30 Temmuz 2009 Perşembe

Sivasspor hakkında

Anderlecht maçında yenilen 5 gole üzülmenin yanında, 2008-09 TSL ikincisi bir takımın bu konuma gelmesi de ayrı bir üzüntü kaynağı. TSL'nin şampiyondan sonra gelen takımı, Avrupa'da en kötü yıllarını geçiren Belçikalılardan 5 gol yiyor. Şimdi klasik laflar edipte TSL demek ki çok kalitesiz bir lig demek gelmiyor içimden. Sivasspor'un geçen yılki kadrosundan birçok ismin ayrıldığı doğru. Balili, Silla ve Bilica gibi isimlerin yokluğu gerçekten Sivasspor'u bu kadar etkilemiş olabilir mi? Ya da bir tek Mehmet Yıldız'ın sakatlığı? Geçen yıl Sivasspor zaten yıldız oyuncular ile başarılı olmamıştı... Takım oyununu üst düzey oynayan bir kulüptü. Ama 5-0 'lık maçta gördük ki o takımdan eser kalmamış. İspanya'da hiç iş yapmamış Ersen artin gibi transferlerle de bu işin olmayacağını görmüştür sanırım Bülent Uygun ki transfer yapabileceklerini söylemiş. Zaten Sivasspor hazırlık maçlarında da oynadığı karaktersiz futbol ile bunun olacağının sinyallerini vermişti. Bu 5 gollü maçta ben şunu gördüm; Hızlı pas yapan, aynı zamanda pas akışını yüksek tutan ve hücumda tempoyu yükseltebilen takımlar, Sivasspor'un orta sahayı rakibe bırakan ve topun arkasına geçerek alan kapatmaya dayanan oyun tarzını kolaylıkla çözebiliyorlar. Avrupa Ligi'nde de aynı durumla karşılaşmamak için Sivasspor'un artık bazı gerçekleri görmesi gerekmekte...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Futbolun Güzelliği #21


27 Temmuz 2009 Pazartesi

Zlatan-Eto'o takası üzerine...

En çok tartışılan konu aslında hangi takımın karlı çıktığı. İnter mi?, yoksa Barca'mı? Transfere önce ekonomik yönden bakalım. Barcelona İnter'e Eto'o'nun yanında Hleb ve 45 Milyon Euro verdi biliyorsunuz. Görünüşte çok iyi gibi görünüyor. Aslında Eto'o ve Hleb dışında verilen bu para, İnter için küçük bir meblağ sayılabilir. Bunu görmek için İnter kulübünün yıllık gelirlerine bakmak sanırım yeterli olacaktır. Birde şöyle bir soru soralım : İnter Eto'o'dan İbrahimovic'ten aldıklarını, Barcelona ise İbrahimovic'ten Eto'o'dan aldıklarını alabilecek mi? Bu soruya kesin cevap Barcelona'nın Eto'o'dan aldıklarının daha fazlasını Zlatan'dan alacağı yönünde olacaktır. Zira artık Zlatan'ın iki yanı Messi ve Henry ile çevrili olacak. Daha çok gol atmaması için bir neden yok yani. Eto'o'nun ise eski partnerleri yanında olmayacak şüphesiz. Benim anlayamadığım bir nokta ise bu kadar çok gol atmasına rağmen Pep ile Eto'o arasına ne gibi bir problem olduğu. Neyse, bunu şuan bilemeyiz ama özetle, bence bu transferden karlı çıkan kesinlikle Barcelona'dır...

17 Temmuz 2009 Cuma

Tatil...

Hayatın bize verdiği sorumlulukların altında monotonlaşırken artık tatil yapmanın zamanı geldi... Çok değil vakit; 1 hafta kadar ama olsun... Tatilde vakit bulursam (ya da canım isterse) post girmeye devam edeceğim... Tatil dönüşü ise Blog kaldığı yerden devam edecek...Unutmadan, şöyle huzurlu, sessiz bir tatil istiyorum 1 hafta boyunca... Çok insanın olmadığ, az gürltülü bir ege kasabası uygundur.. Denize yakın...
Görüşmek üzere.

(Ferdinand'ın tatil fotosu ile verelim arayı...)

Kısa Notlar #1

- İbrahimovic ile başlayalım. Haberler bomba gibi düşüyor. Zira İspanyol ve İtalyan medyalarında İbrahimovic'in Barca'ya Hleb + Eto'o ve 40 Milyon Euro küsür para karşılığında imza attığı kesin bir dille yazılıyor. Her iki kulüpten resmi bir açıklama henüz yok. Ne kadar kesin dense de resmi açıklama bekleniyor. Guardiola Hleb'i ve Eto'o'yu çoktan gözden çıkarmış demekki. 

-Sivasspor'un rakibi Belçika'dan Anderlecht. Bu bence iyi bir kura. Daha zor rakipler gelebilirdi. Sivasspor'un hazırlık maçlarındaki kötü performansı sizleri yanıltmasın. Bence Belçikalıyı gerçekten zorlar Sivasspor.

-Palacio için kısa birşey yazmak istiyorum. 'Kuyruklu yıldızımız' Genoa'da... Ben daha büyük bir kulübe gitmesini beklerdim ama Serie A'da kendisini daha iyi kanıtlayabilir. Genoa son yıllarda öne çıkan bir kulüp oldu. Unutmadan Genoa forması Palacio'ya gerçekten çok yakışır...

-Alex Ferguson yeni prenslerini keşfetmeye devam ediyor. Bu transfer döneminde aldığı Obertan gelecekte onun yeni yıldızı olabilir... Şimdi ise beklenmedik bir isim daha ManU'da. Molde'li Senegalli Mame Diouf'ta artık şeytan...

-Fenerbahçe'nin Avrupa Ligi'ndeki ilk rakibi Puskas'ın ilk takımı bir zamanların efsanesi Honved oldu. Tam adı Kispest Honved Budapeşte... Başlıklar şimdiden atıldı: 'Fenerbahçe'ye iyi Kispest'...Maçlarını 10.000 kişil Bozsik(!) stadında oynuyorlar... İlignç bir isim. Bunu yanında takım hakkında geçmişi dışında pek bir bilgim yok. Kapalı kutu yani... Transfermarkt'ta tüm Honved oyuncularının bonservisleri, Selçuk Şahin kadar yapıyor...Başkanları ise ABD'li Hamingway(miş)...

Günün 2 Karesi


Tobol 1-1 Galatasaray

Sistemin oturuş şekli biraz zor oluyor ondan bu sonuç diyelim. Tobol kendi ligi başladığından Galatasaray'dan daha hazır bir halde göründü doğal olarak. Yeni transferler ve asların kadroda olmayışı da etkili oldu bu sonuçta. Aslında Avrupa Ligi maçı olmasa sanki Almanya'da herhangi bir hazırlık maçı oynanıyor hissi verdi maç... İkinci bir Tromso faciasından takımı kurtaran Baros oldu...Galatasaray İstanbul'da turu geçen taraf olacaktır. Diğer kısmı felaket olur gerçekten...

14 Temmuz 2009 Salı

Sevmiyorum Seni City

Evet Man City'yi sevmiyorum. Paradan ve görgüsüzlükten başka birşey bilmeyen Arap sahiplerinden dolayı. Tevez'i aldılar, bravo. Şimdi sırada Adebayor varmış! Aman Adebayor hayatının hatasını yaparsın. City'yi sakın ola ki Chelsea ile karıştırmayın... Chelsea'nin Abramovich'li ilk yıllarında paraları saçtığı doğru ama en azından bir yapılanlamarı vardı. Gelecek sezon bana göre ilk beşe yine giremeyecekler....Unutmadan Puyol'a da bir teklif götürdükleri söyleniyor...

12 Temmuz 2009 Pazar

Juve'nin Yeni Trasnferi

Bu Ne Hız Çocuklar ?

Futbolun Güzelliği #20


11 Temmuz 2009 Cumartesi

11.07.1995...Srebrenica

9 Temmuz 2009 Perşembe

Şakacı İker

Henry ve T-Shirt'leri



7 Temmuz 2009 Salı

'Porto' gibi...


Porto bu sezon yine 'Porto gibi' davranıyor. Daha önce 'makul' fiyatlarla aldığı ve yıldızlaştırdığı oyuncuları şu günlerde milyon eurolara satıp kasasını dolduruyor. Hem de bu oyunculardan en iyi faydayı sağladıktan sonra. Daha öceki yıllar da bunu sıkça yapmışlardı. En önemli örneklerinden biri Deco...1999 yılında Deco daha çok gençken Porto'nun harika scout ları onu Salgueiros'ta oynarken çok beğenmişlerdi ve Porto'ya getirmişlerdi. Daha onra Jose Mourinho'nun prensi olmuştu. Harika bir performans ve neredeyse bedavaya gelen Deco, 2004'ün başında 21 Milyon Euro'ya Barcelona'ya gitmişti. Müthiş bir rakam. Deco'dan en üst düzeyde verim alındıktan sonra verildi Barca'ya. Başka bir örnek ise Deco'dan 3 yıl sonra takıma katılan Derlei. O da Jose Mourinho'nun bir eseri. União Leiria'dan 'Bedavaya' geldi Porto'ya en güzel yıllarını burada geçirdi. O, Deco ve arkadaşları Şampiyonlar Ligi'ni kazandıktan sonra 8 Milyon Euro'ya Rus zengini Dinamo Moskova'ya transfer oldu ve Porto yine müthiş bir kar elde etti. Daha yakın zamanlara gelecek olursak Pepe ve Anderson demek yeterli olacaktır. Pepe, 2004'te Maritimo'dan çok ufak bir meblaya transfer edilmişti. Mourinho'nun Chelsea'ye gitmeden önce Porto'ya verdiği son hediyelerden biri olmuştu. Yırtıcılığı, kademe anlayışı ve Fiziği ile defansta 3 yıl boyunca Porto'ya çok şeyler kattı. Ve hemen ardından Calderon onu 30 milyon Euro'ya Real Madrid'e getirdi. Artık 'Porto yine müthiş bir kar sağladı' demek istemiyorum. ortada... Anderson...2005'te Gremio'dan Porto'ya ne kadara mal olarak geldi bilmiyorum ama çok uygun olduğunu söylemek kesin. Porto'da oynarken Alex Ferguson'un dikkatini hemen çekti ve Porto'nun diğer 'ucuz' transferlerine nazaran takımda daha az kalarak 18 Milyon Sterlin'e ManU'nun yolunu tuttu. 

Peki ya Porto bu politikasına devam ediyor mu?... Hemde daha güzel haliyle... 2002 ile 2005 arasında River Plate orta sahasında parlayan yıldızı hatırlayın. Evet, Lucho Gonzalez. Porto'ya geldiğinde adı sanı pek duyulmamıştı fakat Porto'daki harika performansından sonra daha çok milli forma ve daha fazla ün geldi onun için. Başka bir takıma gideceği söyleniyordu geçen sezon bittiğinde. Bu takımın Real Madrid olacağı çok yazılıp çizildi ancak Lucho, Marsilya'nın yolunu tuttu. Biz futbol dilencileri onu Marsilya'dan daha büyük bir kulüpte görmek istemiş olsak ta, Porto onu 18 milyon euro'ya satarak kasasını yine doldurdu. Lucho, Porto'ya verebileceği herşeyi vermişti zaten ve bu işten karlı çıkan bence sadece Porto. Bu sezonun transfer döneminde bir diğer 'Kar' ise Lisandro Lopez. Yırtıcı ve hırslı forvet 2003-2005 yılları arasında Racing Club'te dikkatleri çekmişti ilk olarak. Porto yine 'Porto gibi' davranıp bu yıldız adayını da gerçek bir yıldız yapmak için transfer etti. Yine makul bir ücretle tabii. Dün okumaya başlamıştık, bugün bitti... Lisandro Lopez 24 Milyon Euro karşılığında OL. Lyon'da... 

Porto transfer politiaksını harika yürütüyor ve örnek alınması gerek bence. Son olarak gelecek yıllarda Porto'nın yine milyon Euro'lara satabileceği iki yıldız var onlarıda ekleyelim; Hulk ve Raul Meireles...'Porto gibi' transfer politikasına gerçekten hayranım.

Fotoğraflar Flickr'dan...

El Diablo Tatilde...



CR7 out, CR9 in...

İmza töreni bile 80.000 küsür kişiyi çekiyorsa tribünlere...







6 Temmuz 2009 Pazartesi

Julius Aghahowa Shakhtar'a...


CM'ciler Aghahowa Kayserispor'a geldiğinde çok heyecanlanmışlardı. Ben bile sevinmiştim Türkiye'ye transfer olduğunda. Geçmişte CM oynarken kendisini Real Madrid'e almışlığım, hatta ismini hatırlamıyorum (Dortmund'du sanırım) bir kulüpten onu 98 milyon $'a satmışlığım vardır... Gerçek hayatta ise herkes ondan CM'deki gibi oynamasını bekledi. Beklenen patlamayı bir türlü yapamadı. Türkiye'ye geldiğinde herkes sanal alemdeki performansını bekledi. Fakat Fenerbahçe maçındaki 4 gollü atraksiyonu dışında hiçbirşey yapamadı denebilir. Yinede CM'deki Aghahowa idi, CM scoutları yanılmazdı, ha patladı, ha patlayacak derken sezonu felaket bir şekilde tamamladı. Geçtiğimiz günlerde ise bonservisini kendisinin aldığı söylenmişti hatırlayacaksınız. Julius şimdi ise birzamanlar geleceğin en iyi isimlerinden biri olarak gösterilen Shakhtar'a transder oldu... Açıklama Kayserispor ve Shakhtar'ın resmi sitelerinden de yapıldı. Lucescu bu oyuncunun potensiyeline kesin güveniyor olmalı ki bu transferi gözü kapalı olarak gerçekleştirdi... Tanrının biz ölümlüler için Dünya üzerine gönderdiği eğlencelerden biri olan CM'de en iyilerden birisiydi, bakalım Lucescu ile birlikte sanal dünyadaki gibi olabilecek mi?

5 Temmuz 2009 Pazar

Akbaba - Emilio Butragueño

Efsane Hugo ve Butragueno ikilisini herkes hatırlar Real Madrid'deki. Şimdi böyle forvet ikilileri yok gibi birşey. Varsa da eskileri gibi uzun yıllar aynı takımda oynamıyorlar. Hugo'nun yanında Butragueno'da bir efsaneydi gerçekten.

Madrid'de dünyaya geldi Emilio. Küçük bir çocukken Castilla'da antremanlara çıkmıştı ve hemen Castilla'nın değişmezlerinden biri olmuştu. Real Madrid'in adeta futbolcu fabrikası ve mutfağı olan Castilla'da süper performans sergileyen her oyuncu gibi oda A takım antrenörlerinin dikkatini çekmeyi hemen başarabilmişti. A takıma yükseldiğinde sene 1983'tü. Teknik direktör Di Stefano'da kendisinin oyun zekasına ve futbol tarzına hayran kalmıştı. Antremanlarda da kısa sürede teknik heyetin gözüne girmeyi başardı ve vazgeçilmez olma yolunda ilerledi. Milli takıma, A takıma yükseldikten tam bir yıl sonra 1984'te çağrıldı. Emilio uluslararası karşılaşmalardaki ilk golünü İspanya'nın ekim 1984'te İskoçya ile oynadığı maçta atmayı başardı. Bundan sadece 1 ay sonraki Avrupa futbol şampiyonası'nda da İspanya, gümüş madalyanın sahibi oldu. Dikkatler onun üzerinde toplanıyordu. Müthiş bir form yakalamıştı.

1986 Dünya Kupası geldiğinde İspanya'nın yeni starlarından birisi haline gelmişti Butragueno. O ve arkadaşlarından çok şey bekleniyordu Dünya Kupası'nda. Bir önceki şampiyonaya ev sahipliği yapan İspanya, o finallerde yarı finale dahi çıkamamış, 2. tur 2. grupta oynadıkları 2 maçta topladıkları 1 puanla grup sonuncusu olmuş ve yarı final şansını Batı Almanya'ya kaptırmışlardı. Şimdi yeni bir kadroları ve Butragueno ile daha farklı bir çehreleri vardı. D grubu'nda Brezilya'nın ardından 2. tura yükselmişlerdi. İkinci turda Danimarka ile eşleşen ispanyol boğaları, bir anlamda 1984 yılındaki Avrupa futbol şampiyonası yarı final maçının da rövanşını oynayacaklardı. Danimarka'yı 5-1 yenen İspanya'nın 4 golü, Butragueno imzası taşıyordu. Butragueno, attığı bu gollerle 1966'da Eusebio'nun sahip olduğu bir maçta en fazla gol atan futbolcu ünvanına da ortak olmuştu. Emilio'nun performansı İspanya'ya yeterli olmadı. Diğer turda o yılların bir başka efsane takımı Belçika'ya elenmişler ve kupaya birkez daha elveda demişlerdi. Ancak Emilio tüm Dünya'ya golcülüğünü ve klasını kanıtlamıştı. Hayranları sürekli çoğalıyordu. Real Madrid'de ise yıllar geçtikçe bir simge haline geliyor ve efsaneleşiyordu. Futbolda -kaleciye bacakları arasından gol atma-kavramını yerleştirmeye başlamıştı. Zira bu tarzda birçok golü bulunuyordu. 1980'lerin ikinci yarısında Real Madrid formasıyla 5 kez lig şampiyonluğu yaşayan Emilio Butragueno, 1995'te kulübü Real'e veda ederek kariyerine Meksika'da devam kararı aldı; 2 yıl sonra da aktif futbol yaşamını noktaladı. Futbolu bıraktığında çoktan Real Madrid efsanelerinde yerini almıştı. Futbol ayakkabıları onun imzası altında Barnebeu'da sergileniyordu. Daha sonra 'Takımım' dediği Real'de çeşitli görevlerde bulundu. Emilio Real'deki Hugo ile yarattığı performans ile ve masmavi gözleriyle futbol dilencileri tarafından hep hatırlanacak...

''Akbaba'' Emilio'nun Real Madrid kariyeri :

Sezon     Oynadığı    Goller
83-84         10               4
84-85         29              10
85-86         31               0
86-87         35              11
87-88         32              12
88-89         33              15
89-90        32               10
90-91        35               19
91-92        35               14
92-93        34               9
93-94        27               8
94-95         8                1


Sneijder + Robben = Ribery?

Başkan Perez'in Franck Ribery karşılığında Bayern'e başlıktaki iki Hollandalıyı teklif ettiği konuşuluyor. Sneijder + para teklif edilmesini doğru buluyorum ancak Hem Robben hem Sneijder ve birde ek olarak 47 Milyon Euro'yu ben biraz fazla buldum... Siz ne düşünüyorsunuz ?

2 Temmuz 2009 Perşembe

Andrés D'Alessandro

River Plate'in Dünya Futboluna armağan ettiği genç yeteneklerden biri(idi)... Gençlik yıllarında River'da Ortega ile kıyaslanırdı hep ve her Arjantin'li genç gibi idolüde Maradona'ydı. Çok büyük topçu olacağı belli deniyordu onun için. Attığı çalımlar, çektiği şutlar ve golleri ile hep dikkatleri üzerinde tutmuştu... River'daki performansı hemen dikkatleri çekmişti. Daha çok gençken Maradona'nın idolü olduğundan bahsetmiş ancak Pep Guardiola'yada ayrı bir saygısının olduğunu söylemişti. Bu sözlerinden sonra herkes onun muhtemelen Barcelona'ya transfer olacağını düşünüyordu fakat o hiç kimsenin beklemediği bir şekilde Wolkswagen'in armağanı olarak Wolfsburg'a gitmişti. Yorumcuların ortak payda da buluştuğu ana fikir, onun Wolfsburg'u pişmek için tercih ettiği ve oradan da daha büyük bir kulübe gitmek istemesinden Wolfsburg'da bulunduğuydu. O yıllar teknik kadro ile bazı sorunlar yaşasada çok ta kötü olduğu söylenemezdi. Fakat az gol atıp hayal kırıklığına da sebep olmuştu. (61 maç 8 gol). Sonrasında Portsmouth'a kiralandı ve Premier Lig'in havasını solumaya başladı. Orada tutunamadı. Eski Andres gibi bir türlü oynayamadı. EPL macerasından sonra onun hayali olan La Liga'dan Zaragoza istiyordu Andres'i. Kiralık olarak. Herkes sonunda böyle bir yeteneğin kaybolmasını istemediğinden onun bu anlaşmasından dolayı mutlu olmuştu. 2006-07'de La Liga'da 36 maça çıktı ve istikrarlı bir performans sergileyemediyse de sezonun çoğu maçında forma şansı buldu. Zaragoza sezon sonu onun bonservis bedelini de Wolfsburg'dan almıştı. Ertesi sezon 14 maça çıkıp 3 gol attı Zaragoza'da. Ligin ilk yarısı bittiğinde kendisini San Lorenzo'da buluvermişti. Düşüş yaşıyordu ve herkes onun River günlerine dönmesini bekliyordu. Yarım San Lorenzo macerasından sonra şimdilerde ise Internacional'de oynuyor. Fakat artık orta halli bir oyuncu görünümünü almış gibi.

Kendini ve yeteneğini harcayan Arjantin'liler arasında oda yerini çoktan aldı. (Aimar ve Ortega misali). 28 yaşında şuan ve futbolcunun en aktif olduğu yaşlardan birisi. Ancak eski Andres'i birdaha izlemek çok zor. Yine de o geçmiş yıllarda River'da ve bir nebze Almanya'da sergilediği performans ile akıllarda kalacak. Andres ile ilgili birşeyler yazmanın aklıma gelmesinin nedeni onun son maçında ortalığı karıştırması ve kavgaya karışması oldu. İyice batmaya devam ediyor yani... Corinthians maçında küplere binmiş kendisi... Belki kendini toparlar ve en azından büyük bir takımda oynamasa da eski Andres'i bize biraz olsun gösterir... Bu arada son maçında çıldırdığı an için tıklayın

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Panini

Birkaç senedir Panini kartlarını ve çıkartma albümlerini biriktiriyorum. Fotoğrafını paylaşmak istedim. Ve merak ettim bu işi ileri boyutlarda yada biraz ucundanda olsa yapan var mı diye?

(Bu Post 2.kez yayınlanmıştır)

Minik Ronaldo

A lenda dé ... Kaka

Uzun uzadıya yazmak yersiz. Perez ve Madrid çoştu gidiyor. Benzema yolda diyorlar...



Roberto Rivelino

70'lerin Brezilya'sı gibi bir takım zor gelir bir daha. Sardık gidiyoruz bakalım o yılın Brezilya'sına. Şimdi de Rivelino'yu yazalım istedim biraz. Rivelino o yılların uzun menzilli ayaklarına sahip futbolcusu olarak anılırdı. Muz ortanında kaşifidir ayrıca... Sol ayağını kullanışıyla, uzaktan sert şutlarıyla, bugünki bu tip oyuncuların atasıdır. 70'lerde onun oynadığı takıma frikik verildiğinde kalecileri titretirdi ve durumun farkında olanlar altı-yedi kişilik barajlar kurdururlardı. Uzun ince bacakları ve karizmasıyla o yıllara özgü forma tipini en çok yakıştırdığım futbolcuların başında gelir. Unutmadan Elastico'nunda kaşifidir efsane Rivelino. Sık sık yaptığı görülmüştü bu hareketi. Bugün biraz Ronaldinho ile özdeşleşmiştir ayrıca. Gollerinin büyük bir bölümü; sağ çaprazdan girdiği ceza sahasında rakiplerini maymun ederek çizgiye kadar inip soluyla çıkardığı sert şutlar sonucu gelmiştir. Aynı dönemde top oynadığı Pele'den daha az medyatiktir. Bir de manitası Elsa Soares'in kendisini izlemeye geldiği maçlarda ayrı bir coşarmış Rivelino... Amatör ruhun temsilcisine biz 'Futbol Dilencilerinden' selam olsun...

Years          Club                 App (Gls)

1965-1974 Corinthians     471 (141)

1974-1978 Fluminense     158 (53)

1978-1981 Al-Hilal

Mevlüt Erdinç

Mevlüt, benim beğendiğim tarza bir forvet oyuncusu. İkili mücadelelerde ve hava toplarında güçlü fiziğini ve uzun boyunu iyi kullanıyor olmasının yanında, sprinter özelliğine de sahip ve kanatlardan tehlikeli akınlar geliştirebiliyor.  Tıpkı Anelka gibi... Bu yüzden Mevlüt'ü hep adı sanı duyulmuş bir takımda görmek istemişimdir. PSG'de kendisi... Paris eski günlerinden bir hayli uzak olsada, Mevlüt eski takımına nazaran daha iyi ve duyulmuş bir kulüpte forma giyecek... Yolu açık olsun.
Blog Widget by LinkWithin
 
Copyright 2009 Barbarossa. Powered by Blogger Blogger Templates create by Deluxe Templates. WP by Masterplan