31 Ağustos 2009 Pazartesi

Rıdvan Dilmen & Güntekin Onay

Rıdvan Dilmen: ''Kesin söylüyorum. Fenerbahçe'de Bilica ve Lugano mutlaka yan yana oynamalı. Önder sürekli adamını kaçırıyor''

Güntekin Onay: ''O zaman defans biraz ağır olmaz mı hocam? Yani Önder.....''

Rıdvan Dilmen: ''Önder uçuyor mu? ''

Güntekin Onay: ''Uçmuyor da...... ?''

30 Ağustos 2009 Pazar

Spain & Netherlands

La Liga 9-10, Real Madrid 3-2 Deportivo LC

La Liga 9-10, Real Madrid-Deportivo La Coruna

Oyun Usain Bolt'un Jameika adında attığı golle başladı. Galacticos 2, herkesin meraklı bakışları arasında sahadaydı Deportivo karşısında. Ve ne yapacakları da merakla bekleniyordu. Alacakları olası bir mağlubiyette büyük bir baskı gelecekti Real Madrid adına fakat buna izin vermediler. Öncelikle söylemek gerek, daha öncede yazmıştım. Bu takıma daha önce de birçok yıldız geldi fakat arka planda lider hep Raul'dü. Tüm o yıldızlar gittikten sonra da takımda kalan Raul olmuştu, yine birçok yıldız geldi ve arka planda lider yine Raul. Dünkü maçta yine golünü atmayı başardı kaptan. Real Madrid'e ve taraftarına bir anlık korku verenler ise Riki ve eski günlerini hatırlatan Valeron oldu. Ama takımda bu kadar çok bireysel yetenekli oyuncu olunca galibiyet bir şekilde geldi Real Madrid için. Real Madrid'in maç boyunca Deportivo karşısında eksik kaldığı tek yön, bazen tehlikeli olarak gerçekleşen kontraatakları defansının karşılayamaması oldu. Zaten Pellegrini'de maçtan sonra defans üzerinde biraz daha çalışmaları gerektiğini söyledi basın toplantısında. Ayrıca söylemek gerek, Real Madrid'de bir ritimsizlikte mevcut. Fakat sezon başı olduğundan bı sorun kısa zamanda ortadan kalkacaktır. Maçın galibiyet golü ise Lass'tan geldi. Herkes böyle güzel bir şutla atılan bir golü Kaka ve Ronaldo'dan beklerken olayı Lass gerçekleştirdi. Florentino Perez'de bu stresli maçtan sonra lige iyi başlanınca derin bir 'oh' çekmiştir muhtemelen. Maçın son düdüğünden sonra Galacticos 2'nin çoğu maçınında gollü geçeceğinin sinyallerini aldık...

Real Madrid [3 - 2] Deportivo
26' [1 - 0] Raul
30' [1 - 1] Riki
36' [2 - 1] Ronaldo (Penaltı)
46' [2 - 2] Valeron
60' [3 - 2] Lass

Serie A 9-10, Milan 0-4 İnter

29 Ağustos 2009, Seire A, Milan-İnter

Aslında Milan'ın İnter karşısında aldığı bu skor bir alarm niteliğinde. Daha önce sık sık artık Milan'ın baştan aşağıya yenilenmesinin vaktinin geldiği söylenen birşeydi. Fakat yapılan bir iki cılız transfer dışında hiçbir şey olmadı.  Taraftarda bu duruma Berlusconi'ye tepki göstererek karşılık vermişti. Gattuso'nun maçta gördüğü kırmızı kart, artık Milan'ın bu oyuncular ile geçmişte yaşadığı başarıları bir daha yaşanamayacağının anlaşılmasını sağlamış olabilir. Aslında bu felaketin geleceği Milan'ın hazırlık döneminde kendini hissettiriyordu ama Berlusconi bu durumu göremedi ve gerekli önemleri alamadı. Berlusconi, Leonardo ile yeni bir Guardiola yaratmak istedi ama Leonardo'nun, Guardiola gibi yıllarca İkinci takımda görev yapmadaığını unuttu. O yüzden Milan'ın aldığı bu farklı yenilgide en az suçlu olan Leonardo'dur. Milan'ın bana göre bir diğer sorunu da kale... Roma'yı aldılar fakat dün geceki maçta yoktu. Gerçi olsa da bir şey değişmeyecekti. Maçta kaleyi koruyan Storari ise evlere şenlik. Bugün bu Milan'ın kalesinde oynuyorsa bu işte bir yanlışlık vardır. Ronaldinho ise bitmiş durumda. Artık eskisi gibi olamayacağı kesin. Hep Milan'ı yazdık. Tabii sadece Milan kötü olduğu için çıkmadı bu sonuç. İnter yine geçen yılki gibi pozitif bir oyun oynuyor hatta daha düzenli, fakat sezon başı denilebileceğinden zamana ihtiyaçları var. Milan gelecek haftalarda kendine çeki düzen vermezse orta sıra takımlarından hiçbir farkı kalmayacaktır.

Milan: Storari, Thiaquinho, Nesta, Pirlo, Jankulovski, Zambrotta, Ronaldinho (63' Huntelaar), Flamini (46' Ambrosini), Gattuso, Borriello (46' Seedorf), Pato 

Inter: Cesar, Samuel, Lucio, Stankovic, Chivu, Maicon, Sneijder (73' Vieira), Motta (59' Muntari), Zanetti, Eto'o, Milito (78' Balotelli)

Milan [0 - 4] Inter
29' [0 - 1] Motta
36' [0 - 2] Milito (Penaltı)
45' [0 - 3] Maicon
67' [0 - 4] Stankovic


EPL 9-10, ManU 2-1 Arsenal

29 Ağustos 2009, EPL, Manchester Utd-Arsenal
Maçtan önce Arsenal'in en büyük eksikliği hiç şüphesiz Fabregas'ın yokluğuyudu. Arsenal'in orta alanda yaptığı ve alışkın olduğumuz pas trafiğini yöneten adam yoktu maçta. Fabregas'ın olmadığı Arsenal orta sahasında pas trafiği, Diaby, Denilson ikilisinin yetersiz kalması nedeni ile zaman zaman aksaklık yaşadı. Oyunun ilk yarım saati denge içinde geçti ve üstünlük kuran olmadı. ManU'da Rooney ileride Nani ve Valencia'dan gelen topları beklemek için en uçta görev yaptı. Ronaldo'nun takımdan ayrılması ile Valencia'nın, Ronaldo'nun takıma verdiklerini verebilmesi için daha uzun bir zamanı olduğunu gördük. Arsenal ilk yarının bitmesine 15 dk kala daha istekli olunca Arshavin'in güzel golü geldi ve Arsenal öne geçti. Ebuoe, Diaby ve Song'un aynı anda oynaması sadece takım savunması açısından Arsenal'e bazı artılar getirdi. Ancak söylemeliyim ki Diaby maçın bazı bölümlerinde iyi olmasına rağmen mağlubiyeti getiren isim oldu. ManU karşısında Arsenal'i içten bitiren bir faktördü demek doğru olur. Wenger'in genç takımı bazen yaptığı tecrübesizlik kokan hatalar nedeni ile galip gelebileceği oyundan mağlup ayrılabiliyor. Rooney, tartışmalı ve kimilerine göre hakemin art niyetli olarak verdiği penaltıyı gole çevirdikten sonra maç yine dengede giderken Diaby'nin kendi kalesine bir kafa golü geliverdi. Manchester, öne geçtiken sonra takım savunmasına önem verdi ve Arsenal'in pas yaptığı alanları sürekli daralttı. ManU maç bitimine kadar Arsenal'i başarılı bir şekilde durdurunca maçtan 2-1 galip ayrıldı.

Man Utd: Foster, O'Shea, Brown, Vidic, Evra, Valencia (63' Park), Fletcher, Carrick, Nani, Giggs (86' Berbatov), Rooney

Arsenal: Almunia, Sagna, Gallas, Vermaelen, Clichy, Eboue (71' Bendtner), Denilson (79' Eduardo), Song, Diaby, Arshavin (81' Ramsey), van Persie

ManU [2 - 1] Arsenal
40' [0 - 1] Arshavin
59' [1 - 1] Rooney (Penaltı)
64' [2 - 1] Diaby (Kendi kalesine)

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Cheryl Cole .vs. Sylvie Van Der Vaart


Evet ? Sizce A. Cole'mu yoksa Van der Vaart'mı daha şanslı ?

Bisikletçiler


28 Ağustos 2009 Cuma

Avrupa Ligi 9-10 Grupların Değerlendirmesi.

Resme tıklayınca büyük halini görebilirsiniz... Kuralar başladığında Fenerbahçe ve Galatasaray bence birinci torba içinden gidebilecekleri en iyi takımların yanlarına, Panathinaikos ve S. Bükreş'in yanına gittiler. Galatasaray, Panathinaikos'un yanına gittiğinde ilk aklıma gelen şey tribün çekişmesi oldu. Bol malzeme var çünkü. Daha önceki yıllarda Panat. Fenerbahçe maçlarından da hatırlıyoruz Tribünlerdeki 'Since 1453' benzeri pankartları. Hatta KKTC bayraklarını. Yunanlılar ise aynı şekilde Atina'da 'Constantinapolis' benzeri pankartlar açmışlardı. Üçüncü torbanın takımları nispeten birbirlerine yakınlardı fakat ben dördüncü torbadan Genoa'nın çıkmasını istemiyordum takımlarımıza ve öyle de oldu. Ben Genoa'nın Avrupa Ligi'nde çok iyi şeyler yapacağını düşünenlerdenim. Geçen yıl Şampiyonlar Ligi kapısından dönmüşlerdi Serie A'da. Yaptıkları transferler (Palacio özellikle) çok dikkat çekici ve kadroları Avrupa Liginde çok iyi şeyler yapacak kapasitede. Sturm Graz, Galatasaray'ın yanına düşünce akıllara hemen yıllar önceki Sturm Graz-Galatasaray Şampiyonlar Ligi maçı geldi. Hani şu beraber gruptan el ele çıkmak için maç içinde sürekli pas yapılan maç. Tabii Graz o yıllarki durumundan artık çok uzak. Fenerbahçe'nin grubuda, Galatasaray'ın grubu gibi en ideali. Lider çıkmaması için hiçbir neden yok. Twente, geçen yıl Hollanda'da başarılı bir takımdı. Fakat ben yine de Fenerbahçe'nin ayarında olmadığı görüşündeyim. S. Bükreş ise geçen yıldan tanıdık. Moldova temsilcisi ise son torbadan mutlaka Galatasaray veya Fenerbahçe'ye gelmesini istediğim bir takımdı. Öyle de oldu ve Fenerbahçe'nin 6 puanını garanti olarak görüyorum. Tüm gruplara genel olarak baktığımızda ise en zorlu grubun J yani, S. Donetsk, Partizan, C. Brugge ve Toulouse'un bulunduğu grup olduğunu söyleyebilirim. Şampiyonluk için favorim ise (GS-FB haricinde) Hamburg...

FENERBAHÇE’NİN MAÇ PROGRAMI
17 Eylül: Fenerbahçe-Twente
1 Ekim: Sheriff-Fenerbahçe
22 Ekim: S.Bükreş-Fenerbahçe
5 Kasım: Fenerbahçe-S.Bükreş
25 Kasım: Twente-Fenerbahçe
16 Aralık: Fenerbahçe-Sheriff

GALATASARAY'IN MAÇ PROGRAMI
17 Eylül: Panathinaikos-Galatasaray
1 Ekim: Galatasaray-Sturm Graz
22 Ekim: Galatasaray-Dinamo Bükreş
5 Kasım: Dinamo Bükreş-Galatasaray
2-3 Aralık: Galatasaray-Panathinaikos
16-17 Aralık: Sturm Graz-Galatasaray

27 Ağustos 2009 Perşembe

Melanie Winiger


Heryerde 'Melanie' için birşeyler yazılıyor forumlarda. 'O Omuzlar ne öyle?' ' Wolfsburg değil de, kuradaki hatun süper bir şeydi', gibi... İşte o bayan İsviçreli model Melanie Winiger... 1979 doğumlu ve sinema filmlerinde de rol almışlığı var. Kendisi bu geceden önce Euro 2008 kura çekimlerinde de görülmüştü...

Şampiyonlar Ligi 9-10


Gruplar bu şekilde oluştu. Resme tıkladığınızda büyük halini de göreceksiniz. Şöyle bir bakıldığında G Grubunun bir Uefa Avrupa Ligi grubunu andırdığını söylemeliyim. F Grubunda ise İbra-Eto'o kapışması hemen konuşulacaktır muhtemelen. Arsenal ise önceki yıllarda olduğu üzere en iyi kurayı çeken seri başı takım oldu. Buradan Maccabi Haifa, Apoel, Zurich, Debrecen takımlarının taraftarlarına sabır diliyorum önümüzdeki aylar için. Artık klasikleşmiş 'ölüm grubu' cümlesi burada pek kullanılmayack gibi. Ancak şöyle bir grub olmuş olsaydı belki 'ölüm grubu' denebilirdi : ManU-Real Madrid-Marsilya ve Wolfsburg. Wolfsburg demişken hemen söyleyelim, 4. torba içinde çekilebilecek en zor kuraydı ve Beşiktaş'ın grubuna geldiler. Beşiktaş'ın grubunun dengeli olduğunu düşünüyorum. ManU ile ilgili klasik yorumlar yapmak istemiyorum. Zaten 1. torbadan büyük bir takımın geleceği kesindi. Onun dışında Beşiktaş'ın CSKA ve Wolfsburg'dan eksik bir yanının olmadığı kanaatindeyim. Özellikle İstanbul'da oynanacak Wolfsburg ve CSKA maçları Beşiktaş için çok önemli olacaktır. Almaya'daki maç ise seyirci desteği arkaya alınarak oynanacaktır. Beşiktaş'a 2.torbadan Real Madrid'de gelebilirdi ve işte ozaman zor bir grup olurdu. Real Madrid bu yıl Barnebeu'da bu kupayı kaldırmayı çok istiyor ve bunun için ellerinden geleni yapacaklar. Ben Real'in 1. torbadan en iyi kuradan birini çektiğini düşünüyorum. Zira Milan, Real Madrid'i zorlayamaz diye düşünüyorum. Beşiktaş'a hayırlı olsun. Son olarak bu yıl şampiyon olarak favorim Real Madrid.

Tuncay Şanlı Stoke City ile anlaştı

Çoğu blog ta yazdı bu konu ile ilgili. Çoğunluk Tuncay'ın bu kararından memnun değil tabii. Ben de memnun değilim. Hatırlarsanız Tuncay Boro'ya giderken şimdilik hedefinin Premier Lig'de oynamak olduğunu ve oradan da daha büyük bir kulübe geçeceğini düşünüyorduk. Transfer döneminin başlarında da adı sık sık Aston Villa, Blackburn, Everton ve Liverpool ile anılıştı. Daily Mirror Tuncay'ı daha birçok İngiliz kulübü ile yazmıştı fakat bu kulüplerin içinde Stoke City yoktu. Şuan için Stoke'un Boro'dan farkı, onların Premier Lig'de olması. Stoke, geçmişi ile çok köklü bir kulüp olsa da bence Tuncay için standartların çok çok altında kaldı. Buradan Tuncay'ın Premier Lig sevgisi de anlaşılıyor. Fenerbahçe'ye dönmek yerine, aslında Stoke'u tercih ederek aslında Premier Lig'i tercih etti Tuncay Şanlı. Birde Türkiye'ye döndüğünde askerlik ile ilgili bir sorun olabilir diye yazıldı ama ne kadar doğru bilmiyorum. Tuncay'ın kararına saygılıyım. Umarım çift haneli rakamlar ile attığı gollere şahit oluruz...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Bu ikisi Nedir ?




Uzun zaman önce Bobiler'de görmüştüm. Çok gülmüştüm. Bu resimlerdeki mantık nedir ? Mutlaka daha önce görenlerde olmuştur.

25.8.09 / West Ham Utd 3-1 Millwall

Şu maçı izleyemedim ya...






25 Ağustos 2009 Salı

Seria A'nın İngilizleri

İngiliz futbolcular pek görülmezler Serie A'da. Görünenleride pek birşey yapamamıştır. İş yapanlar ise nadirdir. Mesela Ray Wilkens ve Souness Serie A'da başarılı olmuş nadir İngilizlerdir. İngilizlerin başarısızlığının sembolü ise Sampdoria'dır. Peki geçmişte kimler oynaıştı Sampdoria'da? David Platt, Daniel Dichio, Trevor Francis, Des Walker, Lee Sharpe, Souness, Sampdoria'da, İnter'de Paul İnce, Lazio'da Gazza, Tony Dorigo ise Torino'da...Platt, Bari ve Juve'de de oynamıştı. Bu yüzden diğerlerinden ayrılıyor bir yerde. Aslında Platt sadece Sampdoria'da başarısız bir grafik çizmişti. Trevor Francis ise Forrest ile yaşadığı Avrupa şampiyonluğundan sonra geldiği İtalya'da 5 sezon kalmış ve Sampdoria ile sadece bir kupa kazanabilmişti. Des Walker'de Forres'ta oynadıktan sonra İtalya'ya gitmişti. Oda Francis gibi Forrest'ta harika bir dönem geçirmiş fakat İtalya'da tökezlemişti Sampdoria forması ile. Souness ise Sampdoria'da tutunabilmiş ve 56 maça çıkmıştı. İngilizlerin rakibi tökezletmekten çok kendi oyunlarını güzelleştirme çabasında olmalarından, İtalyanların ise rakibe top oynatmama felsefesine dayanan futbol tarzlarıydı belki de onları Serie A'da tutundurmayan. Ya da en çok İngiliz oynatan Sampdoria'da mı problem ?

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Servette FC & Fenerbahçe


FC Servette İsviçre'nin köklü ve başarılı bir kulübü. İdi. Aslında şimdi sadece köklü diyebiliriz onlar için. Zira 2005 yılında iflas ettiklerini biliyoruz. Bunun nedeni tabii ki mali borçlar. Ben Servette kulübünün adını daha sık olarak C. Karambeu orada oynamaya başlayınca duymuştum aslında. Karambeu orada kulübün iflas ettiği yıl 12 maça çıkmıştı. Şimdilerde kimseler yok Servette'de fakat kulübün satılık olduğu biliniyor. Az önce haberine rastladım ve çok şaşırdım. Servette FC, Sion maçı için İsviçre'de bulunan Aziz Yıldırım'a teklif edilmiş. Bu şaşırdığım ilk nokta. İkincisi ise kulübün değerinin 4 Milyon Euro gibi bir miktar ile telafüz edilmesi. Gerçi bu haber pek doğru gibi durmuyor.  Eğer doğruysa ve Aziz Yıldırım bu kulübü satın alırsa bunu doğuracağı birkaç avantaj var aslında. Tek bir tane yazalım; İsviçre liginde yabancı sınırlaması yok. Yani Güney Amerika'dan ucuza getirilen gençler burada denenebilir mesela. Beğenilen ve kulübe faydalı olacağı düşünülenler ise zamanla Fenerbahçe bünyesine kazandırılabilir. Haber netlik kazanacaktır ilerleyen günlerde...

TRT & Bundesliga


2-4 biten Wolfsburg-Hamburg maçı harika bir maç olmuş ama biz doğal olarak izleyemedik tabii ki. Çünkü maçın oynandığı saatlerde TRT'de  bir iftar programı vardı. O kadar para döküp Bundesliga'nın yayın haklarını alıp ta TRT'nin bu maçı neden yayınlamadığını anlamadım. Hadi diyelim TRT1'de iftar programı veriyorsun, 2 var, 3 var, hatta TRT Türk falan da var... Unutmadan Cuma günü Saat 14:00 da TRT3 de olacak...  Teşekkür ederiz.

23 Ağustos 2009 Pazar

En İyi 'Futbolcu' Sayfaları

Benim gözlemlerime göre, futbolcuların sahip oldukları en güzel web siteleri. Sıralamada içerikten çok tasarım ön planda oldu aslında. Çünkü bana göre tasarımı güzel olan sayfalarda daha çok zaman geçirebiliyorsunuz. Bunların dışında sizinde beğendikleriniz varsa yorum kısmına yazabilirsiniz. Sayfaları futbolcu isimlerine tıklayarak açabilirsiniz.

#10 - Grefite

Grafite'nin az ama öz olmuş sayfası. Tek bir noktadan futbolcu hakkında bilgilere ulaşılabiliyor. Geçişlerde güzel olmuş. Kısacası sade ve hızlı. Grafite'nin sayfasında yayınladığı duvar kağıtları ise oldukça güzel.

# 9 - İbisevic

Vedad İbisevic sitesinde bizleri 'Sevgili Arkadaşlar' başlıklı bir yazı ile karşılıyor. Web sitesi daha yeni olduğundan 'yeni Web siteme hoşgeldiniz' diyor ve milli takım, kendisi ve takımıyla ilgili haberler bulabileceğimizi söylüyor. Aslında sitenin bana göre en güzel yani giriş sayfasındaki resim. Vedad bir topa Bosna Hersek'e doğru bir vuruş yapmış. Vuruş yaptığı yer büyük ihtimal Saraybosna. Topun gittiği yerde Saraybosna'da çokça bulunan bir camii'de gözlerden kaçmıyor.

# 8 - Ballack

Sitenin giriş sayfası hızlı. Ballack'ın boydan bir fotoğrafı karşılıyor bizi. Almanca ve İngilizce dil seçenekleri ile... Sade ve güzel. Takımıyla ve kendisiyle ilgili haberler mevcut. Adidas ile olan sponsorluğu çok net hissediliyor.

# 7 - Villa

Sitenin girişi gayet güzel. Villa'nın resimleri geçiş halinde bizlere gösteriliyor. Sitenin içi ise kullanışlı. Yine haberlere buradan ulaşabiliyoruz. Tasarım sade ve başlıkların geçişleri gayet hızlı.

# 6 - Drogba

Sitenin girişinde güzel bir görsel bizleri bekliyor. Drogba'nın kariyeri bir videoya sığdırılmış. Afrika sokaklarında top koşturan bir çocuk ile başlayıp günümüzde son buluyor. Tasarımıda çok güzel. İngilizce ve Fransızca dil seçenekleri mevcut. Siteye girmişken anketi işaretlemeyi de unutmayın. 'Chelsea bu yıl kaçıncı olur?' Yanıtımı 2'den yana kullandım...

# 5 - Lugano

Son beşe koyduğum siteler, görselleri en güzel olanları. Lugano'nun sahip olduğu sitede bunlardan biri. Dil seçeneğinden sonra harika bir görsel giriyor. Görselin yüklenmesi bittikten sonra izlemesi daha keyifli. İzleyince göreceksiniz zaten. Uuruguay milli takımı ön planda. Sitenin güncel olduğu, Lugano'nun Fenerbahçe ile kontrat imzaladığını buradan duyurması ile anlaşılmıştı. Sitenin içi ile ilgili söyleyebileceğim şey 'eğlenceli' olacak. Siz gitmek istediğiniz seçeneği tıklayınca Lugano size yardımcı oluyor. Tek eksi tarafı biraz geç yükleniyor olması.

# 4 - Puyol

Site bir görsel ile karşılıyor bizi. Tasarımı güzel. Fakat en güzel olanı siteye giriş yaptıktan sonra Puyol'un kendi dilinde hayranlarına bir video ile ufak bir sesleniş yapması. Yazıyla seslenmektense böyle olması daha güzel olmuş. Geçişleride görselliğe rağmen gayet hızlı.

# 3 - Toni

Toni'nin sitesi 2006'nın en iyi fan sayfası seçilmiş. Bunu hak ediyor. Girişteki görselde Toni hakkında önemli bilgiler yer alıyor. Müzikte çok uygun. Sitenin içinde ise hemen dikkati çeken Toni'nin arka plandaki fotoğrafları. Gezinti yapmak için birçok seçenek bulunuyor.

# 2 - Ronaldinho

Girişteki görsel çok başarılı. Görselde Ronaldinho'nun fiziksel yeteneklerine 'sihir' ve 'teknik' gibi sözcüklerle vurgu yapılmış. 7 dil seçeneği yazdığım siteler içinde en kapsamlı olanı. Sitenin içindeki müzikler ise Ronaldinho'nun sosyal hayatında dinlediklerinden seçilmiş. Gerçekten güzel. Samba kokuyor zaten. Siteler içinde en eğlenceli olanı.

# 1 - Anelka

Tasarımlar içerisinde en güzeli Anelka'nın sahip olduğu site. Giriş ekranında sponsorlar, Myspace ve Anelka'nın sahip olduğu giyim markası dikkat çekiyor. Siteye girer girmez Anelka'nın karizması sizleri karşılıyor. Tıpkı Ronaldinho'nun sitesinde olduğu gibi bizleri Anelka'nın günlük hayatta dinlediği şarkılar karşılıyor. Tahmin edeceğiniz üzere bu Hip-Hop tarzında. Sitede hiçbirşey yapmasanız bile kalıp müzik dinleyebilirsiniz. Anelka'nın bizlerle paylaştığı fotoğraflar ise çok güzel. Bu en beğendiğim site ve 1. sırada...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Kleber Porto'ya ?


Tam Adı ile Kléber Giacomance de Souza Freitas, Sao Paolo'nun altyapısından yetişen bir futbolcu. Normalde forvet oynuyor ama zaman zaman orta alanda veya forvetin arkasında görev adlığı maçlarda oluyor. Yetiştiği kulüpte 26 maçta 6 gol attı... Aslında çok gol atamasa da Avrupa'nın dikkatini çekebilmişti 2004'te. Dışarıya biraz erken gitti. Sao Paolo'da sadece bir sezon oynadıktan sonra Avrupa arenasına geldi. Kulübü Ukrayna'nın Dynamo Kiev'i oldu. 2004-2008 yılları arasında oynadı Kiev'de. 65 maçta 28 gol atmayı başardı. Kiev'de oynadığı yıllar 'nereden buluyorlar bu kadar uygun fiyatlı futbolcuları' dediğimiz günlerdi onun için. Ukrayna'da uygun olan fiyarı 4 yılda arttı doğal olarak. Daha sonra ülkesine, Palmeiras'a kiralık olarak gitti. 30 maçta 8 gol attı. Fakat yaznının başında da söyledim, kimi zaman orta alanda da görev alan Kleber'in Palmeiras'ta az gol atmasının nedeni değişik yerlerde görev almasıydı. Son olarak Cruzeiro bonservisini aldı Kleber'in Kiev'den. Şuana kadar Cruzeiro ile çıktığı 13 maçta 13 gol atmayı başardı. Aslında esas forvet kimliğini Cruzeiro'da buldu diyebiliriz. Şimdilerde ise adı Porto ile geçiyor. Aslında Porto'nun transfer politikasına bakarsak onu, Kiev'in aldığı yıllarda alması gerekirdi. Daha sonra da aldığı paranın bilmem kaç katına satardı belki. Fakat sanırım Porto yönetimi henüz geç kalmadığını düşünüyor. Haber çok yerde düşmedi ama ben haberi bahane ederek biraz da Kleber ile ilgili bir şeyler karalamak istedim...

Cruzeiro 2003


Tanıdık isimler var değil mi ?

21 Ağustos 2009 Cuma

2 İyi, 1 Beklenen, 1 Kötü...

Avrupa Ligi'nde dün gece iki iyi iki kötü sonuç aldık. Aslında maçlardan önce Sivasspor hakkında karamsardım .Dün, Uğur Meleke yazısında Avrupa Ligi'nde oynayan dört takımımızın aynı anda turlaması halinde ülke puanına ve sıralamaya vereceği katkılardan bashetmişti. Bu yazıyı okuduktan sonra bu sezon daha yeni başlayan Avrupa Ligi'nde dört takımla birden gruplarda mücadele etme düşüncesi beni gerçekten heyecanlandırmıştı. Fakat istenilen gibi olmadı. Sivasspor'un aldığı sonuç, beklediğim bir sonuçtu açıkçası. Geçen yıldan hiçbirşey kalmamış Sivasspor'da. En kötüsü çok gol yiyorlar üstelik. Daha öncede söyledim. Şuan için Sivasspor'un, Süper Lig'e ilk çıktığı günden hiçbir farkı yok. Herşeyleri ile başa sarmış gibiler. Geçen yıl kadrosunu ezbere bildiğimiz Sivasspor bu yıl çok farklı bir görünümde. Sezon başında gazetelerde teknik direktörlerin sezon son tahminlerini okurken, Bülent Uygun'un takımını ilk beşe sokmaması ilginçti. Ziya Doğan bile takımını almıştı tahminlerinde ilk beşe. Gerçektende böyle giderse Sivasspor ilk beşe giremeyecek. Lucescu'nun takımına karşı benim Sivas adına en beğendiğim isim ise Cihan Yılmaz.

Trabzonspor ise Diyarbakır'dan aldığı uyarıya aldırış etmeden çıktı Toulouse karşısına. Toulouse çok büyük takım değil elbet ama, onlara gereken ciddiyetin verilmediğini düşünüyorum. Bugün Toulouse'da Avrupa'nın önde gelen kulüplerinin peşinden koştuğu youncular var. Bunlardan en önemlisi Lyon'u reddeden Gignac. Dün gece de golünü attı zaten. Trabzon taraftarıda alınan kötü sonuçla beraber suçlu arayışlarına girişti yavaş yavaş. Aslında bu kötü oyunun kökleri Ersun Yanal'ın gönderilmesine kadar dayanıyor ama uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Dün gece Trabzonspor adına ayakta kalan tek isim bana göre Serkan Balcı'ydı. Üst düzey bir mücadele örneği gösterse de takım arkadaşları ona ayak uyduramadı. Song ise halen takımdan gitme ya da kalma çizgisi arasında biryerlerde ama defansta her daim güven veren bir görüntü verdi. Attığı gol ile takımının direnişçisi olsa da maç sonunda alınan sonuç Trabzonspor adına Avrupa'ya veda demek...

Sion maçında akıllara ilk gelen Euro 2008 oldu dün gece. Cenevre'de Milli takımımızın aldığı efsane sonuç hemen akılmıza geliverdi. Sion, Fenerbahçe'ye rakip olacak kapasiteye zaten sahip olan bir takım değildi. Honved'den tek farkı, güzel bir stada sahip olması ve yetenekli birkaç oyuncunun bulunması. Fenerbahçe, Roland Koch ile beraber gelen mükemmel kondisyonunu çok iyi kullanıyor oynadığı her maçta. Orta alanda Emre ve Baroni bir benzetme yapmak gerekirse sigorta gibiler. Daum'un maçtan önce Lugano'nun yanında tercihi Deniz oldu. Sakatlığına kadar görevini en iyi şekilde yerine getirdi. Kazım ise Daum ile beraber kendi kimliğini bulmaya başladı yavaş yavaş. Sezon öncesi herkes kağıtlara Kazım'ı yedek olarak yazarken, şimdi o performansı ile ilk onbiri garantiliyor yavaş yavaş. Takımın iyi yolda olduğu -özellikle zaman zaman dar alanda yapılan- paslaşmalardaki, mücadelelerdeki başarılardan ve seyir zevki yaratıyor olmasından görülüyor. Andre Dos Santos ise bir sol açıktan çok ofansif bir orta saha görünümünde. Kaleye dikine giderek kendine pozisyonlar yaratabiliyor zaman zaman. Çok isabetli bir transfer olduğunu yavaş yavaş gösteriyor. Fenerbahçe Güiza ile kaçırdıklarını Kadıköyde kaçırmaz ise İstanbul'da fark gelecektir.

Galatasaray Rijkaard'ın istediğini harika yansıtıyor sahaya. Rijkaard'ın maç öncesi rakibi yücelten konuşması, futbolcularınında rakibi küçük görmemelerine ve ciddiyetle oynamalarına vesile olunca bu sonuç çıktı ortaya. Göze hoş gelen, pasa dayalı, topa hakim...Önce Keita'dan bahsetmek gerek. Hemen söylemeleyim, Hagi'den sonra Galatasaray taraftarının görmeye pek alışkın olmadığı frikik golü çok güzeldi. Topu seviyor, oynamayı seviyor. Ataklarda oluşan dönen topları sürekli takip etmeside gol yollarında Galatasaray için bir avantaj. Arda Turan yine takımın en iyilerindendi. Çok ortalarda görünmese de, takımının attığı üç golde dolaylı yoldan etkili oldu. Kısaca söylemek gerekirse Galatasaray, geçen sezon ligde bulunduğu konumdan sonra bu maçları oynamak zorunda kalmasının acısını Tallinn'den çıkardı...


UEFA Avrupa Ligi Play - off 1. Maçları

Sivasspor 0 - 3 Shakhtar D.

Trabzonspor 1 - 3 Toulouse FC

Sion 0 - 2 Fenerbahçe

Galatasaray 5 - 0 L. Tallinn

20 Ağustos 2009 Perşembe

UEFA Avrupa Ligi, 20 Ağustos 2009


- Galatasaray - Levadia Tallinn

Frank Rijkaard Tobol'u hatırlattı basın toplantısında. Yani ağzından tam anlamı ile bir önceki turlardaki rakibinin adı çıkmasa da, Tallinn için söylediklerini Tobol içinde söylemişti bir nevii. Kazakistan ligi yarılanmıştı o tarihte ve karşılarında hazır bir takım bulacaklarını söylemişti Rijkaard. Şimdi aynı şeyleri Estonyalılar için söylüyor. 'Estonya liginin yarısına gelinmiş durumda. Fiziken hazır bir takım ile oynayacağız'... Bu temkinli açıklamalar bir yana Galatasaray'ın işinin çok kolay olduğu bir gerçek. Tallinn 1998 yılında kurulmuş bir kulüp ve İklimden de kaynaklanan sert bir futbol anlayışları var. Henüz 10 yaşında bir kulüp. Çok deneyimsizler. Kadrolarında tanıdık pek kimse yok. Estonya milli takımında oynayan oyuncuları var doğal olarak. Kısacası herkesin bildiği gibi Estonyalılar çok altında futbolun kalitesi olarak. Yapabildikleri en iyi şeylerden biri defans. Özellikle alan savunması...Galatasaray çabuk ve dikine oynarsa, yıldızları ile kolayca bu maçtan ayrılır.

- Sion - Fenerbahçe

Tıpkı Galatasaray-Tallinn arasında olduğu gibi, Sion ile Fenerbahçe arasında da bir kalite farkı mevcut. Sion'un tek farkı daha önceden bize biraz tanıdık gelmesi o kadar. Unutmadan Sion'da bir de Mpenza oynuyor. Yıllanmış bir oyuncu artık ve zaten Sion Mpnenza'nın artık Avrupa'da oynayabileceği en iyi takım. İsviçre'ye cezalı Bilica ve sakat Alex gitmiyor. Bilica'nın yokluğunda ve Lugano'nun yeni sözleşme imzalamasıyla defans ikilisinin nasıl olacağı merakla bekleniyor. Lugano ön plana çıkıyor Önder ile birlikte. Fakat Lugano'nun takıma yeni katılması ve antrenman eksiğinin olması bir dezavantaj. Önder ise Daum'un daha önceki yıllardan beğenerek oynattığı bir isim zaten ve o yönden bir sıkıntı olmayacak. Alex'in yerine ise Semih oynayacak. Yani Güiza ile beraber kağıt üstüne yazılan kadro çift forvete dönüyor. Semih Alex değil ama onun yerinde oynayabilir. Sion'un yabancıları ve uyrukları çok dikkatimi çekti onları da yazarak bitirelim. Sadece altı İsviçreli oyuncuları var. üç Nijeryalı, bir Senegal'li, bir Fildişi sahil'li, bir Kolombiyalı, bir Kongo'lu, bir Kosta Rika'lı, iki Fas'lı, bir Belçika'lı, bir Makedonyalı, bir Mozambik'li futbolcu bulunuyor.

- Trabzonspor - Toulouse

Trabzonspor'un Galatasaray ve Fenerbahçe'ye göre işinin daha zor olduğu bir gerçek. Toulouse, bana göre Fransa'nın Porto'su konumunda. Futboldaki başarıları ile olmasa da transfer politikaları ile aynen Porto gibi davranıyorlar. Bu politikanın canlı örneği Elmander. Beş Milyon Euro'ya aldıkları Elmander'i, Bolton'a Oniki milyon Euro'ya satmışlardı. daha buna benzer birçok oyuncuyu ya altyapıdan yetiştirip, ya da ucuza alıp daha pahalıya satmışlardı. Toulouse adına yazılabilecek en tehlikeli futbolcu Gignac. Kendisi geçen sezonun gol kralı. Ve bu sezon başında Lyon'u reddetmişti. Hem fiziken çok güçlü hem de teknik bir oyuncu. Arkadaşlarının yarattığı pozisyonlar genelde onun vuruşları ile sonuçlanıyor. Trabzonspor maçta karşısında çok iyi organize olan bir takım bulacak şüphesiz. Gökhan Ünal'ın mutlaka oynaması gerektiğini ve Trabzonspor'un kesin olarak gol yememesi gerektiğini düşünüyorum. 

- Sivasspor - Shakhtar Donetsk

Sivasspor'un tek avantajı kendi evinde oynaması. Rakibi anlatmaya gerek yok aslında. Son Uefa şampiyonu demek yeterli oluyor zaten. Fakat anlamadığım Shakhtar'ın Şampiyonlar Ligi elemelerinde ufacık bir kulübe nasıl elendiği? Sivasspor'da rayların yerine henüz oturmadığı bir gerçek. Geçen sezondan sonra birçok oyuncunun takımdan ayrılması bence başlı başına bir yanlıştı. En azından takımı bu seviyeye taşıyan oyuncular takımda tutulmalıydı. Mesela bir Diallo'nun neden gönderildiğini anlamış değilim. Ya da Balili'nin... Balili kulübeden gelip harika performanslar sergiliyordu. Geçen sezon ligde Sivasspor'un forvetleri en iyilerdendi. Cvetkov, Balili, Tum, Mehmet Yıldız. İçlerinden sadece Mehmet Kaldı. Şimdi ise Sivasspor'un ilerisi Mehmet'in sakatlığında Kamanan ve yeni transfer Ersen'e emanet. Ama dediğim gibi. Geçen yılki Sivas olsa belki derdim ama şuan için karamsarım...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Citröen C4 Arsenal

Daha önce görenler olmuştur mutlaka...



Eskişehirspor hakkında...


Son karşılaşmadan yani 16-26 denilen Eskişehir-Bursa maçından 3-2 galip ayrıldı Eskişehirspor.(TSL 9-10 2.hafta) Çok zevkli bir karşılaşmaydı. 90 Dakika boyunca gördük ki, takımıyla beraber oynayan taraftar galibiyetlerde çok önemli roller üstlenebiliyor. Kağıt üstüne yazıldığında güzel bir kadro ortaya çıkıyor Es Es'te ve bu kadro kalitesi Bursaspor karşısında aslında kendini yavaş yavaş göstermeye başladı. Ümit Karan'ın bir uyum sürecinin olduğu doğru fakat ilerleyen haftalarda daha iyi olacaktır bence. İleride yine Mehmet Yılmaz kafa toplarının en iyi ismi Eskişehirspor'da. Batuhan benim gözümde kafa toplarında daha iyi görünse de, en azından sorunsuz bir futbolcu Mehmet Yılmaz. Orta alanda Eskişehir'de 'Doğa harikası' olarak tanınan Doğa Kaya tam bir savaşçı ve yavaş yavaş artık taraftarında sevgilisi olmaya başladı bu özelliği ile. Kaleci İvesa güven veriyor. Aslında sezon başında Göztepe'ye kiralanan Sinan, İvesa'nın iyi bir alternatifi olabilirdi. Youla ise bu yılın bence Eskişehir adına yapılmış en iyi transferi. Başkan Halil Ünal, Lille kulübü ile uzun uğraşlar sonucunda bu oyuncu için anlaşmaya vararak en iyi transferi gerçekleştirdi. Geçen sezonki performansının daha iyisini sergilemesi muhtemel Youla'nın. Rıza Çalımbay'ın geçen yıldan biraz daha farklı bir oyun sistemi kurduğu belli olmaya başladı. Uzun atılan toplar azalmış durumda. Daha çok kaleye dikine ilerleyen bir ekip oldu Eskişehirspor ve bu tam Youla'nın istediği bir oyun tarzı. Taraftarlar Youla'nın bu performansını devam ettirdiği takdirde ligde 20 golü geçeceğini düşünüyorlar. Taraftardan bahsetmişken aslında onların birkaç sorununu da yazmak gerekiyor. Eskişehir'de en büyük sorun maç günleri... Maçın olduğu gün stadın kapılarının geç açılması büyük kuyruklara neden oluyor ve gereksiz bir karışıklık meydana geliyor. Kombinesi olan taraftarların maça giremediği olabiliyor(muş). Bu taraftarın en büyük sıkıntısı. Kapılardaki turnikelerin bazen bozuk ya da çalışamaz duruma gelmesi de, satada girişlerde büyük sorun yaratıyor. Bu iki sorun maç başladığında bile daha stada girmeye çalışan taraftarların görüntüsüne yol açıyor. Taraftarın yakındığı diğer durum ise biley fiyatları. Bilindiğine göre Bursapsor ile oynanan son maçta açık tribün 25, kapalı ise 50 TL'den satıldı. Buna rağmen stad tüm kapasitesi ile doluydu. Eskişehir taraftarının ortak görüşü, yönetim biletleri 100 TL yapsa dahi stadın her daim dolacağı yönünde. Bu onların vefakar oluşundan kaynaklı. Fakat taraftarlar en azından açık tribün bilet fiyatlarının makul değerlere çekilmesini bekliyorlar. Sonuç olarak Eskişehir herşeye rağmen taraftar desteğini her zaman arkasına alan bir kulüp ve bu sezon bu destek ile beraber oluşturulan güzel kadro TSL'de iyi işlere imza atacaktır bana göre...

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Roman Pavlyuchenko

Bu Asil ve dik duruşlu tarzını hep sevdim Roman'ın. Aslında onunla ilgili Sergen Yalçın'ın (bana göre yorumcu değil ama şu sözü hoşuma gitti) "havadan atıyorsun tutuyor, ayağına atıyorsun tutuyor. nasıl atarsan at!" sözleri onu anlatıyor. Tottenham'a gittiğinde biraz hayal kırıklığına uğramıştım aslında. Euro 2008'den sonra adı Barcelona ve Real Madrid ile geçiyordu çünkü bazen. Hatta Arshavin ile beraber takımın en iyisiydi. Şimdilerde görüyorum ki, gerçekten de Tottenham'a gitmesi pek de iyi olamdı onun için. Guus Hiddink bundan aylar önce onun Tottenham'da harcandığını söylemişti. Çok ta doğruydu. Halen de harcanıyor. Son olarak Liverpool maçında son dakikada girdi oyuna. Bu, Roman için iyi birşey değil. İleriki haftalarda direk oynaması dileğiyle...

Velez S. Forma Tanıtımı



Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan