2 puan birden bıraktı. Ardından oldukça gergin geçen maçta Valencia deplasmanı da 1-1 sona erdi ve takım iki hafta da dört puan birden kaybederek farkın 6'ya inmesini engelleyemedi. Şampiyonlar Ligi'nde alınan iki APOEL galibiyetinin ardından bu kez de Villarreal deplasmanında iki puan bırakan Real Madrid, 21 Nisan'da Camp Nou'ya şampiyon gidebilme ya da şampiyonluğunu orada ian edebilme umutlarını da tüketmiş oldu.

Real Madrid, 21 Nisan'da oynanan El Clasico'ya 4 puan farkla lider girdi. Maç Camp Nou'daydı, ve Barcelona'nın kazanması halinde puan farkı 10'dan, birden bire 1'e kadar düşecekti. Ancak beklenen olmadı. Real Madrid, kendisi gibi sahada yer aldı, Barcelona ise beklentileri karşılaşayamadı. Lionel Messi Real Madrid savunmacıları arasında kayboldu gitti. Tello ve Cuenca gibi oyuncuların oldukça tecrübesiz oluşları, orta alanda Cesc Fabregas, defansta ise Gerard Pique'nin Şampiyonlar Ligi düşünülerek dinlendirilmesi, Real Madrid'in deplasmanda aldığı 2-1'lük galibiyetin yaratılmasında oldukça yardımcı oldu. Bu galibiyetin arından puan farkı tekrardan 7'ye yükseldi ve Real Madird, son maçlarında puan kaybı yaşamayarak şampiyonluğunu ilan etti ve Cibeles Meydanı'nda haklı bir kutlama yaşadı.

2011-2012 sezonunda Real Madrid için Şampiyonlar Ligi'nde alınacak olan kupa, bir başarıdan öte adeta bir gereklilik haline gelmişti.

2002 yılında Bayer Leverkusen karşısında kupayı kaldıran takımdan Zinedine Zidane, takımda gözlemci olmuştu. Roberto Carlos Anzhi'de, Raul Almanya'da oynuyordu. O günlerden tek kalan, Başkan Florentino Perez'di. 2009-2010 yılında büyük yatırımlar yapan Perez, artık Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu bekliyordu.

La Liga'nın bitimine dört hafta kala ligde istediği alan Real Madrid, açık sözlü olmak gerekirse bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde yarı finalde oynadığı Bayern Münih dışında ciddi bir rakiple oynamadı. Grup kuraları çekildiğinde liderlik zaten garantiydi. Yılların intikamı Lyon karşısında alındı, ikinci turda CSKA biraz olsun temkinli olunmasın sağlasa da Real Madrid karşısında tutunamadı. Çeyrek Final'de Rum mucizesi APOEL de Real Madrid'e karşı direnemedi. Ancak yarı finalde şampiyonluk umutlarını söndüren, Bayern Münih oldu. Mesut Özil, ilk maçta Allianz Arena'da umutlandıran golü atsa da, maçın 1-1 yerine son anda 2-1 sona ermesi, durumu bambaşka yerlere götürdü. Real Madrid, ikinci maçta bu durumu tamamen toparlayamadı ve ikinci sezon üst üste bu turnuvaya yarı finalde veda etmek zorunda kaldı. Bakıldığında, La Liga'dan daha önemli görünen bu şampiyonluk için artık umutlar, 2012-2013 sezonuna taşınmış durumda...

Yazının Devamı: Sezondan neler öğrendik? Sezonun kırılma maçları, Oyuncu puanları, Sezonun verimli ve verimsiz oyuncuları, Sezonun maç yorumları ve Gelecek planları - Goal.com



Fotoğraf: Real Madrid CF v RCD Mallorca - Liga BBVA By: Denis Doyle @Getty Images Sport




23 Nisan 2012 Pazartesi

¡Calma

Çok kritik bir 2 hafta devam ediyor Real Madrid için. İlk olarak Allianz Arena'da Bayern Münih'e konuk olan Real Madrid, bu sahada skor 1-1 devam ederken ve avantajlı ayrılmaya çok yaklaşmışken, Mario Gomez son sözü söylemişti. Dün akşam Camp Nou'da oynanan maç virajların en keskini idi, bu hafta içi de Real Madrid, yeniden Bayern Münih ile Santiago Bernabeu'da karşılaşacak.

Real Madrid, Camp Nou'daki maça 'Puan farkı dört değil, bir' diyenlerin çoğunlukta olduğu bir akşamda çıktı. Ancak hemen, Camp Nou atmosferinin önceki maçlara göre çok daha sönük olduğu maçın hemen başında fark edildi. Eksik olan bir şeyler vardı. Barceloa, o güç aldığı seyircisini bulamadı dün gece boyunca. Bununla beraber Real Madrid'in Camp Nou'ya dört puan önde gelmenin verdiği rahatlık ve esneklik, Jose Mourinho ve öğrencileri açısından bu deplasmanda ekstra bir durum oldu. Stresli olan taraf Barça'ydı ve bu durum maça da yansıdı.

'Dayak' atmadan da harika defans yapılabiliyormuş...

Real Madrid'in galibiyetine iki pencereden bakmak doğru olacaktır. İlki, Jose Mourinho'nun Barcelona'yı bı maçta tamamen çözdüğü gerçeği, diğeri de Pep Guardiola'nın kadro tercihleri. İlk pencereden baktığımızda, Jose Mourinho'nun Pepe'yi liberoya sabitleme çılgınlıklarından bu günlere artık Barcelona karşısında 'Dayak' atmadan da nasıl savunma yapılabileceğini öğrenmesi, bunu da Mesut Özil, Di Maria ve Ronaldo gibi hücum gücü ile korale ederek takım oyununu ön plana çıkartmasının galibiyeti getirdiğini söyleyebiliriz. Pep Guardiola'nın ise lign başından bu yana 'şampiyon olmamız imkansız' demeçlerinin takıma yansıdığını ve bu durumun Chelsea maçını düşünerek kadro tercihlerini de etkilediğini gördük. Alexis ve Fabregas gibi iki güç yedek başladı. Bununla beraber Lionel Messi'nin Real Madrid defansı arasında kaybolup gitmesi de, yenilginin bir başka sebebi oldu. Messi'nin biraz hareketlenip ekstra performans gösterdiği tek pozisyon sonrasında Barcelona zaten beraberliği yakaladı.

Mesut Özil

Mesut, hiç şüphe yok ki Real Madrid'e geldiği günden bu yana en iyi maçlarından birini oynadı dün gece Camp Nou'da. Sadece hücumdaki yaratıcı oyunu değil, aynı zamanda kademeli olarak Barcelona hücumlarında defansif katkısı da, farklı olarak dikkat çeken unsurlardan bir tanesiydi. Bununla birlikte 'kadife bacaklı' Özil, Barcelona skoru 1-1 yaptıktan sonra sazı eline aldı ve Cristiano Ronaldo'ya harika bir pas atarak takımının tekrar öne geçmesine ön ayak oldu. Bu golde %51'lik katkı Özil'e aitti.

Xabi Alonso

Daha önceki Real Madrid-Barcelona maçlarını göz önüne aldığımızda, Barça'ya karşı sürekli orta alanda performans yükselten bir Real Madrid mevcuttu. Dün gece de orta alan üstünlüğü Real Madrid açısından zirveye yakında ve bu durumda Xabi Alonso'nun orta alanda kusursuz bir performans ortaya koyması etkili oldu. Real Madrid orta sahasında Xabi Alonso tarzında bir isim daha olsa, Barcelona karşısında beklenen bu galibiyet belki de daha erken gelecekti.

Jose Mourinho

Deneme - yanılma yöntemi sayesinde son maçlarda acı çektirse de, mutlu sona, üstelik de Camp Nou'da ulaştı. Geldiği takımlarda kadro yapısına göre taktikler üreten bir deha olan Jose Mourinho, Real Madrid'e geldiğinde ise birçok alternatif ile karşılaştı. Kadro yapısı hem atak oynamaya, hem de defansif kurgulara oldukça müsaitti. Önce Real Madrid geleneklerini göz önüne alarak El Clasico'ya atak bir oyun anlayışı ile çıktı, 5-0 kaybetti. O 5-0'lık maçtan dün geceye kadar Real Madrid oyununun hep üzerine koydu, Barça ise eksiklerinin de verdiği etki ile yerinde saydı. Buna Barça'nın El Clasico'ya lider çıkamamasının verdiği rahatsızlık ile beraber Jose Mourinho'nun artık taktiksel olarak çözümü bulması da eklenince, Real Madrid'in kazanması kaçınılmaz oldu. Jose, hem Real Madrid geleneklerine uygun olarak çok gol atan bir takım ortaya çıkardı, hem de çok sert oynamadan nasıl defans yapılacağını gösteren bir ekip oluşturdu ve ortaya kusursuz bir takım çıkmış oldu.

Sami Khedira

Attığı golden bağımsız olarak bireysel orta alan performansını göz önüne aldığımızda tıpkı partneri Xabi Alonso gibi kusursuz bir performans ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Real Madrid, önceki El Clasico'lara nazaran alanı daha profosyonelce daralttı ve Barcelona'yı sakin bir biçimde, bu yolla durdurmayı uygun gördü. Bu durumda Xabi Alonso ile beraber Sami Khedira'nın de performansı çok etkili oldu. Tüm bunların yanında Khedira bir de gol atma başarısını gösterince, bu da işin tuzu biberi oldu.

¡Calma

İspanyolcada 'Sakin olun' demek. İngilizcede 'Calm Down' ile benzer anlama sahip. Ancak bir diğer anlamı var ki, Real Madrid açısından en güzeli de bu. Barcelona, Alexis Sanchez ile dün gece skoru 1-1 yaptıktan sonra içimizde 'yine mi?' sorusu canlanmaya başlamıştı ancak tam da bu sırada ortaya Mesut Özil-Cristiano Ronaldo ortaklığı çıktı. Valdes'i geçip topu filelere yollayan Ronaldo, tüm Camp Nou'ya 'Calma' diye seslendi. 'Sakin olun, ben daha buradayım...' Ancak yine de eklemek gerek, Ronaldo bu sevinmesi ile bir zamanlar Raul'un yaptığı 'sus' işaretini hatırlatsa da, kesinlikle yıllar önce Raul'un yaptığı bu hareket daha anlamlı ve öyle de kalmaya devam edecek.

Bayern Münih

Çok kritik sürecin son maçı, Bayern Münih ile bu hafta içinde. Barcelona ise Chelsea ile oynayacak. Almanya'da 1-1 bitseydi hiç şüphe yok ki, Real Madrid açısından rüya gibi bir durum olacaktı ancak şimdi iş gerçekten çok zor. Bayern Münih'in ne olursa olsun Santiago Bernabeu'da gol atmaması gerekiyor. Bu, Real Madrid açısından çevirmesi zor bir durum olabilir. Özellikle ilk golü atan tarafın Bayern Münih olması, kabusun başlangıcı olabilir. Bu maçın ardından artık La Liga'da da son dört haftaya girilecek ve San Memes'ye Athletic Bilbao ile oynanacak deplasman maçı dışında zor bir fisktür görünmüyor Real Madrid için...

Son söz...

Sanıyorum daha bu maç oynanmadan 'puan farkı zaten 1' diyenler, futbolun her duruma gebe olabileceğini biraz olsun öğrenebilmişlerdir.


Cristiano Ronaldo fotoğraf: FC Barcelona v Real Madrid CF - Liga BBVA By: Denis Doyle @Getty Images Sport

20 Nisan 2012 Cuma

Fiziksel, Taktiksel ve Zihinsel savaş öncesi...


Cumartesi günü TSİ ile 21:00’de bütün Dünya’da nefes tutulacak ve gözler Camp Nou’da oynanacak olan El Clasico’ya bağlanacak. Biz de geleneksel olarak her el clasico öncesi yaptığımız gibi her iki takımın son performanslarını, artıları ve eksilerini ortaya koyarak takımları maç öncesi ayrıntılı şekilde değineceğiz.


Zipli Fikstür, Kadro Derinliği, Odaklanma

Her iki takımda hem ligde yoluna devam edip hem de Şampiyonlar Ligi yarı finalinde finale yükselme mücadelesi verdiklerinden dolayı 17/18 Marttaki maç haftasından bu yana hem hafta sonu hem de maça çıkıyorlar ve bu süreç El Clasico sonrası da devam edecek

Öncelikle Real Madrid’i ele alırsak bu yoğun tempoda El Clasico’ya yaklaştıkça oynadığı rakiplerin seviyesinin arttığını söylersek yanılmayız. Puan kayıplarının yapıldığı Malaga ve Villarreal maçlarının ardından Valencia, Atleti ve ardından Şampiyonlar Ligi’nde belki de bu sezon oynadığı en ciddi rakip olan Bayern Münih... Real Madrid’in kadrosuna baktığımız zaman ise bu süreçte Kaka, Higuain ve Callejon dışında kenardan gelip sırıtmayacak bir oyuncu olduğunu söylemek zor. Coentrao sakatlığından sonra yaklaşık 2 aydır forma giymiyor ve döndüğü Bayern maçında ortaya koyduğu futbol ortada. Kaka’da yetenekleri tartışılmayacak bir futbolcu olmasına rağmen muhtemelen sezon boyu yedek kalmasından dolayı bir türlü belli bir çizgiyi tutturamıyor, 2 maç iyi 2 maç kötü. Callejon ise nispeten genç ve El Clasico baskısını henüz kaldırabileceğini düşünmüyorum. Hal böyle olunca son dönemde neredeyse her maç 90 dakika oynayan 11 aynı şekilde El Clasico’ya çıkacak gibi görünüyor (Madrid gazeteleri, özellikle de Marca, Perşembe günü bunun üzerinde çok durup Mesut’un fiziksel olarak tükendiği haberini bile yaptı). Zaten bu kadro darlığı ve fikstürden dolayı da Mourinho’nun kadroyu “ekonomik kullanma” düşüncesinin Bayern maçının kaybedilmesinde payının büyük olduğu aşikar. Kafaların El Clasico’da olduğunun da… Her ne kadar dünya çapında futbolcular olup Bayern maçını rölantide geçirseler de kümülatif anlamda El Clasico’ya rakibinden daha yorgun çıkacak. Sadece bu maç özelinde değil El Clasico sonrası da önce Bayern, ardından Sevilla ve Bilbao maçlarını da hesaba katarsak Real’in bu zorlu fikstürde ciddi anlamda zorlanacağını düşünmek yanlış olmaz. Odaklanma açısından en önemli sorulardan biri El Clasico’yu feda edip Bayern ve ligdeki Bilbao maçını düşünmek olacak ki Mourinho’nun böyle bir şey yapacağını zannetmiyorum. Yine de oyunculardan bazılarının kafasının Bayern maçına gideceğini düşünmek pek zor değil.

Barcelona cephesine gelirsek Sevilla maçı ile başlayan bu zipli fikstürde Milan maçlarını saymazsak Real Madrid kadar zorlu ekiplerle oynadığını söylemek doğru olmaz. Deplasmanda oynanan Milan maçı dönüşü Camp Nou’da oynanan Bilbao maçı var belki ismen zor görünen fakat Bilbao o maçtan 46 saat önce Avrupa Ligi’nde mücadele ettiği için maç esnasında da Barça’yı çok zorlamadı. Guardiola,  rakibine göre nispeten kolay rakiplerle oynamanın avantajını Thiago, Keita, Tello, Cuenca, Pedro gibi isimleri – özellikle ligde –Iniesta, Xavi, Cesc gibi isimlerin yerine kullanarak rakibine göre üstün bölgesi olan orta sahayı el clasico’ya daha dinlenmiş olarak taşıdı. Ayrıca Barcelona’da defans 4’lüsünün solunda görev alan Abidal’in ameliyatından sonra bu bölge için kadrodaki tek isim olan Adriano da La Liga’da uygulanan 3’lü savunma sayesinde yorgunluk açısından daha iyi geldi El Clasico’ya. Chelsea maçında ise tamamen as kadroyla oynamasına rağmen özellikle ilk yarıda topa sahip olmanın da getirdiği avantajla aktif bir biçimde dinlendi Barça. İkinci yarıda vites yükseltse de kafalar El Clasico’da olduğu için maçı çeviremediler. Barça’nın La Liga’yı kazanmak için bu maçı kazanması şart, La Liga’da ise geri kalan fikstürü düşündüklerini sanmıyorum – Real Madrid’e göre daha kolay bir fikstürleri var – ama Chelsea maçının skorundan dolayı oyuncuların kafalarında Chelsea maçı da yer edebilir. (Barça’nın Chelsea ile oynayacağı maç Real-Bayern maçından bir gün önce). Eğer Pep oyucularının %100 olarak El Clasico’ya odaklanmasını sağlayabilirse Barça fiziksel anlamda daha taze çıkacak El Clasico’ya ve bunun ne kadar avantaj sağlayacağı da ortada.


Barça’nın İleri Uçtaki İstikrarsızlığı vs Real Defansı

El Clasico öncesi her iki takımın sırıtan bölgelerine değinecek olursak Barça’da hiç şüphesiz sağ ve sol forvetteki istikrarsızlık göze batarken Real Madrid’de ise stoper ile sol bek dikkat çekiyor.

Önce Barcelona’yı ele alırsak Villa’nın ayağının kırılması – ki ayağı kırılmadan önce de Alexis’in takıma katılması sonucu rotasyonun bir parçası olmasından dolayı çok da iyi oynadığını söylemek yanlış olur.  – Pedro’nun kötü formu, Pep’in Tello’ya henüz tam anlamıyla güvenmemesi, Alexis’in istikrarsızlığı sebebiyle Barcelona bir türlü forvetlerinden istediği verimi alamadı bu sezon. Pedro’nun kötü oyunu da tıpkı Villa’nın sakatlık öncesi dönemindeki gibi CL finalinde gol attığı sezonun ardından yedek kalmasından kaynaklanıyor. Her ne kadar kötü olsa da Pep son 1 aylık dönemde Pedro’yu geri kazanmak adına üzerinde çok durarak çok kötü oynadığı maçlarda bile Tello ile değiştirmedi – veya son 10 dakika değiştirdi. Buna rağmen Pedro geçen seneki form düzeyini henüz yakalayabilmiş değil. Konuyu Pedro’dan Tello’ya bağlayacak olursak çok yetenekli olmasına ve şans bulduğu maçlarda son derece iyi bir futbol ortaya koymasına rağmen Pep muhtemelen genç olduğu ve henüz zamana ihtiyacı olduğunu düşünerek ona - özellikle de kritik maçlarda – çok fazla sorumluluk yüklemiyor. Alexis ise sezon başından bu yana yaşadığı sakatlıklardan dolayı istenilen futbolu ortaya koyamıyor. Ayrıca Çarşamba gecesi Chelsea maçında aldığı darbelerden dolayı El Clasico’yu kaçırabileceği haberleri İspanyol basınında gittikçe artmakta. Eğer ki Alexis de olmazsa Real savunmasının solunun pek iyi olmadığını da – bir sonraki paragrafta değineceğim – göz önünde bulundurursak Cuenca gibi kanatta da oynayan ve kanattan dikine içeri girmeyi seven bir oyuncu için bireysel anlamda kariyer maçı olabilir. Zaten maçın sonucunu etkileyecek en kritik faktörlerden biri bana göre Pep’in ileride yapacağı seçimler, ki bence sol forvette Pedro –Iniesta veya Cesc de düşünülebilir fakat bunun en negatif getirisi Xavi’nin ortada yalnız kalacak olması olur – sağ forvette Cuenca oynamalı (Alexis’in sakatlığından dolayı oynayamayacağı kötü senaryo üzerinden gidiyorum). Eğer Alexis oynayacak durumda olursa solda muhtemelen Iniesta’yı görürüz – Pep bu sene nedense Pedro&Alexis ikilisini çok az bir arada oynattı. Barça adına burada kimin oynayacağı ise şu açıdan önemli; bu sene uygulanan ters piramid hücumundasağ ve sol forvetler çizgiye çok indiği için içeri kat eden, etmeyi seven oyuncular daha etkili – bana kalırsa sağda Cuenca solda Tello – olacaktır ama Barça bu maçta ters piramidi uygulayacak mı ayrı bir soru da bu zaten?

Real Madrid cephesine gelirsek bireysel performans düşüşlerinden önce blok olarak savunmanın alarm verdiğini söylemek yanlış olmaz. Ramos’un stoper formu âşikar. El Clasico’da değil Valencia, Atletico Madrid tarzı takımların bile hücum gücü karşısında neler sergilediği ortada. Daha da önemlisi Ramos’un sol stoper oynaması, yani Marcelo veya Coentrao’nun yanında oynaması. Bu faktörü önemli yapan ise her ne kadar ofansif anlamda şu anda Avrupa’da oynayan en iyi 3 sol bek arasında olsa da Marcelo’nun da savunma anlamında kötü bir oyuncu olması. Sezonun ilk yarısında oynanan El Clasico öncesi “Marcelo artık savunmasını geliştirdi” dense de o maç ve mütakip maçlarda geri dönmekte zorlandığını gördük. Coentrao ise sakatlığından önce fena bir form düzeyinde olmamasına rağmen iyileştikten sonra forma şansı bulamadı ve son oynanan Bayern maçında – bu maçta da Mourinho, Marcelo’nun savunmasına güvenemediği için Coentrao’yu seçti – uzun bir sürenin ardından ilk defa oynadı. Maç eksiğinin etkisi ise direk skora yansıdı (2. gol). Bu maçta Mourinho’nun sol bekte kimi oynatacağı bana kalırsa Real Madrid cephesi açısından sonucu belirleyecek en önemli 2 faktörden biri. Mourinho savunmayı mı (Coentrao) yoksa hücumu mu tercih edecek? Açıkcası tam emin olamasam da bunun bir sentezini, yani savunmaya odaklı Marcelo’yu seçeceğini düşünüyorum ama Marcelo savunmada etkili olabilir mi pek zannetmiyorum. Hele Barça’da Cuenca oynarsa Real’in sol kanattan en az bir gol yemesini bekliyorum.


Geri Kalanlar

El Clasico öncesi şahsi olarak maçı etkileyeceğini düşündüğüm en önemli 2 faktöre yukarıda değindim. Şimdi de bu iki maddeye göre nispeten daha önemsiz fakat yine de önemli faktörleri sıralayalım.

Real Madrid’deki El Clasico öncesi göze çarpan diğer handikaplar genel anlamda bireysel kaynaklı. Yukarıda saydıklarıma ek olarak Real Madrid’de sağ kanat kullanımının aksaması, ön libero mevkisindeki savunma anlamında zafiyet ve forvet seçiminden bahsedebiliriz. İlk olarak sağ kanat kullanımına değinecek olursak Di Maria’nın sezon başı kariyerinin en verimli sezonunu geçirmesine rağmen sakatlanması, bu dönemde Mourinho’yu Kaka ve Mesut’u buraya çekmeye itti. Zaman zaman Callejon ile Benzema’yı da kullansa da bu 4 oyuncudan sadece 1’i – Callejon – mevki olarak kanat oyuncusu ve bu sebeple Real’in hücum anlamında sağdan çok etkin olduğunu söylemek zor. Hatta bu durumun bir getirisi de – Marcelo’nun hücum performansıyla beraber – Real Madrid’in gollerinin %50-60’a yakınının soldan gelmesiydi. Arbeloa’nın önünde kanat oyuncusunun olmaması ve bundan dolayı bol ileri çıkarak kendini sadece bu sezon 1-2 gömlek geliştirmesi de var ama Real Madrid seviyesi için bu bile yeterli değil. Di Maria sakatlıktan kurtulunca da eski formunu yakalayamadı henüz. Madrid’in sağ çizgiye inememesi Adriano gibi savunma olarak çok iyi olmayan bir sol beke sahip Barça’yı çok rahatlatır – hatta oyunun gidişatına göre 3’lü savunma bile çok riskli olmaz bu bağlamda. Ön libero konusu da sakatlık kaynaklı. Khedira sakatlıktan sonra bir türlü eski formunu yakalayamadı. Xabi Alonso ise ofansif anlamda hala mevkisinin en iyilerinden biri olsa da – oyunu kurması ve yönlendirmesi  - savunmada eskisi kadar kesici değil. Sadece sezon boyunca özellikle ani ataklarda yaptığı ve kart gördüğü faullere bakarak bile bunu görmek zor değil. Erken göreceği bir kart Real Madrid’in başını ağrıtabilir. Son olarak da Higuain mi Benzema mı sorusu var? Eğer Real yaslanıp hızlı çıkmayı planlıyorsa Higuain, Barça yarı sahasında top tutmayı planlıyorsa Benzema olmalı en uçta. Aksi, takımın verimliliğini %40’a yakın düşürür.

Barcelona adına ise yukarıdaki 2 madde dışında yan top savunması var. Tek madde halinde olsa da yan top problemini arka direk savunması – sadece yüksek gelen toplarda değil alçak toplar için de geçerli  - ve hava topu hakimiyeti olarak ikiye ayırabiliriz. İlk olarak arka direk savunmasına değinecek olursak 3’lü defansın getirdiği en büyük handikaplardan biri olan bu durum özellikle az adamla yakalanılan pozisyonların ardından Barça’nın başını çok ağrıttı bu sezon. Benim yazıyı yazdığım anda aklıma ilk gelen – belki de son dönem bu konu üzerinde Alp Çolak ile twitterda konuştuğumuz içindir – maç deplasmanda oynanan Valencia maçı. Son hafta oynanan Levante maçında da skor 2-1’e gelince yine arka direkte çok tehlikeli bir pozisyon verdi Barça ama Levante değerlendiremedi. Sadece 3’lü savunma ile çıkılan maçlarda değil 4’lü savunma şablonunda da kanat beklerinin çok ileride oynamasından dolayı Barça çok çekti bu sezon arka direk savunmasından – Drogba’nın golü. Real Madrid’de de bir kanatta Di Maria diğer kanatta Ronaldo olunca bu durum bu maç özelinde ayrı bir önem kazanıyor. Diğer bir konu ise hava topları... Barcelona’da Puyol, Busquets ve Pique dışında uzun sayılabilecek bir oyuncu yok. Özellikle Mesut, Xabi ve Alonso gibi son derece etkili 2 duran top kullanan isme ve Ramos, Benzema, Ronaldo, Higuain gibi – Pepe ve Di Maria da uzun ama kafa toplarında o kadar etkili bir oyuncu değil - sahip Real Madrid’e karşı Barcelona son derece zorlanabilir.

Elimden geldiği kadar El Clasico öncesi her iki takımın handikaplarından yola çıkarak maçı etkileyecek faktörlere değindim. Toparlayacak olursam her iki takım da mükemmel değil, zaafları var. Üstüne zorlu fikstür de eklenince fiziksel olarak %100 şekilde çıkmayacaklar maça. Sonuç olarak benim açımdan sıraladığım bu maddeler doğrultusunda Barcelona bir adım önde ama El Clasico bu, ne olacağı hiç belli olmaz. Belli olan tek şey cumartesi akşam, Camp Nou'da fiziksel, taktiksel ve zihinsel olarak bir savaş olacağı...

Yazı: Emre Çelik

19 Nisan 2012 Perşembe

2-1 gerçekten avantajlı mı? Görünürde evet. Ancak...


2002 yılından bu yana Şampiyonlar Ligi'nde istediği yerlere gelemeyen Real Madrid, bu sezon Bayern Münih karşısında en ciddi sınavında terledi, ancak futbolu ile sınıfta kalmaktan kurtulamadı. 2-1, uzaktan bakıldığında avantajlı bir skor gibi görünse de, Santiago Bernabeu'da ekstra efor sarf etmek gerekiyor.

Maçtan sonra basın toplantısında soruları yanıtlayan Jose Mourinho, 'Bayern Münih'in attığı ilk golde ofsayt var mı?' sorusuna, 'Evet, belki...' cevabını verirken, Mario Gomez'in penaltı pozisyonunu soran aynı muhabire 'Tek kişiden tek soru' yanıtını vererek cevap vermekten kaçındı. Ancak görülen o ki, UEFA'nın bir etkisi görülmeyen asistan hakemleri, o pozisyonda penaltı çalmış olsalardı, şu anda finalist bir Bayern Münih'i konuşuyor olabilirdik.

Robben-Ribery-Lahm

Real Madrid'in çektiği kura sonrasında Bayern Münih ile eşleşmesi, Robben-Ribery hücum etkisini akıllara getirmişti ve Almanlar, bu iki isimden maçta en verimli şekilde faydalanmayı başardılar. Jose Mourinho, bunun farkında olacak ki, Atletico Madrid maçında olduğu gibi Marcelo ile başlamak yerine Fabio Coentrao'yu tercih etti. Fakat bu durum, iki kanat oyuncusu karşısında fiziksel olarak avantajlı gibi görünen Coentrao'nun tam olarak takıma fayda sağlamasına yetmedi. Marcelo kadar hücum-defans arası dengeyi sağlamayı başaramayan bir oyuncu olan Coentrao, Portekiz Milli Takımı'nın sol bekinde gösterdiği performanstan yine uzak kaldı. Mourinho, ilk geldiği günlerde onu neden orta alanda kullandığı aslında bir şekilde bize anlatmış oldu.Ribery ve Robben'in kanat gücü yanında onları defansif anlamda rahatlatan bir isim olan Philipp Lahm, Coentrao'nun olduğu kanattan yaptığı bindirmeler ile büyük tehlikeler yarattı ve akabinde 90. dakikada Gomez'e golü attıran isim olmayı başardı.

Kaka - Di Maria

Angel di Maria'nın uzun süren sakatlığı döneminde düzenli olarak forma şansı bulan Kaka, Özil ve Ronaldo ile beraber akıllı ve yaratıcı bir hücum hattının oluşmasında yardımcı oluyordu. Di Maria'nın dönüşü ile beraber hücumdaki hız artsa da, yaratıcılıkta azalma meydana geldi. Kaka'dan en fazla verimi alan Mourinho, kesinlikle Marcelo-Coentrao'da olduğu gibi aynı rotasyonu zaman zaman Kaka-Di Maria için de kullanmalı.

Sergio Ramos

Sergio Ramos'un oynadığı stoper mevkiine sık sık değindik ve bazı eksik yönleri olduğunu söyledik. Sağ bek pozisyonundan edindiği alışkanlık sebebiyle stoper mevkiinde çok hzlı olabiliyor fakat yine aynı pozisyonun getirdiği dez avantaj sebebiyle pozisyon kaybedebiliyor. Bunu özellikle duran toplarda sıklıkla yapıyor ve takımını kötü etkileyebiliyor. Buna ne gibi bir çözüm üretilebilir? Raul albiol alternatifi var ancak ona güvenin Mourinho tarafından olmadığı biliniyor. Sakatlığının son durumu düşünülerek Sergio Ramos, Alvaro Arbeloa'nın yerine yeniden sağ bekte fayda verebilir. Bunun yanında genç oyuncu Raphael Varane'den de elbette fayda alınabilir.

Mourinho 2009 yılında alt etmişti. Peki ya şimdi?

2009 yarı finalinde Barcelona'yı elemeyi başaran Inter'in başında bulunan Jose Mourinho, finalde de Bayern Münih'i geçmeyi ve şampiyon olmayı başarmıştı. 2009 yılındaki oyun düzeninne ve mentalitesine çok yakın bir oyun oynayan Bayern Münih'i o dönem farklı defans kurgusu ile durduran Mou, kanatta kullandığı Samuel Eto'o'nun dahi defans yapmasını sağlamış ve kadrosunu en verimli şekilde kullanmıştı. Bu durumu elbette yine kanada yakın Cristiano Ronaldo'dan beklemek pek mümkün olmuyor. Hal böyle olunca mevcut oyuncularla farklı sistemler üretmesi ile meşhur Mourinho, bek oyuncularını Ribery-Robben karşısında en iyi şekilde hazırlamalı.

Cristiano Ronaldo

La Liga'daki takımlarakarşı harika bir performans ortaya koyan Cristiano Ronaldo'nun, Barcelona maçları dışında çok fazla etki gösteremediği mücadelelerden biri de dün geceki Bayern Münih karşılaşması oldu. Girdiği tek pozisyonu cömertçe harcayan Ronaldo, akabinde şans yardımı ile Mesut Özil'in gol atması ile derin bir nefes aldı. Ancak durum vahim göründü zira Ronaldo oyunun belli bölümlerinde takım ileiç içe görünmedi. Bunda elbette dirençli olan Bayern kanat ve orta sahasının etkisi oldukça fazlaydı ancak Santiago Bernabeu'daki maçta kesinlikle daha verimli olması gerek.

2-1 gerçekten avantajlı mı?

Görünürde evet. Ancak şöyle bir düşünüldüğünde Bayern Münih'in 1 gol bulması halinde Real Madrid'in 3 gol birden atması gerekiyor ki, bu oldukça korkutucu bir durum. Bu yüzden İspanya'daki maçta ilk golü atan tarafın Real Madrid olması, tur kapısını açacak önemli ayrıntılardan biri olabilir.

11 Nisan 2012 Çarşamba

El Derbi Madrileno


9 Nisan 2012 Pazartesi

Kredi Doldu!

Real Madrid'in, 22 Nisan'da oynayacağı Barcelona maçından önce 10 puan olan puan farkından en fazla dört puan kaybedip Camp Nou'ya 6 puan farkı ile çıkması gerektiğini dile getirmişmıştıaşlantim daha önce. Fakat dün gece Valencia maçında yaşanan iki puanlık kayıp, zaten sınırda olan puan kaybı kredisinin eksilere düşmesine vesile oldu ve şimdi Barcelona ile olan puan farkı sadece 4...

Tüm bunlardan bağımsız olarak söylemek gerekir ki, 0-0 olmasına rağmen gerçekten harika bir maç izledik. Ben şahsım adına, zaten son yıllarda zevksiz geçen bir Real Madrid - Valencia maçı görmedim. Söz maçtan alınan zevke gelmişken, bu sezon Real Madrid'in, Barcelona'dan daha çok zevk verdiğini sanırım herkes artık fark etmiştir. Ben, Barcelona maçlarındaki heyecanı ve tutkuyu, geçen sezon gördüm en son. Zaten geçtiğimiz sezon, dünya futbol tarihinin görüp görebileceği en başarılı futbol takımıydı Barcelona. Ancak La Liga'da bu sezon Real Madrid'in her maçının daha zevkli geçtiği bir gerçek.

Valencia bu maçı kazanadabilirdi. Hakemler hakkında konuşmak, yorum yazmak bu yazıyı çirkinleştireceğinden ben bu topa girmek istemiyorum. Sadece maçın güzelliğinden bahsedip, Real Madrid'in bulduğu fırsatları gol yapamaması sebebiyle kaçan üç puandan bahsetmek kafi olacaktır.

Karim Benzema

Efendim bilen bilir, Benzema özellikle son aylarda cezasahasındaki tarzı ve hırsı ile hem de 9 numara olması sebebiyle Ronaldo 'El Fenomeno'ya benzetilmeye başlanmıştı. Valencia karşısında da cezasahası içindeki gol umudu olan Karim, net fırsatları gole bu kez çeviremedi ve açıkçası hayal kırıklığı yarattı. Özellikle son dakikada kaçırdığı pozisyonla maçın hayal kırıklıklarından biri oldu. Higuain yerine Benzema oyundan çıkmalıydı. Tek maç, onu yargılamak için elbette yeterli değil. Kalitesini ve hırsını daha önce onlarca kez kanıtlamış bir oyuncu. Real Madrid'in 11'inde her daim yer almalı. Ama artık insan, şunları kaçırmamasını bekliyor Benzema'dan...

Ronaldo

Maç boyunca takımın ataklarda ilham kaynağı ve gücü olan Cristiano Ronaldo, ne yazık ki maçın son bölümünde sorumluluk almaktan kaçındı. Aslında bunda, kaleci ile karşı karşıya kalacakken yere düşmesi ve pozisyonunu kaybetmesi de etkili oldu. Maçın kalan bölümünde aklı o pozisyonda kaldı ve oyundan düştü. Hal böyle olunca son 10 dakikada ataklar oyuna sonradan giren oyuncular Angel Di Maria ve Kaka'nın ayaklarında şekillendi. Hatta bir pozisyonda sağ kanattan Pepe'yi dahi orta yaparken gördük.

Kaka

Neden oynamadı bu maçta? Angel Di Maria'yı bahane edemiyoruz çünkü o da sonradan oyuna girdi. Yalnız hatırlatmakta fayda var, sakatlığı geçen Di Maria'nin son zamanlarda tıkırında görünen Real Madrid hücum bölgesinde dengeleri değiştirdiğini de söylemek gerek. Bu sebeple Kaka direk düşünülmüyor. Son haftalarda hücumdaki isteği ve yaratıcı oyun tarzı sebebiyle çok formda olan Kaka'nın bu maçta 11'de sahada yer almamasını, Real Madrid açısından maçın eksi yönlerinden bir tanesi olarak görüyorum.

Real Madrid neden kazanamadı?

Şanssızlık baş etkenlerden bir tanesi idi. Ancak Valencia kalesini koruyan Guaita'nın benzersiz performansı, geceyi derinden etkiledi. Tartışmasız maçın yıldızıydı. Kalesinde devleşti. Özellikle Ronaldo ile düelloya girdiler. Kazanan kendisi oldu.Bununla beraber aslında Valencia'nın da bu maçı kazanabilme gerçeğini de kabullenmek gerekir zira Valencia, bu şansları buldu. Tino Costa'nın cezasahası dışından çektiği ve direkten dönen şut, Valencia adını gecenin en önemli pozisyonuydu. Costa, Takımının 90 dakika ayakta kalan isimlerinden biriydi. Oldukça başarılıydı.

Mehmet Topal

Real Madrid'in maçı kazanamamasının kenar etkenlerinden biri de Valencia'nın dirençli oyunu oldu. Türk oyuncu Mehmet Topal, Orta sahanın kilit ismiydi. Birçok pozisyonda kritik müdahaleler yaptı. Topla buluştuğunda hep olumlu tercihler yaptı. Başarılı bir maç çıkardı.

Kalan haftalar nelere gebe?

Puan farkının dört olmasına rağmen 22 Nisan'da oynanacak olan Barcelona maçını alıp, 'Puan farkı aslında 1' diyen rezillere buradan sözüm, futbolun her duruma gebe olduğu. Barcelona'nın bu sezon çoğu maçta geçen seneden farklı bir hüviyete sahip olduğunu fark ediyoruz. Burada herkes Barcelona'nın galibiyetine kesin gözle bakıyor ancak avantajlı olan Real Madrid. Galibiyet değil, alacağı tek puan dahi yeterli olacaktır. Kaldı ki Barcelona'nın kazanması dahilinde bile Real Madrid'in liderliği devam ediyor. Bunun yanında Barcelona'nın Espanyol ile oynayacağı Katalunya derbisinde puan kaybetmeyecği garantisi kim tarafından veriliyor? 22 Nisan'a kadar ve onun öncesinde her ihtimali düşünmek gerekiyor. Real Madrid'in sn hafta oynayacağı Athletic Bilbao maçı, gözümde Barcelona karşılaşmasından önce en önemli mücadele. Ancak Real Madrid'in Camp Nou'da kazanması halinde antrenman maçına dönecektir. Bayern Münih ile oynanacak Şampiyonlar Ligi maçları da ligi etkileyecek kadar sıkıntılı ve stresli geçecek. Aynı şey Chelsea ile eşleşen Barcelona için de geçerli...


Real Madrid 0-0 Valencia
Goal.com
Karim Benzema fotoğraf: Real Madrid CF v Valencia CF - Liga BBVA By: Jasper Juinen @Getty Images Sport

5 Nisan 2012 Perşembe

Buraya kadar her şey tamam ancak esas sınav Bayern Münih karşısında başlıyor!

Real Madrid, Şampiyonlar Ligi'nde rahat rahat yarı finale kadar yükseldi. İkinci turda CSKA Moskova deplasmanında bir kaza kurşunu sıkılsa da, bu tur rahat geçildi ve ardından APOEL de farklı skorlarla saf dışı bırakıldı.

Kimse ilk maçta sahasında 0-3 kaybeden APOEL'den bir mucize beklemiyordu elbet. Tam aksine, Güney Kıbrıs'ta bir türlü son 15 dakika dışında kilidi açamayan Real Madrid'in Santiago Bernabeu'da farka koşması bekleniyordu. Nitekim öyle de oldu ancak beş gol atan Real Madrid, yine üç fark yapabildi zira APOEL'in iki golü kimseler tarafından beklenmiyordu ve ekstradan geldi.

Buraya kadar nasıl geldi?

Araya Real Madrid'in Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale kadar nasıl geldiğini de sıkıştırmak lazım. Real Madrid, Şampiyonlar Ligi D Grubu'nda hiç puan kaybetmedi ve bunu başaran 5. ekip oldu. Lyon, Ajax ve Dinamo Zagreb'in bulunduğu grubu rahat bir şekilde geçti. 6 maçta 18 puan toplayan Real Madrid, bu süreç içinde 19 gol attı ve kendi kalesinde sadece 2 gol gördü. En yakın takipcisi olan Lyon'a 10 puan fark atan Los Galaticos, böylece 2. tura yükselme hakkını elde etti. CSKA Moskova, Şampiyonlar Ligi 2. turunda Real Madrid'in rakibi oldu. Deplasmandaki ilk maçta zor anlar da yaşayan Real Madrid, 93. dakikada bir gol yedi ve karşılaşma 1-1 tamamlandı. Real Madrid ikinci maçta işini şansa bırakmayarak, 4-1'lik galibiyetle çeyrek finale çıktı. Sonrasında da APOEL'i isteyen Real Madrid, istediğini aldı ve yarı finale çıktı.

Nuri Şahin ve Hamit Altıntop

APOEL karşısında turu ilk maçta cebine atan Jose Mourinho, ilk maçta olduğu gibi yine Nuri Şahin ile başladı ve yanına Hamit Altınop'u da monte etti. Nuri Şahin, Orta sahada üzerine düşeni yaptı. Pas dağıttı ve hücumları başlatan adam oldu. Xabi Alonso için iyi bir alternatif olduğunu kanıtladı. İlk maçta da aynı efektif oyununu oynayan Nuri, yine utandırmadı. Hamit Altıntop ise Kariyerinin en kötü gecelerinden birini yaşadı. Maç içindeki mevki değişikliği ona yaramadı. Yaptığı hatalarla yenilen iki golde de etkili oldu. Bu durum Real Madrid geleceğini nasıl etkiler bilinmez ancak halen Hamit Altıntop'un Jose Mourinho için hazır bir alternatif olduğunu söyleyebiliriz.

Angel Di Maria

Kalça sakatlığından çıkan Amgel için bu maçın önemi çok büyüktü zira geri dönüşü için APOEL karşılaşması biçilmiş kaftandı adeta. Nitekim uzun süreli bir sakatlığın ardından da dönüşü güzel oldu. Oyuna sonradan girdi ve harika işler yaptı. Sakatlıktan çok etkilenmemiş gözüktü. Karşılaşmanın da son golünü attı ve güzel oyununu süslemiş oldu.

Kaka

Real Madrid'e geldiği günden bu yana performansı hep tartışma konusu oldu Kaka'nın. Milan günlerini arattığı söylendi. Nitekim ilk sezonunda öyleydi ancak Kaka'nın özellikle bu sezon yaşadığı değişimi sanıyorum herkes farkediyordur. Kişiliğinde ve karakterinde zaten hiç bir sorun olmayan, ne bir hakemle münakaşa eden, ne de bir futbolcu ile kavga eden Kaka, üstüne artık Milan'daki günlerini hatırlatan bir performans ortaya koymaya başladı. Hem La Liga'da, hem de Şampiyonlar Ligi'nde... Topu aldığı her pozisyonda olumlu bir iş yapmayı başardı. Ataklarda baştan sona maestro görevini üstlendi. Attığı gol jeneriklikti.

APOEL alkışlanmalı...

Şampiyonlar Ligi'nde üç ön eleme birden oynayan APOEL için grup aşamasına kalmak, zaten başlı başına bir mucizeydi. Üstüne bir de bu gruptan çift haneli puanla ikinci tura çıkıp, bu turda da Ol. Lyon'u elemek artık nirvananın ta kendisiydi APOEL için. Yunanistan Ligi'nden apar toper 'bunlarla olmaz' denilen oyuncuları kadrolarına kattılar, ortalama yabancılar ile korale ettiler ve en önemlisi 'takım' olmayı başardılar ve çeyrek finale kadar yükseldiler. Onlardan Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde elenmesi beklenirken geldikleri bu nokta (bir daha tekrarı zor olsa da) alkışı hak ediyor.

Bayern Münih zor olacak

Real Madrid için esas sınav ise, gerçek anlamda yarı finalde başlayacak. Chelsea, 2009'un intikamını Barcelona'da alıp finale yükselmeyi başarır mı bilinmez ancak Real Madrid'in Bayern Münih karşısında zorlanacağı aşikar. Şampiyonlar Ligi'nde harika bir ivme yakalayan Bayern Münih, bunun üstüne Arjen Robben ve Franck Ribery'yi kanatlardan çok iyi kullanıp, orta da Mario Gomez'in bitiriciliği ile öldürücü bir hücm gücüne sahip. Arka plandan Thomas Müller ve Toni Kroos'un katkıları ile beraber orta alanda da Bastian Schweinsteiger gibi bir güç olduğu düşünüldüğünde en az Barça kadar tehlikeli bir takım hüviyetine sahip oluyorlar. APOEL maçından sonra tüm Real Madridli oyuncuların ağzında Bayern Münih var ve hepsi de maçların zor geçeceği konusunda hemfikir olmuş durumda. Üstelik çok gol atan bir takım. işin kısası, Real Madrid için esas Şampiyonlar Ligi şimdi başlıyor...


Real Madrid 5-2 APOEL
Goal.com
Angel Di Maria Fotoğraf: Real Madrid CF v APOEL FC - UEFA Champions League Quarter Final By: Manuel Queimadelos Alonso @Getty Images Sport

3 Nisan 2012 Salı

Her yol Real Madrid-Barcelona!

Real Madrid'in APOEL deplasmanından 0-3'lük galibiyetle dönmesinden sonra Barcelona da, Milan ile deplasmanda 0-0 berabere kaldı ancak Camp Nou'da oynanacak olan maç öncesinde mutlak favori ve kimse kazanmasını sürpriz olarak beklemiyor.

APOEL, Marsilya ve Benfica rakiplerine karşı yetersiz gözüktü. İkinci maçlarda bu takımları ağır yenilgiler bekliyor olabilir. La Liga'da umutlarını taze tutmaya çalışan Barceloa, daha çok Şampiyonlar Ligi'ne odaklanmış durumda. Ve onu durdurabilecek takımlar içinde finale kadar yolu alternatifleri ile baz aldığımızda Milan, Bayern Münih, Chelsea ve Real Madrid yer alıyor. Tüm bu takımlara genel olarak baktığımız zaman, finale kadar gidildiği anda Real Madrid'in Barcelona'yı durdurabilecek tek takım olduğunu görebiliyoruz.

Bayern Münih, Real Madrid için büyük bir tehdit ama...

Fakat unutmamak gerek ki, bir Bayern Münih gerçeği aldı başını gidiyor ve henüz çok büyük takımlar karşısında izlemememize rağmen Real Madrid için yarı finalde büyük bir tehdit oluşturabilirler. Marsilya karşısında ilk maçta alınan galibiyet; Arjen Robben, Mario Gomez, Thomas Müller ve Franck Ribery'den oluşan iyi kurgulanmış hücum hattı yine çok iyiydi ve bu dörtlü mutlaka Jose Mourinho ve ekibini düşündürmeye başlamıştır. Bayern Münih bu formdayken Avrupa'daki hiçbir takım Allianz Arena'dan kolay bir maç çıkartamaz, Marsilya'da bunu yaşayacak. Fransız ekibinin işi artık mucizelere kaldı. Bayern artık yarı finale adımını attı ve Madrid ile karşılaşmayı bekliyor. Ancak 2010 yılını da unutmamak gerek. O sezon da finale kadar dolu dolu gelen Bayern Münih, Jose Mourinho'nun çalıştırdığı Inter karşısında oldukça çaresiz kalmıştı.Milan'ın Barcelona'yı elemesi halinde tüm bu konuştuklarımız elbette ki havada kalmış olacak. Ancak bu durumun da oldukça zor olduğunu kabul etmek gerek. San Siro'da oynanan maçta çizgi savunmayı kullanan ve Barcelona'yı üstüne çekerek atakları bir şekilde savuşturma yoluna giden Milan, bunun benzerini Camp Nou'da ne kadar uygulayabilir ve yine İspanya'da kendisine yarı finale taşıyacak gollü bir beraberliği ya da galibiyeti alır mı, bilemiyorum.

Milan aynı sabrı ve defansif özellikleri Camp Nou'da gösterebilir mi?

Görünürde 4-3-3 ile mücadele eden Barcelona'da orta alanda Sergio Busquets ile beraber diğer defansif özellikli orta saha Seydou Keita'nın mücadele etmesi ile Barcelona'nın pas yüzdesi ile topu tutmasına rağmen gerektiği gibi verimli olmasını engelledi. Milan'ın asında Barcelona'ya karşı direnmesinin altında yatan nedenlerden bir tanesi de bu. Ancak bunun yanında bu sezon oynadıkları üç maçın ardından, İtalyan şampiyonu Katalanların zayıf ve güçlü yanlarını öğrendi. Milan'ın övülen performansının yanı sıra forvetleri de aynı oranda eleştirmek gerek. Geride Thiago Silva'nın yokluğunda Luca Antonini ve Alessandro Nesta harikaydılar, başta Lionel Messi ve Andres Iniesta olmak üzere Barçalı oyuncuları durdurdular. Ancak sahanın öbür yakasında da Şampiyonlar Ligi yaşanıyordu, Robinho ve Zlatan Ibrahimovic'in gol pozisyonlarındaki harcadıkları bir iki pozisyon, onları kupanın dışına itebilir. Maç boyunca defansif önlemleri ön planda tutan Milan, sabırla bulduğu pozisyonları da bu iki isim nedeniyle gole çeviremedi. Massimiliano Allegri, San Siro'da sahaya iyi bir takım çıkardı ve taktiksel olarak iyi bir duruş sergiledi. Rövanşatki mücadelede Alessandro Nesta cezal durumda, ve Thiago Silva'nın yokluğunda (sakatlığı ciddi olabilir), Milan'ın Camp Nou'da defansif, tutucu ve muhafazakar oyununu ne kadar süre ile başarıya ulaştırabileceği sorusu, yarı final için turum anahtarı ve cevabı olacak.

Peki ya Chelsea?

Chelsea'ye bir göz attığımızda Di Matteo, Chelsea'nin eski parçalanmış öğelerini yeniden bir araya getirdi ve şu ana kadar takımın en nüfuzlu oyuncularını planlarında üst sıralarda tuttu. Chelsea orta alanda gerekli enerjiye sahipti ve bunu hücuma taşıdı. Bu iki öğenin gelmesiyle de geride denge sağlandı. Chelsea deplasmanda Benfica'yı yenme görevini oldukça kolay gerçekleştirdi. Ancak tüm bunları yarı finale çıkmaları halinde muhtemel rakipleri olan Barcelona karşısında gerçekleştirebilirler mi, bu büyük bir soru işareti.Hal böyle iken finale kadar kafalarda yazılan senaryolarda Real Madrid ve Barcelona'nın kupanın son anına kadar yalnız kalacakları ön görülebilir. Böyle bir durumda ise Barcelona'yı çok istediği şampiyonluk yolunda Real Madrid'den başka durdurması muhtemel takım ise ufukta pek gözükmüyor...


Goal.com
Sami Khedira fotoğraf: Real Betis Balompie v Real Madrid CF - Liga BBVA By: David Ramos @Getty Images Sport
Sergio Busquets fotoğraf: Bayer 04 Leverkusen v FC Barcelona - UEFA Champions League Round of 16 By: Dennis Grombkowski @Bongarts

1 Nisan 2012 Pazar

Higuain'den Messi tarzı, Ronaldo'dan 'Ronaldo' tarzı...

22 Nisan'da oynanacak olan Barcelona maçına kadar Real Madrid'in kalan fikstürünü daha önce değerlendirdiğimde, aslında Osasuna deplasmanının oldukça zor geçmesini bekliyordum. Hatta işi biraz abartmıştım ve Atletico Madrid maçının dahi daha kolay geçebileceğini söylemiştim.

Ama dün akşam oynanan Osasuna maçı hem beni, hem de bana katılanları ters köşeye yatırmaya yetti. Bugüne kadar İspanya'da hiçbir takım 30 maç gibi kısa bir sürede 100 gole ulaşamamıştı. Pep Guardiola'nın Barcelona'sı, daha önce 34. maçta üç haneli rakama ulaşarak en erken 100. golü bulan takım olmuştu.

Şimdi Real Madrid'in önünde halen kırılmayı bekleyen bir rekor var. John Toshack'ın Real Madrid'i 1989-90 sezonunda 107 gollük harika bir performansa imza atmıştı. Kalan haftalarda ise Real Madrid'in aynı oyununu sürdürmesi halinde bu rekorun kırılmaması için hiçbir neden bulunmuyor.

Maçın ilk dakikalarında hakeme tepkisini abartan Osasuna Teknik Direktörü Jose Luis Mendilibar, hakem tarafından tribünlere yollandı. Bu aslında Real Madrid'in attığı ilk golden sonra Osasuna adına maçı bitiren durumlardan birisi oldu. Motivasyonunu kaybeden oyuncular, karşılaşmayı çabucak Real Madrid'in ellerine bıraktılar.

Ronaldo'nun bacakları...

Hayır, yanlış anlaşılma olmasın. Elbette Ronaldo'nun sadece bacakları ile ilgilenmiyoruz ancak, onun dün gece Osasuna ağlarına gönderdiği mükemmel golden sonra, dünya nüfusunun yarısının (!) gövdesi kadar olan baldırlarını gösterdiği gol sevinci geceye damgasını vurdu. O mükemmel gol olur olmaz içimden 'işte bu Ronaldo golü dedim'. Higuain'in attığı 3. gol, dokunuş, açı ve bitiricilik bakımından Lionel Messi'nin golleri ile büyük bir benzerlik gösteriyordu ancak Ronaldo'nun muazzam golü, sadece 'Ronaldo tarzı' bir gol. Benzerini belinden kuvvet alarak atabilecek oyuncu sayısı çok az...

Ronaldo'nun dakika 70'de defansa çarptırıp ağlara yolladığı frikikten sonra Osasuna kalecisi Fernandez'in aklının halen ilk yarıda hakemin hata yaptığını düşündüğü pozisyonda olduğunu, verdiği büüyk tepkiden hemen anlamış olduk. Yeri gelmişken, Higuain'in gol pozisyonu yarattığı dakikada Arjantinlinin poizsyonu kendi atmak adına bozan Ronaldo, ufak bir fırçayı da hak ediyor aslında.

Benzema ve Higuain

Bitiriciliği Football Manager tabiriyle 20. Attığı gol, Van Basten'in golünü anımsattı. Fransız oyuncu, Mourinho tek forvete döndüğü takdirde hala ilk tercih. Bunu sağlama almak için iyi bir performans gösteriyor.

Gonzalo Higuain ise dribbling olarak, Benzama'dan daha iyi olduğu söylenebilir. Aldığı topla iyi hızlanıyor. Kaleciyle karşı karşıya kaldığında topun altına çok iyi girdi. Madrid'e katkı vermeye devam ediyor. Her zaman hazır olduğunu tekrardan kanıtlamış oldu.

Granero

Daha önce çok sık eleştirdiğim ve Real Madrid'e tek katkısının reklam yüzü olmasını söylediğim bir oyuncu alsında Granero... Xabi Alonso'nun dün akşam partneriydi. Kaptığı toplarla takımına katkı sağladı. Ayrıca takımı kontra atağa çıkarırken başarılı paslar verdi. Takımın ilk 11'inde oynamaya devam edebilecek mi, bunu zamanla göreceğiz.

Marcelo > Bale

Bu aforizmayı üretmek için Marcelo bana bir fırsat daha sundu dün gece. Çok fazla tartışmam. Bek oyuncusu gibi gözükse de, hücuma oldukça fazla katkı verdi. Hücuma çıktığında da pasları sürekli olarak olumlu kullandı. Takımın ona ihtiyacı olduğunu gösterdi. Her zaman doğru oynadı.

Real Madrid, 2008'den bu yana yenemediği Osasuna'yu bu kez üç yılın patlaması olarak beş gollü bir galibiyetle yenmeyi başardı. Şimdi önde Şampiyonlar Ligi'nin ön planda olduğu zor bir fikstür daha var. Tek amaç 22 Nisan günü oynanacak olan El Clasico'ya aynı puan farkı ile çıkmak olmalı...

Osasuna 1-5 Real Madrid


Goal.com
Foto: By: Denis Doyle @Getty Images Sport

30 Mart 2012 Cuma

Real Madrid'in arka bahçesinde neler oluyor?

Real Madrid'in somut bir arka bahçesi varsa burada neler döndüğünü bilmemiz bir şey kazandırmaz. Fakat Castilla adına bir arka bahçesi var ki, aslında ne yetenekler geliyor, geçiyor ve Real Madrid'in altyapı sistemine uyguladığı farklı politika sebebiyle gençler takımlarına değil başka kulüplere fayda sağlıyorlar. Sizi Real Madrid altyapısından yolu geçenlere bir göz atmaya davet ediyoruz...

Barcelona'nın La Masia adlı altyapısı, aslında 70'li yıllardan beridir var ancak özellikle iletişim çağının nimetlerinin de varlığı sayesinde son üç dört yılda çok ünlenen bir okul oluverdi. Aslında bununla beraber işin gerçeği, 70'lerde kurulan La Masia'nın Barcelona'ya gerçek anlamda katkısı yeni nesil ürünleri ile olmaya başladı. En somut örnek olan Messi, öncesinde Xavi gibi yıldızlar La Masia'nın en büyük temsilcilerinden.İşin Real Madrid boyutuna baktığımızda ve konuşulanları dinlediğimizde ise gerçekle yayılanların farklı olduğunu hemen görebiliyoruz.

Şöyle Real Madrid kadrosuna baştan aşağıya baktığımızda kaptan Iker Casillas dışında kayda değer bir alt yapı oyuncusunun olmadığını hemen görebiliriz.Aslında Real Madrid alt yapısından yetişmiş birçok yıldız oyuncu var ancak onları Real Madrid forması altında değil, başka kulüplerin forması altında ışıldarken görebiliyoruz. La Liga'da oynanan ve 1-1 berabere tamamlanan Villarreal maçında sarı forması ile sahada olan Borja Valero, Real Madrid altyapısının en verimli ürünlerinden bir tanesi durumunda. Hatta son dönemlerde adı tekrar Real Madrid ile geçen Valero, son dönemlerde Villarreal'in de lideri durumunda. Daha 1995 yılında Real Madrid altyapısndan içeri giren Valero, 2005'e kadar Real Madrid'e kaldı ve B, C ve Castilla takımlarında düzenli olarak forma giydikten sonra bonservisi ile beraber satıldı.


Juan Mata, alt yapısından yetiştiği Real Madrid'e karşı Valencia forması ile mücadele veriyor. Belki de 'yerine' transfer edilen Wesley Sneijer ile beraber. Esas sorun işte burada. Juan Mata, Sneijder'in ya da Arjen Robben'in verebildiklerini bir alt yapı oyuncusu olarak veremez miydi?


Şimdilerde Valencia'nın en pahalıya sattığı oyunculardan biri olan Juan Mata da aslında bir Real Madrid ürünü. 2003 yılında altyapıya katılan Mata, kendisini Chelsea'ye götüren hikayenin başlarında, 2006-2007 sezonunda profosyonel olmuştu ve o sezon Real Madrid B takımında oynamıştı. Fakat onun da kaderi tıpkı Valero gibi oldu. 2007 yılında Valencia'ya transfer oldu, 2011 yılında ise kulüp rekoru ile Chelsea'ye...

Roberto Soldado da yolu Valencia'ya düşen Real Madrid altyapı sisteminin ürünlerinden bir tanesi. Şimdilerde Euro 2012'ye İspanya kadrosu ile birlikte gitmesi beklenen Soldado, 2002 yılında Real Madrid ile profosyonel oldu, 2005-2008 arasında A takımda oynadı ancak bu süre içinde 20 maçta bile forma giymedi. Ardından Getafe'ye satıldı. (Madrid'in diğer kulübü, kolay yoldan...) Şimdilerde ise Valencia'nın en büyük yıldızı durumunda...

Santiago Canizarez de, tıpkı Mata ve Soldado gibi yolu en son Valencia'ya düşen alt yapı ürünlerinden. Ancak onun hikayesi biraz farklı. Artık faal futbol yaşantısına devam etmeyen Valencia'nın efsane kalecilerinden Canizarez, Real Madrid alt yapısına girdiğinde yıl 1985'di. 1988 yılında profosyonel oldu ve tam 10 yıl Real Madrid'de kaldı. Ancak bu süre içinde 3 takıma kiralık gitti, sadece 41 maçta forma giyebildi. Real Madrid, 1997-1998 sezonunda finalde Juventus'u yenip Şampiyonlar Ligi şampiyonu olduğunda yedek bekleyen Canizarez'den başkası değildi. Akabinde, 1998 yılında bonservisini Valencia aldı. Tam 305 maç sürecek serüven bu yılda başladı ve başarılı kaleci, 2008 yılında futbolu Valencia'da bıraktı.


Esteban Cambiasso'nun durumu biraz farklı. O da Real Madrid altyapı ürünlerinden ancak Arjantinli yıldız için 'yolu altyapıdan geçen' cümlesini kullanmak daha doğru olabilir. 1996 yılında Argentinos Juniors'tan Real Madrid altyapısına gelen Cambiasso, ardından bonservisi ile beraber Indepentiente'ye transfer oldu. Ancak onu diğerlerinden ayıran şansl yönü, tecrübelendiğinde bonservisinin tekrar Real Madrid tarafından alınması oldu. 2002-2004 arasında tekrar Real Madrid forması giydi ve 41 karşılaşmada forma giydi. Cambiasso'nun bu durumu, başka bir gerçeği de ortaya çıkartıyor. Alvaro Arbeloa, Esteban Granero ve Jose Callejon gibi oyuncular, altyapıdan yetişip transfer oldular ve daha sonra tekrardan Real Madrid'e geri döndüler. Bunun altında yatan temel sebep ise, Real Madrid'in bu oyuncuları satarken tekrar geri dönmelerini sağlayabilecek özel maddeler koydurtması oldu...

Real Madrid altyapısının, en az Barcelona'nın La Masia'sı kadar üretken olduğu açık bir şekilde ortada. Ancak sorunun temeli çok başka. Yukarıda örneklerini verdiğimiz Borja Valero, Juan Mata, Esteban Cambiasso ve Santiago Canizarez dışında Diego Lopez, Filipe Luis, Jurado, Javi Garcia, Mista, Portillo, Szalai ve Urzaiz, bilinen diğer Real Madrid altyapısını görmüş ve burada yetişip eğitim almış isimler. Esasında bu kadar futbolcunun A Takım'da değil de, başka kulüplerde forma şansı bulmasının altında yatan sorun, Real Madrid'in gençlerinin Barcelona gençleri kadar altyapıda oynayacak şansı bulamamasından kaynaklanıyor. Bu durumun en büyük sebeplerinden bir tanesi de kulübün transfer politikası. Diğer nedenler olarak teknik direktörlerin sık değişmesi ve oyuncu kalitesini sayabiliriz. Kısacası Castilla'nın politikasının La Masia'dan çok farklı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun değişmesi gerekir mi? Bu sorunun cevabı da tabii ki 'Evet'...


Goal.com
Fotoğraf: Real Madrid v Valencia - La Liga By: Jasper Juinen @Getty Images Sport



26 Mart 2012 Pazartesi

"Mart'ta bir başkayım bebeğim..."


İtalya'da sıradan bir gün... Güneş doğuyor, kuşlar ötüyor, futbolseverler statlar ve kafeleri dolduruyor, Zlatan Ibrahimovic ise attığı gollerle Milan'ı galibiyetlere taşımaya devam ediyor. 

Juventus ile kıyasıya bir çekişme içine giren Milan, İsveçli yıldızın attığı gollerle kritik Roma virajını da kayıpsız atlattı.Son dönemde Juventus'un yenilmezlik rekoru ve Şampiyonlar Ligi'nde Milan'ın Barcelona'yı nasıl durduracağı, Milan'ın sessiz şampiyonluk yürüyüşünü ve Ibrahimovic'in son bir ayda takım üzerindeki etkisini ikinci plana itti.Juventus bu sezon ligde maç kaybetmemiş olabilir. 

Ancak şampiyonluk için yenilmeme rekoru değil, alınan puanlar hesaplanıyor. Hesaplar, Milan'ın önde olduğunu gösteriyor. Başka konular gündemde ön sıralarda yer alsa da Roma galibiyetini hafife almamak lazım. Maçın genelinde etkili bir performans sergileyen Milano devi, Stephan El Shaarawy'yle farkı açma adına önemli bir fırsattan da yararlanamadı. Ancak bu maç için yapılması gereken bir eleştiri var. Milan, Luis Enrique'nin öğrencilerinin maça ortak olabilecek etkinliği yaratma şansını verdi. İlk yarının son bölümünde Roma galibiyet golüne ulaştı. 

Rosi ve Taddei'nin yarattığı hücum tehlikesi, Milan'ın zorlanmasına neden oldu.Ligde işler iyi gitse de farklı bir sıkıntı, Milan'ı zor duruma sokabilir. Juventus'un 4 puan önünde liderliğini sürdüren Milan, yıdız savunma oyuncusu Thiago Silva'nın sakatlığı nedeniyle önümüzdeki dönemde büyük sıkıntılar yaşabilir.Şampiyonlar Ligi mücadelesine devam edilmesi de Milan'ın lig yarışında zorlanmasına neden olabilir.Ancak Milan'da herkesin önemli bir güvene sahip olduğunu görüyoruz. Taraftardan oyuncuya herkes, Milan ne kadar geriye düşse de umudunu kaybetmiyor.

İşte bu güven, dönem dönem iyi işler yapan bir takımla, şampiyon bir takımı ayıran en önemli özellik. Gabriel Heinze ve Romalı oyuncuların itirazlarına rağmen haklı bir penaltı karar sonrasında Maarten Stekelenburg'u avlayan Zlatan Ibrahimovic, skora denge getirmeyi başardı. Takımını sürüklemeye devam eden İsveçli yıldız, son bölümde attığı golle takımına altın değerinde bir üç puan hediye etti. Aldığı ceza nedeniyle ciddi anlamda eleştirilen Ibrahimovic, son 4 maçta attığı 7 golle takımına ilham veren isim oldu. Robinho, Pato ve Boateng gibi isimlerden yoksun olan Milan, İsveçli yıldızıyla güldü

.Ibra, bir golcüden çok daha fazlası oldu bu dönemde takımı için. Sahada bir lider kimliğine bürünen yıldız oyuncu, eleştirilere rağmen verilen kaptanlık görevini eksiksiz yerine getirdi. Juventus kazanamasa da yenilmemeye ve bir rekora koşmaya devam ediyor. Bu arada Milan ise galibiyetler alarak puan farkını açıyor. Conte'nin aksine Allegri, kadrosunda büyük oyunculara güvenebileceğini biliyor.Juventus, zorlu maçta Inter'i devirmeyi başarsa da Zlatan Ibrahimovic'in varlığı ve sergilediği performans, Milan'ın unvanı koruma umutlarını arttıyor.

via Goal.com
Fotoğraf: AC Milan v AS Roma - Serie A By: Claudio Villa @Getty Images Sport

Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan