30 Temmuz 2009 Perşembe
Sivasspor hakkında
29 Temmuz 2009 Çarşamba
27 Temmuz 2009 Pazartesi
Zlatan-Eto'o takası üzerine...
17 Temmuz 2009 Cuma
Tatil...
(Ferdinand'ın tatil fotosu ile verelim arayı...)
Kısa Notlar #1
-Sivasspor'un rakibi Belçika'dan Anderlecht. Bu bence iyi bir kura. Daha zor rakipler gelebilirdi. Sivasspor'un hazırlık maçlarındaki kötü performansı sizleri yanıltmasın. Bence Belçikalıyı gerçekten zorlar Sivasspor.
-Palacio için kısa birşey yazmak istiyorum. 'Kuyruklu yıldızımız' Genoa'da... Ben daha büyük bir kulübe gitmesini beklerdim ama Serie A'da kendisini daha iyi kanıtlayabilir. Genoa son yıllarda öne çıkan bir kulüp oldu. Unutmadan Genoa forması Palacio'ya gerçekten çok yakışır...
-Alex Ferguson yeni prenslerini keşfetmeye devam ediyor. Bu transfer döneminde aldığı Obertan gelecekte onun yeni yıldızı olabilir... Şimdi ise beklenmedik bir isim daha ManU'da. Molde'li Senegalli Mame Diouf'ta artık şeytan...
-Fenerbahçe'nin Avrupa Ligi'ndeki ilk rakibi Puskas'ın ilk takımı bir zamanların efsanesi Honved oldu. Tam adı Kispest Honved Budapeşte... Başlıklar şimdiden atıldı: 'Fenerbahçe'ye iyi Kispest'...Maçlarını 10.000 kişil Bozsik(!) stadında oynuyorlar... İlignç bir isim. Bunu yanında takım hakkında geçmişi dışında pek bir bilgim yok. Kapalı kutu yani... Transfermarkt'ta tüm Honved oyuncularının bonservisleri, Selçuk Şahin kadar yapıyor...Başkanları ise ABD'li Hamingway(miş)...
Tobol 1-1 Galatasaray
14 Temmuz 2009 Salı
Sevmiyorum Seni City
12 Temmuz 2009 Pazar
11 Temmuz 2009 Cumartesi
9 Temmuz 2009 Perşembe
7 Temmuz 2009 Salı
'Porto' gibi...
Porto bu sezon yine 'Porto gibi' davranıyor. Daha önce 'makul' fiyatlarla aldığı ve yıldızlaştırdığı oyuncuları şu günlerde milyon eurolara satıp kasasını dolduruyor. Hem de bu oyunculardan en iyi faydayı sağladıktan sonra. Daha öceki yıllar da bunu sıkça yapmışlardı. En önemli örneklerinden biri Deco...1999 yılında Deco daha çok gençken Porto'nun harika scout ları onu Salgueiros'ta oynarken çok beğenmişlerdi ve Porto'ya getirmişlerdi. Daha onra Jose Mourinho'nun prensi olmuştu. Harika bir performans ve neredeyse bedavaya gelen Deco, 2004'ün başında 21 Milyon Euro'ya Barcelona'ya gitmişti. Müthiş bir rakam. Deco'dan en üst düzeyde verim alındıktan sonra verildi Barca'ya. Başka bir örnek ise Deco'dan 3 yıl sonra takıma katılan Derlei. O da Jose Mourinho'nun bir eseri. União Leiria'dan 'Bedavaya' geldi Porto'ya en güzel yıllarını burada geçirdi. O, Deco ve arkadaşları Şampiyonlar Ligi'ni kazandıktan sonra 8 Milyon Euro'ya Rus zengini Dinamo Moskova'ya transfer oldu ve Porto yine müthiş bir kar elde etti. Daha yakın zamanlara gelecek olursak Pepe ve Anderson demek yeterli olacaktır. Pepe, 2004'te Maritimo'dan çok ufak bir meblaya transfer edilmişti. Mourinho'nun Chelsea'ye gitmeden önce Porto'ya verdiği son hediyelerden biri olmuştu. Yırtıcılığı, kademe anlayışı ve Fiziği ile defansta 3 yıl boyunca Porto'ya çok şeyler kattı. Ve hemen ardından Calderon onu 30 milyon Euro'ya Real Madrid'e getirdi. Artık 'Porto yine müthiş bir kar sağladı' demek istemiyorum. ortada... Anderson...2005'te Gremio'dan Porto'ya ne kadara mal olarak geldi bilmiyorum ama çok uygun olduğunu söylemek kesin. Porto'da oynarken Alex Ferguson'un dikkatini hemen çekti ve Porto'nun diğer 'ucuz' transferlerine nazaran takımda daha az kalarak 18 Milyon Sterlin'e ManU'nun yolunu tuttu.
Peki ya Porto bu politikasına devam ediyor mu?... Hemde daha güzel haliyle... 2002 ile 2005 arasında River Plate orta sahasında parlayan yıldızı hatırlayın. Evet, Lucho Gonzalez. Porto'ya geldiğinde adı sanı pek duyulmamıştı fakat Porto'daki harika performansından sonra daha çok milli forma ve daha fazla ün geldi onun için. Başka bir takıma gideceği söyleniyordu geçen sezon bittiğinde. Bu takımın Real Madrid olacağı çok yazılıp çizildi ancak Lucho, Marsilya'nın yolunu tuttu. Biz futbol dilencileri onu Marsilya'dan daha büyük bir kulüpte görmek istemiş olsak ta, Porto onu 18 milyon euro'ya satarak kasasını yine doldurdu. Lucho, Porto'ya verebileceği herşeyi vermişti zaten ve bu işten karlı çıkan bence sadece Porto. Bu sezonun transfer döneminde bir diğer 'Kar' ise Lisandro Lopez. Yırtıcı ve hırslı forvet 2003-2005 yılları arasında Racing Club'te dikkatleri çekmişti ilk olarak. Porto yine 'Porto gibi' davranıp bu yıldız adayını da gerçek bir yıldız yapmak için transfer etti. Yine makul bir ücretle tabii. Dün okumaya başlamıştık, bugün bitti... Lisandro Lopez 24 Milyon Euro karşılığında OL. Lyon'da...
Porto transfer politiaksını harika yürütüyor ve örnek alınması gerek bence. Son olarak gelecek yıllarda Porto'nın yine milyon Euro'lara satabileceği iki yıldız var onlarıda ekleyelim; Hulk ve Raul Meireles...'Porto gibi' transfer politikasına gerçekten hayranım.
Fotoğraflar Flickr'dan...
6 Temmuz 2009 Pazartesi
Julius Aghahowa Shakhtar'a...
5 Temmuz 2009 Pazar
Akbaba - Emilio Butragueño
Madrid'de dünyaya geldi Emilio. Küçük bir çocukken Castilla'da antremanlara çıkmıştı ve hemen Castilla'nın değişmezlerinden biri olmuştu. Real Madrid'in adeta futbolcu fabrikası ve mutfağı olan Castilla'da süper performans sergileyen her oyuncu gibi oda A takım antrenörlerinin dikkatini çekmeyi hemen başarabilmişti. A takıma yükseldiğinde sene 1983'tü. Teknik direktör Di Stefano'da kendisinin oyun zekasına ve futbol tarzına hayran kalmıştı. Antremanlarda da kısa sürede teknik heyetin gözüne girmeyi başardı ve vazgeçilmez olma yolunda ilerledi. Milli takıma, A takıma yükseldikten tam bir yıl sonra 1984'te çağrıldı. Emilio uluslararası karşılaşmalardaki ilk golünü İspanya'nın ekim 1984'te İskoçya ile oynadığı maçta atmayı başardı. Bundan sadece 1 ay sonraki Avrupa futbol şampiyonası'nda da İspanya, gümüş madalyanın sahibi oldu. Dikkatler onun üzerinde toplanıyordu. Müthiş bir form yakalamıştı.
1986 Dünya Kupası geldiğinde İspanya'nın yeni starlarından birisi haline gelmişti Butragueno. O ve arkadaşlarından çok şey bekleniyordu Dünya Kupası'nda. Bir önceki şampiyonaya ev sahipliği yapan İspanya, o finallerde yarı finale dahi çıkamamış, 2. tur 2. grupta oynadıkları 2 maçta topladıkları 1 puanla grup sonuncusu olmuş ve yarı final şansını Batı Almanya'ya kaptırmışlardı. Şimdi yeni bir kadroları ve Butragueno ile daha farklı bir çehreleri vardı. D grubu'nda Brezilya'nın ardından 2. tura yükselmişlerdi. İkinci turda Danimarka ile eşleşen ispanyol boğaları, bir anlamda 1984 yılındaki Avrupa futbol şampiyonası yarı final maçının da rövanşını oynayacaklardı. Danimarka'yı 5-1 yenen İspanya'nın 4 golü, Butragueno imzası taşıyordu. Butragueno, attığı bu gollerle 1966'da Eusebio'nun sahip olduğu bir maçta en fazla gol atan futbolcu ünvanına da ortak olmuştu. Emilio'nun performansı İspanya'ya yeterli olmadı. Diğer turda o yılların bir başka efsane takımı Belçika'ya elenmişler ve kupaya birkez daha elveda demişlerdi. Ancak Emilio tüm Dünya'ya golcülüğünü ve klasını kanıtlamıştı. Hayranları sürekli çoğalıyordu. Real Madrid'de ise yıllar geçtikçe bir simge haline geliyor ve efsaneleşiyordu. Futbolda -kaleciye bacakları arasından gol atma-kavramını yerleştirmeye başlamıştı. Zira bu tarzda birçok golü bulunuyordu. 1980'lerin ikinci yarısında Real Madrid formasıyla 5 kez lig şampiyonluğu yaşayan Emilio Butragueno, 1995'te kulübü Real'e veda ederek kariyerine Meksika'da devam kararı aldı; 2 yıl sonra da aktif futbol yaşamını noktaladı. Futbolu bıraktığında çoktan Real Madrid efsanelerinde yerini almıştı. Futbol ayakkabıları onun imzası altında Barnebeu'da sergileniyordu. Daha sonra 'Takımım' dediği Real'de çeşitli görevlerde bulundu. Emilio Real'deki Hugo ile yarattığı performans ile ve masmavi gözleriyle futbol dilencileri tarafından hep hatırlanacak...
''Akbaba'' Emilio'nun Real Madrid kariyeri :
Sezon Oynadığı Goller
83-84 10 4
84-85 29 10
85-86 31 0
86-87 35 11
87-88 32 12
88-89 33 15
89-90 32 10
90-91 35 19
91-92 35 14
92-93 34 9
93-94 27 8
94-95 8 1
2 Temmuz 2009 Perşembe
Andrés D'Alessandro
River Plate'in Dünya Futboluna armağan ettiği genç yeteneklerden biri(idi)... Gençlik yıllarında River'da Ortega ile kıyaslanırdı hep ve her Arjantin'li genç gibi idolüde Maradona'ydı. Çok büyük topçu olacağı belli deniyordu onun için. Attığı çalımlar, çektiği şutlar ve golleri ile hep dikkatleri üzerinde tutmuştu... River'daki performansı hemen dikkatleri çekmişti. Daha çok gençken Maradona'nın idolü olduğundan bahsetmiş ancak Pep Guardiola'yada ayrı bir saygısının olduğunu söylemişti. Bu sözlerinden sonra herkes onun muhtemelen Barcelona'ya transfer olacağını düşünüyordu fakat o hiç kimsenin beklemediği bir şekilde Wolkswagen'in armağanı olarak Wolfsburg'a gitmişti. Yorumcuların ortak payda da buluştuğu ana fikir, onun Wolfsburg'u pişmek için tercih ettiği ve oradan da daha büyük bir kulübe gitmek istemesinden Wolfsburg'da bulunduğuydu. O yıllar teknik kadro ile bazı sorunlar yaşasada çok ta kötü olduğu söylenemezdi. Fakat az gol atıp hayal kırıklığına da sebep olmuştu. (61 maç 8 gol). Sonrasında Portsmouth'a kiralandı ve Premier Lig'in havasını solumaya başladı. Orada tutunamadı. Eski Andres gibi bir türlü oynayamadı. EPL macerasından sonra onun hayali olan La Liga'dan Zaragoza istiyordu Andres'i. Kiralık olarak. Herkes sonunda böyle bir yeteneğin kaybolmasını istemediğinden onun bu anlaşmasından dolayı mutlu olmuştu. 2006-07'de La Liga'da 36 maça çıktı ve istikrarlı bir performans sergileyemediyse de sezonun çoğu maçında forma şansı buldu. Zaragoza sezon sonu onun bonservis bedelini de Wolfsburg'dan almıştı. Ertesi sezon 14 maça çıkıp 3 gol attı Zaragoza'da. Ligin ilk yarısı bittiğinde kendisini San Lorenzo'da buluvermişti. Düşüş yaşıyordu ve herkes onun River günlerine dönmesini bekliyordu. Yarım San Lorenzo macerasından sonra şimdilerde ise Internacional'de oynuyor. Fakat artık orta halli bir oyuncu görünümünü almış gibi.
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Panini
(Bu Post 2.kez yayınlanmıştır)
Roberto Rivelino
70'lerin Brezilya'sı gibi bir takım zor gelir bir daha. Sardık gidiyoruz bakalım o yılın Brezilya'sına. Şimdi de Rivelino'yu yazalım istedim biraz. Rivelino o yılların uzun menzilli ayaklarına sahip futbolcusu olarak anılırdı. Muz ortanında kaşifidir ayrıca... Sol ayağını kullanışıyla, uzaktan sert şutlarıyla, bugünki bu tip oyuncuların atasıdır. 70'lerde onun oynadığı takıma frikik verildiğinde kalecileri titretirdi ve durumun farkında olanlar altı-yedi kişilik barajlar kurdururlardı. Uzun ince bacakları ve karizmasıyla o yıllara özgü forma tipini en çok yakıştırdığım futbolcuların başında gelir. Unutmadan Elastico'nunda kaşifidir efsane Rivelino. Sık sık yaptığı görülmüştü bu hareketi. Bugün biraz Ronaldinho ile özdeşleşmiştir ayrıca. Gollerinin büyük bir bölümü; sağ çaprazdan girdiği ceza sahasında rakiplerini maymun ederek çizgiye kadar inip soluyla çıkardığı sert şutlar sonucu gelmiştir. Aynı dönemde top oynadığı Pele'den daha az medyatiktir. Bir de manitası Elsa Soares'in kendisini izlemeye geldiği maçlarda ayrı bir coşarmış Rivelino... Amatör ruhun temsilcisine biz 'Futbol Dilencilerinden' selam olsun...
Years Club App (Gls)
1965-1974 Corinthians 471 (141)
1974-1978 Fluminense 158 (53)
1978-1981 Al-Hilal