Liverpool, 2005 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ile son hikayesini yazmış bir takım. Milan karşısında gerçekten destansı bir şampiyonluk almışlardı. Ancak bir zamanlar tutumluluğu ile meşhur bu takım, tarihler Eylül 2010'u gösterdiğinde 300 milyon avroya yaklaşan bir borç kitlesine saplanmış durumdaydı. 2007 yılının Şubat ayında kulübü büyük umutlarla satın alan Tom Hicks ve George Gillett, Liverpool'un her ay biraz daha borçlanmasına sebep oluyorlardı ve bu durumdan kimse memnun değildi. İki iş adamı, Liverpool'a Shankly'nin başarılarını tekrar yaşatma sözü ile gelse de, tek yaptıkları bir borç yığını oldu. Yeni bir stadyum sözleri ise tamamen havada kalmıştı...
Liverpool, bu iki çılgın ile beraber tıpkı Leeds United'ın 2000'li yılların başında düştüğü duruma gelme tehlikesi yaşadı ve neredeyse iflas edecekti. Otoriteler ise Liverpool'un bankalardan aldığı yüklü miktarda borçların, kulübün geleceğini dahi tehdit edebileceğini savunuyorlardı. Leeds United, Şampiyonlar Ligi'nde yarı final görüp büyük bir başarıya imza attı ancak sonrası onlar için kabusa dönüştü. Kulüp bu başarıları değerlendiremedi. Liverpool ise 2005 şampiyonluğunun ardından 2007'de tekrar bir final gördü ve Hicks ve Gillett, ilk aylarında gelen bu başarıdan sonra kulübü daha yüksek yerlere çıkartmayı hedeflediler.
İşte tam burada, Manchester City ile Liverpool'un 'sermayedar' hikayeleri ayrılıyor. İki çılgın, sadece Fernando Torres'i alabilmek adına (sonradan Chelsea'ye transfer olan Torres, Liverpoollular tarafından şeytan ilan edildi) yıllık 144 milyon pound borca girdi. 2009'da Premier Lig'i ikinci sırada tamamlayan Liverpool'da Rafael Benitez, elindeki bütçeyi de kullandı ve Glen Johnson ve Albert Aquilani gibi transferler yaptı. Bunun yanında başarılı orta saha oyuncusu Xabi Alonso da Real Madrid'in yolunu tuttu.
Ancak işler Hicks ve Gillett için hiç planladıkları gibi gitmedi. 2010 Nisan'da kulübün gidişatını gören iş adamları, dünyanın her yerinde Liverpool için yatırımcı aramaya başladılar. Kulübü satma görevi ise Martin Broughton'un du... Ne yazık ki Hick ve Gillet, Liverpool'un 120 yıllık tarihinin en kötü zamanlarından birini yaşamasına sebep olmuştu. Bu iki göreve geldiğinde Liverpool'un çok az borcu vardı ve taraftarlar da yeni bir stadyum inşaatı ile beraber taze bir başlangıç yapmanın hayallerini kuruyorlardı. Ancak kulüp, borç bataklığına saplanınca tek bir çivi dahi çakılmadı. Liverpool taraftarları, hem düşünce yapıları hem de içinde bulundukları durum sebebiyle bugüne kadar hiç bir zaman kendilerini bir milyarderin batırıp, başka bir milyarderin kurtarmasını bekleyecek bir durum içinde olmamıştı. Ancak durum böyleydi. anchester United stadyumunu genişletti, Roman Abramovich Chelsea'e milyonlar verdi, Arsenal ise Emirates sponsorluğunda taze bir stadyuma geçiş yaptı. Diğer bir Londra takımı olan Tottenham ise yavaş yavaş kendi ritmini yaratmayı başardı. Hemen herkes, Gillett ve Hicks'in çok parası olduğuna inanmıştı. Ancak bu ikili, verdikleri sözlerin hiçbirini tutmadılar. Başarısız iki sermayedar olarak tarihe geçtiler. Liverpool taraftarları ise bir marka değil, sadece bir futbol kulübü olmak istediklerini her daim söylediler. Ancak günümüz futbolunda artık bu mümkün değil. Başarısız bir sermayedar öyküsünden, başarılı yatırımcıların öyküsüne, yani Manchester City'ye geçip iki takımın içinde bulundukları durumu tekrar özetleyelim.
Manchester City, bu sezon şampyion olmak istiyor ve tüm taraftarların bu konu hakkında ne kadar da heyecanlı olduklarını görmek için kahin olmaya da gerek yok. Bir zamanlar, "İçeride ve dışarıda kazanamıyoruz. Dün kaybettik, bugün de kaybedeceğiz. Ama umursamıyoruz çünkü çok sinirliyiz!" tezahüratları yapan City taraftarları, adete gökten bir melek gibi inen yeni Arap sermayedarlarına da çok fazla şey borçlular.
Four Four Two'da bir demeci yer alan Manchester City taraftarı Kevin Cummings, Arap yatırımcıların ardından duygularını şöyle anlatmıştı: "Yayıncı kuruluş Sky'ın yeni yaptırdığı reklam panolarına bakıyordum. Terry, Gerrard ve Rooney'yin yanında bizden de Adebayor vardı. 'Bizim orada ne işimiz var?' diye kendi kendime söylendim..." Aslında bu durum, City taraftarının onca yıldan sonra içinde bulunduğu durumu da açıklıyor gibi. Bazı kesimler City'nin transfer harcamalarına gülseler de, kulüp kupasız geçen onca yılın intikamını almak adına yanıp tutuşuyor...
2007'de ilk olarak Maanchester City'yi satın alan ve takımın başına Sven-Goran Eriksson'u getiren milyarder Thaksin Shinawatra, sadece 12 ay sonra kulübü elinden çıkarma çalışmalarına başlamıştı. Tıpkı Liverpool'u elinden çıkarmak isteyen Hicks ve Gillet gibi.. Ancak Manchester City'nin Liverpool'a göre şanslı olan tarafı, daha akıllı ve başarılı sermayedarları denk gelmeleri oldu. Kulübü satın alan Şeyh Mansour, Roman Abramovich'in Chelsea'yi satın aldıktan sonra harcadığı paranın 150 milyon pound fazlasını akıtsa da, buna mecburdu. Çok kısa sürede önden koşan diğer kulüpleri yakalamak hedefi ışığı altında çok paralar harcamak zorundaydılar ve yaptılar da... City, yıllarca Manchester şehrinin 'kaybedeni' oldu ancak artık kazanma sırası onlarda. Bu sezon Old Trafford'da en ezeli rakipleri Manchester United'a fark atmaları da bunu gösteriyor.